12| evdeki fare

650 52 650
                                    

Bölümü okurken -dizideki kadar olmasa da- Jin'in sosyopat, obsessive ve stalker bir karakter olduğunu unutmayın lütfen.

Son bölüme gelince medyadaki şarkıyla okumanızı ve bölüm oldukça uzun olduğu için bir kahve veya çay içerek keyifle okumanızı öneririm. ^^

                              ♤

Bu sabah koşuyorum. Artık bir koşucuyum.

Güneşin ufukta kendini yeni yeni gösterdiği cansız aydınlığın erken bir saatinde yumruk yaptığım ellerimle ve güçsüz düşmeye yüz tutmuş bacak kaslarımla önümdeki adamın enerjik temposuna yetişmeye çalışıyordum.

Düne kadar tüm çabam Seojoon'dan kaçmak içindi. Ama ne derler bilirsiniz, 'Dostlarına yakın, düşmanlarına ise... düşmanlarına ise...'

Adımlarımı koşu yolunun dışına çevirdikten hemen sonra ellerimi dizlerime yaslayıp iki büklüm halde derin derin nefesler almaya çalıştım. Ciğerlerim yanıyor, bağrımı bıçak batarcasına sızlatıyordu. Yanımdan geçen tek tük insanların temposundan yayılan sıcak enerjinin uzağında elimi belime yaslayıp hafifçe sıkıp sıkıp bıraktım. Bunu yapmaya devam ederken ağrısını biraz olsun azaltmaya çalışıyordum. Neden böbreğim ağrıyor?

İki büklüm halde başımı ileriye çevirip gözden kaybolmak üzere olan Seojoon'un adımlarını izledim. Ciğerlerime doldurduğum derin nefesler eşliğinde kendimi cesaretlendirdim ve peşinden koşarak yetişmeye çalıştım.

Koşarken bütün odağıma Seojoon'u alıyor, etrafımdaki her şeyden soyutlanıyordum. Her hareketini analiz ediyor, bir çıkarım yapmaya çalışıyordum. Seojoon ise kulağındaki kulaklıkla her şeyden habersiz nefes nefese koşuyordu. Şuan resmen kendime azap çektiriyordum ama karşımda ne olduğunu da öğrenmeliydim. O hareket etmeden önce ben aklını okumalıydım ki, her şeye karşı hazırlıklı olmalıydım.

İki günlük bir iz sürmenin sonucu olarak, Seojoon'un zihninde dönen tilkilerin nasıl çalıştığını yavaş yavaş çözmeye başlamıştım. Günlük rutinini, gün içinde nerelere gittiğini, ne işlerle uğraştığını, spor yaparken nerelerden geçtiğini ve diğer insanlara karşı nasıl davrandığını dışarıdan anlaşılabileceği kadarıyla anlamaya çalışıyordum.

Şekil bir A. Seojoon güne erken saatlerde kendi vücudunu cezalandırarak başlıyor. Sadomazoşist mi? Ortoreksik mi? Yaklaşıyorum. Henüz belli değil.

İşe gitmeden önce uğradığı bilindik bir markanın kafesinden elinde büyük boy bir kahve bardağıyla çıktığında kafamdaki siyah şapkayı biraz daha aşağı indirip yüzümü yana çevirerek sakladım. Seojoon elindeki telefonu omzu ve kulağı arasında sıkıştırıp sımsıkı tuttuğu siyah, büyük boy deri çantayı düzeltirken keskin bir ses tonuyla hattın diğer ucundaki kişiye sert şekilde çıkıştı. Sinirlendiği için sesi normalden daha yüksek çıkıyor, şehrin kalabalığına karışıyordu.

"O evraklar yedide masamda olmalı." Kolunu kaldırıp saatine baktıktan hemen sonra ekledi. "Saat 06:50."

Şekil bir B. Seojoon iş yerinde sevilmiyor. Kim kendisiyle burnunun dikiyle muhattap olan birini sever ki?
Ayrıca herkese karşı mesafeli, her şeye karşı ihtiyatlı, tereddütlü ve şüpheci yaklaşıyor.

Şekil bir C. Seojoon gün boyunca dizüstü bilgisayarı olmadan hiçbir yere gitmiyor. Fakat aksatmadan her akşam yaptıkları arkadaş buluşmalarına yanında getirdiğini daha önce hiç görmemiştim. Keşke içindekilere bakabilme şansım olsa.

Seojoon mesai saatleri içine girdiği vakit ben de yolumun yönünü değiştirip taksiye binerek kitapçıya gitmeden önce duş alıp üstümü değiştirmek için eve geçtim. Mahalle oldukça sessizdi. Sanki birkaç kişi dışında herkes evlerini terk etmişti.

Sugar Burn | TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin