5.5

2.7K 273 309
                                    

Merhabalar, sahur öncesi bölüm atayım dedim, malûm sınır da geçildi :> bu arada, artık sabit bir şekilde bölümler 100 oya ulaştığında yeni bölümleri atacağım💗🌸

Ama şöyle de bir şey var... Biliyorsunuz ki Ramazan ayındayız ve yaklaşan smut bölümleri var, smutları yazmazsam alacağım sitemleri biliyorum bu yüzden de sahur saatlerinde atma kararı aldım bölümleri, haberiniz olsun şdçwğdçwidçwşdçwş

Çok geç olmasın diye kontrol etmeden atıyorum bölümü, hatalarım olursa şimdiden üzgünüm💗🌸

Şimdi kaçtım, keyifli okumalar ballı çöreklerim, öpüldünüz!

"Neden buradasın?"

"Buraya gelmek sıkça yaptığım bir şeydi zaten," dedi yumuşak sayabileceğim bir sesle, asıl söylemek istediğimi anlayarak. "Yalnızca bu kez haberin oldu."

"Neden sıkça yaptığın bir şey olsun? Şehri de içindekilerle birlikte terk edip gitmemiş miydin?" diye sordum onun aksine düz, duygu barındırmayan bir sesle.

"Özür dilerim, Harry."

Bana doğru attığı adımla birlikte, aynı şekilde anında geri adım atmıştım. Bana dokunacağını bile sanmıyordum, ama endişem zaten bu yönde değil, bana dokunmasına kalmadan yaklaşmasına müsaade etmekti. Yaklaşmasına, yakınımda olmasını bile istemiyordum.

"Ne için?" diye sordum ciddiyetle. "Aslında hep birlikte aldatılmış olmamıza rağmen, bizi geride bırakıp gittiğin için mi? Giderken de bir an olsun bile için acımadığı için mi?"

"Son söylediğin," dediğinde, dudaklarımda ruhsuz bir tebessüm belirdi.

"Hiç şaşırmadım," dedim yalnızca. "Bizi bıraktığın için üzgün olacak hâlin yoktu ya? Şu an karşımda duran kadın değil de, eski annem olsaydı öyle yapardı sadece."

"Haklısın."

"Nasıl bir annesin sen?" diye sordum istemsizce. Tiksintiye çok yakın, biraz olsun şaşkınlık barındıran sorum, onu biraz olsun bile etkilemişe benzemiyordu. "Şimdi bir annenin yapması gerekenleri yapınca, ölmüş annelik duygularını uyandıramayacaksın."

"Haklısın."

"Ne yazık ki," dedim soğuk bir sesle. "Ne yazık ki haklıyım, ama hâlâ buradasın. Gitsene."

Yüzünün yarısını kapatmış olan saldığı siyah uzun saçlarını, ufak bir kafa silkme hareketiyle arkaya attı ve boynunu, beyaz şişme montunun içine gizledi biraz daha. Üşüdüğü için burnunun ucu, elmacık kemikleri kızarmıştı.

"Çok sakinsin," dedi söylediklerime karşılık, beni dikkatle incelerken. "Atlatmana sevindim, buna o mu yardımcı oldu?"

"Dalga mı geçiyorsun?" dedim gülerek. "Neyden bahsediyorsun?"

"Sizi burada bırakıp gidişime karşı her zaman çok öfkeliydin, benimle telefonda bile konuşmazdın. Daima öfkeliydin; arkadaşlarınla gezerken, tek başına bir kafede oturup kitap okurken, otobüs beklerken, ara sokaklarda yürürken. Her zaman. Karşında ben varmışım gibi öfkeyle bakardın etrafına, ama şimdi karşındayım ve sanki hiçbir şeye bakıyormuş gibisin."

Bunları bilmesine zerre takılmadım, bir şekilde her zaman benden haberi olduğunu zaten hissediyordum. Ama asıl takıldığım nokta, kendisini tamamen yabancılaştırması olmuştu. "Arkadaşlarınla gezerken mi?" diye sordum kaşlarımı çatarken. "Kafede oturup kitap okurken?" Durdum ve derin bir nefes aldım, ancak hâlâ sinirli değildim. Sadece... Sinirli değildim ama karmaşık hissettiğimi inkâr edemezdim.

𝐂𝐨𝐧𝐧𝐞𝐜𝐭𝐞𝐝𝟤.𝐦𝐞//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin