Bitti. Her şeyi hallettim. Dükkânın önüne gelince elimi kapı koluna atıp içeri doğru ittirdim. Metallerin birbirine çarpmasıyla kulağa hoş gelen çıngırtılar dükkânın içine yayıldı. Sakince içeri adımlayıp kapıyı ardımdan kapattım. Olan oldu ve artık aramızda hiçbir ara bozucu kalmadı.
Depoyu temizlemeye inmeden elimdeki kağıtları bırakmak için arkadaki odaya yöneldim. "Seokjin abi!" Yoongi'nin üst kattan seslenmesiyle duraksayıp başımı kaldırarak ona baktım. Kucağında tuttuğu kalın birkaç kitabı düşürmemek adına başıyla aşağı tarafı işaret etti. "Aşağıda bir beyefen-"
"Seni şerefsiz!" Yoongi daha sözünü bitirmeden sol gözüme yediğim yumrukla geriye doğru sendeledim.
Dükkânda az da olsa bu ana şahit olan müşteri vardı. Yakınımda bulunan birkaçından aynı anda yükselen küçük nidayla bütün müşterilerin gözü bize doğru döndü.Hırçın ve yüksek sesinden hemen tanıdığım Hoseok gözümü dahi açmama fırsat vermeden ikinci yumruğu da aynı gözüme geçirdiğinde feleğim şaştı. Sanırım gözüm içine göçmüştü. "Kardeşim nerede?" Sırtım hiç de yumuşak olmayacak bir şekilde yerle buluşur buluşmaz Hoseok karnıma oturup bir eliyle yakamı tutarken diğer eliyle yüzüme hedeflediği yumruklarına devam etti. "Nerede, dedim sana! Kardeşim nerede?"
Yumruklarının ardı arkası kesilmezken herhangi bir şekilde ona karşı gelmemi engelliyordu. Bu yüzden savunma pozisyonunu almak için kollarımı yüzüme siper ettim. Birileri onu üzerimden almaya çalıştıkça daha çok hırslanıyor, bağırarak deli kuvvetiyle yumruk atmaya devam ediyordu.
"Bırak beni! Bıraksana! Bırak da öldüreyim şu şerefsizi!"
Karnımdaki ağırlık ve yüzüme hedeflenen yumruklar yerini şiddetli sızlanmalara bırakırken öksürdüm. Tuhaf bir şekilde evren insana haddini bildiriyor. Derin birkaç nefes aldığımda kaşımdan aşağı gıdıklayacak bir surette süzülen sıcak sıvıyı elimin tersiyle sonlandırdım. Bu dayak bir karmanın eseriydi.
Biliyorum. Bugün kötü bir şey yaptım. Hoseok'un sesi artık biraz daha kontrollü geliyorken bütün vücudumu kaplayan acı dalgasıyla yalpalayarak ayaklandım. Elimin bileğime yakın yerini dudağımın kenarına değdirip kanı gözümün önüne getirdiğimde yüzümü buruşturdum. Ama bu iyi bir sebepten ötürüydü.
Etrafıma göz gezdirdikten sonra Yoongi'nin zapt etmeye çalıştığı Hoseok'a hızlı adımlarla ulaşıp kolundan tuttuğum gibi arka odaya doğru sürükledim. Çünkü her ne kadar şuan ben de onun yüzünü dağıtmak için yanıp tutuşsam da burası benim iş yerimdi ve bu Soojin'le ilgili bir meseleydi. Ciddi bir mesele olabilirdi. Kasanın arkasındaki odaya girdiğimizde arkamızda kalan Yoongi hafifçe eğilip mahçup bir sesle, "Kusura bakmayın. Lütfen devam edin." diyerek az önce başımıza toplanan müşterileri dağıttı.
Hoseok'u içeri doğru iterek kolunu bıraktıktan sonra kapıyı kapattım. Yüzümü ona döndürüp çatık kaşlarımla, "Sen ne zırvalıyorsun, manyak herif?" diye çıkıştım. Sesimi sakin ama keskin ve etkili tutmaya çalışıyordum.
Zaten ince olan dudaklarını ağzının içine doğru toplayarak yok etti. Birbirine kenetlediği dişleri arasından kelimelerin üstüne bastıra bastıra, "Soojin sabahtan beri ortada yok!" dedi. Ciddi durduğunda yüzü korkunç görünüyordu.
"Ve sen de kardeşini aramak yerine gelip beni dövmeyi mi tercih ettin?"
"Aramadığımı nereden biliyorsun?" Çok sevdiği birini kaybetme korkusunu çok iyi tanırdım. Bunu gözlerine işlenmiş endişeyle beraber gözlerime bakmaya devam ettiğinde daha iyi fark ediyordum. "Hiçbir yerde bulamadım. Senin yanında olduğunu düşündüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sugar Burn | Taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Küçük bir kitapçıda çalışan Seokjin, dükkânına gelen Taehyung'a aşık olur ve onu saplantı haline getirir. "Aşk için ne kadar ileri gidebilirsin?" *You dizisi uyarlamasıdır*