Güne seninle ilk randevumuzun olacağı heyecanıyla gözlerimi açtım.
Beynimin bu güzel hatırlatması sonrası kısa bir süre gülümseyerek tavana bakıp sağ tarafıma döndükten sonra gerinerek yataktan çıktım. İçimde bedenimi harekete geçiren inanılmaz bir heyecan vardı. Bütün hormonlarımın revaşta olduğunu hissediyordum.
Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra büyük bir bardak su içtim. Bir yandan kahve demleyip, diğer yandan bir dilim ekmeğe reçel sürerken popomu bir sağa bir sola sallıyordum. Arada dudaklarımdan şarkı mırıltıları dökülürken omuzlarımı sağa sola sallayarak kalbimdeki ritme ayak uyduruyordum. Dışarıdan bakan biri içimdeki heyecanın enerjisini kolaylıkla hissedebilirdi.
Senin de böyle olup olmadığını merak ediyorum. İlk randevumuz seni de heyecanlandırıyor mu?
Evden erken bir vakit çıkıp Taehyung'un evden çıkmasını bekledim. Fazla beklememiştim ki, aceleci hareketlerle apartmanın kapısını açıp kendini dışarı attı. Bir yandan tişörtünün yakasını düzeltirken diğer yandan çantasını omzunda tutmaya çalışıyordu. Eli ayağına dolaşmış bir şekilde bir yandan da yürümeye çalışıyordu. Bu sevimli hali boyunca hareketsizce onu izledim.
Aramızdaki mesafe güvenli bir hal alınca adımlarım onun adımlarını takip etti. Önce okula uğrayıp sabah dersine girdi. Ardından her zaman uğradığı kampüsteki bir kafeye girdi. Cam kenarına oturup bir yeşil çay eşliğinde bilgisayarıyla oyalandı. Birkaç saat sonra telefonuyla oynayıp ayaklandı. Toplu taşımaya bindiğinde arkadaşlarının sosyal medyaya attığı konum ve fotoğraflarda gördüğüm kadarıyla yakınlardaki bir kafeye gittiğini anladım. Ben ise bu sırada hızlı adımlarla ellerim hırkamın cebinde kitapçıya gidiyordum.
Kitapçının kapısını açıp içeri adımladığımda çıngırtıları duyan Yoongi düzenlediği kitaplardan başını kaldırıp gülümsedi. "Oh be, sonunda geldin!" Yoongi her zaman benden önce gelir dükkânı açardı. Ben gelmeden önce dükkânı düzenler, kitap satışına hazırlardı. Çalışkan bir çocuktu ama günün ilerleyen vakitlerinde işleri savsakladığı da oluyordu. Elindeki kitabı kaldırıp salladı. "Yeni kitaplar geldi. Birazdan yavaş yavaş dükkân dolar." Kasaya doğru yürürken annesini takip eden ördek yavrusu gibi peşimden geliyordu. Çantamı kenara koyup hırkamın fermuarını açtım. "Deponun anahtarını versene. Kitapları oraya taşıyayım."
"Sen vitrini hallet." Hareketlerim aniden durgunlaşırken gülümsedim. "Taşıma işini ben hallederim."
"Tamam!" deyip arkasını döndüğünde çantamla hırkamı içerideki odaya bırakıp önlüğümü belime bağladım. "Merak etme, o iş bende."
Yoongi kitapları harflerine göre özenle dizerken, "Bir şey olursa haber verirsin." diye seslenip beni duyduğunu belli eden mırıltıları duyunca depoya inen merdivenlere yöneldim. Kapının önüne geldiğimde arkama bakarak kontrol ettim. Anahtarı kilide takıp çevirdiğimde demir kapı gıcırtıyla açıldı. Solumdaki duvara uzanıp ışığı açarak ardımdan tekrar kapıyı gürültüyle kapattım. Merdivenlerden inerken yalnızca adım seslerimin tokluğu duyuluyordu.
Bir elim cebimde merdivenleri keyifle bitirdiğimde yerde yatan oldukça güçlü, uzun boylu beden ışığın gözünü rahatsız etmesiyle kolunu kaldırıp yüzünü koruma altına aldı. Işığa alıştktan sonra beni fark ettiğinde hızla ayağa kalktı. Aniden kalktığı için düşecekken son anda toparlayıp yüzünü buruşturdu. "Beni biriyle karıştırıyorsun. Her kimi arıyorsan ben o değilim. Lütfen, çıkar beni." Şakak hizasından çenesinin altına doğru atan kan kurumuş, yüzü hafiften kirlenmiş, pis bir görüntü veriyordu. Sesi yalvarır gibi tizdi. "Lütfen, diyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sugar Burn | Taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Küçük bir kitapçıda çalışan Seokjin, dükkânına gelen Taehyung'a aşık olur ve onu saplantı haline getirir. "Aşk için ne kadar ileri gidebilirsin?" *You dizisi uyarlamasıdır*