4.4

4.8K 318 1K
                                    

Özlediniz mi🦄 özlediyseniz dolu dolu bir bölümle geldim 🦄

Yalnızca bir-iki saatlik uykuyla gözlerimi araladığımda bile, normalde olmam gerekenin tam aksine oldukça enerjik hissediyordum. Ya da dolu dolu? Her şekilde bu içimdeki doluluk beni şehirlerce koşmaya zorluyor, bir uçurumun kıyısında bağırmaya itiyordu. Bu yüzden ne olduğunun pek de önemi yoktu aslında.

Yataktan kalkıp yüzümü yıkadığımda, iyice açılan uykumla birlikte enerjikliğimin çare olamadığı şiş gözlerime baktım aynadan. Ama pek de umursamayıp dağılmış ve kabarmış saçlarımı tararken, aynı zamanda da dudaklarımı düz bir çizgi halinde tutmaya çalışıyordum. Haftalardır somurtuk ifadenin sis gibi çöktüğü suratıma aniden güneş açacak olursa, ablam o güneşi batırmaya zorlayabilirdi.

Ki öyle de oldu.

Masada, ona aydınlıkça bakan gözlerimden bile hemen durumu yakalarken, "Ee barıştınız mı yani?" demişti birdenbire. Gözlerimdeki o aydınlık ifade yerini kararsız bir fersizliğe bırakınca da, "Salak değilim, Harold," dedi bana. "Böyle davranmanın nedeni anlayabiliyorum. Zamanında ben de yaşadım aynılarını."

"Biliyorum o kadar şey söyledin," dedim yenilgiyle başımı eğerken. "Çoğunda haklısın da. Ama her şeyi düzelteceğim. Her şey olması gerektiği gibi olacak," diye konuşurken, başım yeniden kalkmış, ses tonum hevesli ve kendimi ispatlamaya çalıştığım bir hale bürünmüştü.

"Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil," dedi benim çocuksu hevesim onu daha da kızdırmış gibi. "Ortasından kesip aa bu burada olmadı baştan diyemezsiniz. Hatalı başlamış bir şeyi nasıl düzeltebilirsiniz ki?"

"Ona âşığım."

Gemma'nın bakışlarının bile donup kaldığını fark etmem beni hem rahatlattı, hem de gerdi. Çünkü söylemiştim. Hata yapmış da olsak onu sevmiştim, ve şimdi bunu düzeltmeye çalışırken ablamın önüme gerilmesini istemiyordum.

"Okula geç kalıyorsun," dedi başka hiçbir şey demeden masadan kalkarken. Mutfaktan çıkana kadar izledim onu üzgün bakışlarla. Zaten hemen onaylamasını ya da destek çıkmasını beklememiştim, ama yine de üzülmemek elimde değildi. Annem uzaktaydı, ki bunun kilometrelerle alakası yoktu. Uzaktaydı bana. Babam nerede onu bile bilmiyordum, ama buralarda olsaydı bile olmazdı işte. Şimdiye dek sadece ablamı yakın hissetmiş, her fırtınada onun limanına sığınmıştım.

Şimdiyse limansız kalmış hissediyordum.

Uyandığımda hissettiğim tüm o enerjiklik tükenmiş, doluluğum sönmüş bir şekilde kalktım kahvaltı masasından. Bulaşıkları makinaya dizerken, tıpkı paslı bir kukla gibiydim. İplerimden bazıları kopmuş, bazı yerlerim deforme olduğu için hareket edemez olmuştum. Yine de durmadan vücudumu oynatmaya çalışan kukla ustası, asla pes etmeksizin beni bir şeylere zorluyordu.

Kapıdan çıktığımda, kukla ustasının bile beceremediği şey, onu evimizin önüne park etmiş halde duran aracına yaslanmış halde bulduğumda gerçekleşti: gıcırdayan vücuduma resmen can geldi. Öyle ki, neredeyse tek omuzuma astığım çanta, omuzumdan sıyrılıp düşecekti. Elleri cebinde, tek ayağını diğer ayağının üzerinden atarak ayakabısının ucunu yere yaslamış beklerken... Fazla ilâhî gözükmüştü gözüme. Üzerinde lacivert, gözlerini ortaya çıkartan kalın bir kazak vardı, ve bacaklarını saran kotla her zamankinden farklı gözükmüştü gözüme.

Daha genç?

Takım elbisenin ona kattığı olgunluk bambaşkaydı, ama bu hali ona adımlarken bana bastığım yeri bile hissettirmeyecek kadar sarhoşluk vericiydi. Önünde durduğumda, beni gülen gözlerle süzdü tekrar tekrar. Onun ilâhî güzelliğinin aksine, benim üzerimde siyah boğazlı kazak, siyah deri ceket ve siyah dar paça pantolon vardı. Ayağımdaki beyaz spor ayakkabılar da, onun siyah ayakkabılarından renk olarak farklıydı sadece.

𝐂𝐨𝐧𝐧𝐞𝐜𝐭𝐞𝐝𝟤.𝐦𝐞//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin