3| bir hediye

920 123 302
                                    

Daha önce hiç Gracel'e gitmedim. Ama aşk insana neler yaptırmaz?

İnsanlara değmemeye özen göstererek hızla aralarından geçip mekana girdim. Ortamda birbirlerine çarpıp özür dileyenler, müziğin sesinden kendi dediklerini bile duyamayanlar ve açık büfeden içkilerini alıp masalarına götürürken çakırkeyif gülüşler sergileyenler hâkimdi. Mekanın içine doğru hızlı adımlar atarken kafamı fazla kaldırmadan şapkamın ardından etrafa göz gezdirdim.

Rahat gözüken oldukça geniş tekli bir koltuğa oturmuş etrafa masumca bakınan Taehyung'u gördüğümde şapkamı iyice gözüme kadar indirip görüş alanının tersi yönden adımlayarak ona yakın bir yere oturdum. Gözlerimin en derinleri; düzgün bir burundan hayranlıkla akıp, gösterişsiz ama belirgin dudak çizgilerine inerken yan silüetinden hareketlerini anlamaya çalışıyordum.

Arada telefonunun ekranını aydınlatıp saate bakıyor, sonra minik bir oflamayı dudaklarından bırakırken tekrar bakışlarını girişe çeviriyordu. Fazla dikkat çekmemek için ben de telefonla oynuyormuş gibi yapıp kalbimdeki anlamsızlıkla onu izliyordum. Kimi bekliyorsun? Gözlerini tekrar telefona dikip mesaj yazmaya başladı. Dudaklarını dişleri arasında parçalara ayırıyordu. Üzgün görünüyorsun.

Bir döngünün içine sıkışmış gibi bıkkınca ve biraz da yüzündeki hayal kırıklığıyla telefona sürekli bir şeyler yazarken bir yandan da sert hareketlerle önündeki içkiyi kafasına dikiyordu. Yanakları pembeleşmiş, gözleri yarıya düşmüştü. Arkasına yaslandı ve başı öne eğik bir şekilde telefonunun ekranına bakmaya başladı. Bacaklarını masanın altına uzatmış bir yukarı bir aşağı ayaklarını oynatırken, elimi yumruk yapıp çeneme yaslamış şekilde kaşlarım çatık halde onu izlemeye devam ediyordum. Bir saate yakın bekledi. Ben gelmeden önce ne kadar süre bekledi, bilmiyordum bile. Telefonunu hevesi kaçmış bir ifadeyle yanına bırakıp baş parmağının tırnak kısmını dişlerine yaslayıp gözlerini bir ayaklarına, bir telefona, bir de girişe doğru çevirip duruyordu. Sadece değdirip geçiyor ama kapıda ne zaman biri gözükse bir anda canlanıyordu. Bunlar dışında farklı yaptığı tek hareket arada içkisini yudumlamaktı. Daha ne kadar bekleyeceksin?

Başını kaldırıp etrafına bakarken hoş kahvelikteki harelerinin dolu dolu olduğunu yeni fark ettim. Kolumdaki saate bakıp geldiğimden beri bir buçuk saat geçtiğini gördüğümde onunla birlikte yarım saat daha bekledim. Pes etmeyecek gibi görünüyorsun.

Telefonunu yüzünün hizasına kaldırıp üstündeki mavi gömleğin yakalarını, ardından dağınık duran ama aslında özenle yapılmış olduğu belli olan belli belirsiz dalgalı sarı saçlarını tek tek düzelttikten sonra gülümsedi. Ardından yüzünü buruşturdu. Çeneme yaşadığım elimin avuç içini alnıma koyup sinirimi ve biraz da üzüntü kırıntılarımı yönetmeye çalıştım. Üzgünüm. Yapamam. Seni daha fazla böyle görmeye dayanamıyorum. Koltuktan kalkıp hala umutla telefonuna bakan Taehyung'un önünden geçip gittim. Nasıl olsa kalabalıktan ve dikkatini kafasının içindeki binbir türlü gevezeden ayırıp beni fark etmeyecekti.

Gracel'den çıktığımda boynuma kadar çektiğim siyah kapüşonumun fermuarını gögsüme indirdim. Hızlı hızlı adımlar atarken sıkıntıyla nefes alıp veriyordum. Sana ne olduğu aşikâr, aşktan kör olmuşsun sen. Sokakta ellerim cebimde, başım öne eğik bir şekilde adımlarımın hızını azaltmayan izleyip rahatlamaya çalışıyordum. Sevmesini beklediğin arkadaşların, ailen, okulun, hayatın ve hıyar herif Jungkook seni istediğin gibi sevmeyecekler. Sen her şeyini versen bile. Etrafımda sadece hızla gelip geçen arabaların esintisinin sesi vardı. Ve birkaç sarhoş gencin kaybolmuş sesi. Gerçekten benziyoruz, Taehyung. Biz son gerçek romantik sevenleriz.

Sugar Burn | TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin