4.2

3.5K 291 417
                                    

Islak dudakları dudaklarımı çekiştiriyor, bedeni de bir an olsun bedenimden uzaklaşmazken, aksine her seferinde zaten ısınmış tenlerimiz birbirine yapışık değilmiş gibi kendini bana bastırarak, onu daha net hissetmeme neden oluyordu.

İnleyerek elimi saçlarına daldırdım bu kez. Yumuşak saç tellerinin avuçlarımı okşaması beni fazlasıyla çıldırttığı için, hafif uzun saçlarını çekiştirmeden edememiştim sık nefesler eşliğinde. Aldığım nefes içimi yakıyordu, ama ona nefes nefese karşılık vermeyi bir an olsun bırakamıyordum. Çok mu aptaldım, yoksa çok mu âşık bilemiyordum, ama buraya gelme amacım kesinlikle yolundan sapmıştı onun vücudunun altında kıvranırken.

Beni talan eden dudakları, dudaklarımdan ıslak bir sesle ayrıldığında durmadı. Vücudumu haritası bellemiş gibi yeni rotasını çeneme doğru çizerken, benim ellerimse bir saçlarında, bir ensesindeydi. Üzerindeki uzun kollu kalın sweeti neresinden yakaladığım hakkında bir fikrim yoktu, ama tenini hissetme arzusu o kadar baskındı ki içimde, bunu umursamadan vücudunu gizleyen, bana fazlalıkmış gibi hissettiren kumaş parçasını parçalamak ister gibi çekiştirdim.

Neyse ki derdimi anladı, ve dudakları bir anlık çenemden ayrılırken, üzerindekinden kurtuldu serice. Ancak yeniden döndüğü yer çenem değil, boynum olmuştu. Islak öpücüklerle süslediği boynumu arada hafifçe dişleri arasında sıkıştırıp ezerek beni daha da çıldırtıyorken, yaptığının tamamen bilincinde olarak işkencesini sürdürüyordu. Kasıklarımın üzerinde kıvrılıp uyumuş olan şeytan uyanmaya başladığında, beni boşluğa sürüklemek ister gibi çekildi üzerimden hızla.

Bacaklarım hâlâ beline sarılı haldeyken doğruldu, ama ben ne bacaklarımı çözdüm, ne de başka bir şey yaptım. Kaşlarım çatılı halde ona baktığımda, tıpkı benim gibi nefes nefeseyken, "Durmamız gerek," dedi kaskatı bir sesle.

Kaşlarım daha da çatıldı bunu duymamla. Dizlerinin üzerinde, bana tepeden bakarken, ateşin tenine yansıyan alacalı gösterdiği vücudu bir şâheser gibiydi. Ama dilinden dökülen sözler yine zehirliydi ve ben yine onun tarafından bir şeyleri yapmaya veya yapmamaya zorlandığım anlardan birindeydim.

"Neden?" dedim bacaklarımı çözerken, ama aslında içimde bas bas bağıran mantığımın kıstığım sesi, yeniden yükselerek, yaptığım aptallığı suratıma vurmaya başlamıştı bile. "Tamam," dedim aniden toparlanmaya çalışarak, ama nedenini bilmeme rağmen, onun benim iyiliğimi düşündüğünü bilmeme rağmen, sesimin alınmış çıkmasına engel olamamıştım.

Ona bakmadan yattığım yerden kalkarak, saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım titrek ellerle. Evet, şu an bana dokunmaması gerekiyordu. Evdeki şüpheci ablam her an yime bir vücut kontrolü yapabilirdi. Ayrıca onu her şeyini sakladığı birisini altına almakla suçlayıp, tüm suçu da ona atmaya çalışmıştım. Bu durumda benim de, onun da kendimize hâkim olmamız gerekiyordu aslında. Ama gelin görün ki, onun yanağıma kapanan eliyle bile tüm yelkenlerim yeniden inmişti suya.

"Harry," dedi yanağımı okşarken yumuşak bir sesle. "Özür dilerim."

"Hayır," dedim bir çırpıda. "Özür dileme, haklısın. Benim aptallığım."

Tenimi bir yanardağın içerisinde kavurur gibi hissettiren dudaklarının, aslında bana nasıl da çekingence dokunduğunu yeni fark etmiştim. Bu onun için de, benim için de acı vericiydi aslında, ama garip bir şekilde en çok yıpranan ben oluyordum.

"Senin değil," derken ona dönmeyen bakışlarımı yakalamak amaçlı, parmakları çeneme hafif bir baskı uygulayarak beni kendine bakmaya zorladı. "Benim durmam gerekiyor, benim yapmamam gerekiyor, benim söylemem ya da söylememem gerekiyor aslında. Mantıklı davranmam, ve yaşı daha çocuk olan güzel bir oğlanı çıkmaza sürüklememem gerekiyor. Ama Harry sana o kadar dayanamıyorum ki..."

Birdenbire beni cayır cayır yanan göğsüne doğru çekip sıkıca sarıldı. Louis saçlarıma sayısız öpücüklerini asarken, gözlerimin buğulanmasına engel olamadım. "Bütün mantığımı yerle bir ediyorsun. Beni yerle bir ediyorsun, ve ben sana karşı koyamadığım için hatalar yapıp duruyorum."

Kolları, kollarınımın üzerinden sıkıca sarmıştı beni, ve ona sarılmama bile izin vermiyorken, aynı zamanda sanki bunu istiyormuş gibiydi. Sadece bana sarılmak, beni sarmak ve bunu hissetmek. Beni sarabildiğini, kollarının arasına alabildiğini hissetmekti sanki tek istediği şu anda.

"Ablan beni uyardığında, belki de onu dinlemeli ve peşini bırakmalıydım. Daha on altı yaşındaydın ve annenle baban ayrılmıştı, kimlik karmaşası yaşıyor, gittikçe korktuğun için hırçınlaşıyordun. Ablana sadece seni sordum. Yalnızca bir soru. 'O kim? Bizim personelden birinin akrabası mı?' Gemma da bana direkt bunları anlatarak, aslında gayet açık ve net bir şekilde senden uzak durmamı da söyledi."

Yanağımın yaslı olduğu yerden bile kalbinin göğüs kafesinin altındaki sesli çırpınışlarını duyabiliyordum, ve bu yüzden onu kesmeden dinlemeye devam ettim.

"Yine de en yakın arkadaşımın kardeşi olduğunu öğrendiğimde, her iş gezisinde seni de görme umuduyla gittim o yeni açılan otellere, açılış için yapılan sıkıcı kutlamalara."

Aklıma ablamın beni evde bırakmamak için götürdüğü seyahatler geldi. Hepsi de iş içindi. Her seferinde en az üç gün kalırdık sıkıntıdan patladığım otellerde. Kötü değildi, aksine fazlasıyla lükstü ama içsel sıkıntılarımın izin vermemesi nedeniyle hep kötü zaman geçirmiştim.

"Hep şansımı denedim. Bir keresinde bir bankta oturuyordun ve telefonunla meşguldün. Oturup oturamayacağımı sorduğumda suratıma bile bakmadan tabii demiştin. Ve oturmamla kalkıp gitmiştin. Ciddiyim, suratıma bile bakmadın."

"Sen- evet... Ben- evet... Ah, hatırladım!" dedim şaşkınca. "O zaman şu sürekli yeni açılan otellerin olduğu bir zamandı ve ablam beni de uzak olduğu için peşinde sürükleyip duruyordu. Çok sıkılgandım, sadece iyi vakit geçiremediğim gibi, iyi zamanlardan da geçmiyordum, üzgünüm," dedim. Aceleci bir şekilde kendimi açıklamanın derdine düşmüşken, bana sarılmayı kesti ve ellerini suratıma yerleştirerek dudaklarını dudaklarıma örttü ben ne olduğunu anlayamadan.

Uzun sürmedi, öpücüğü yalnızca beni içine düştüğüm o panikli andan kurtarmak ve kendime getirmek amaçlıydı. "Bunun için özür dileme. Her ne kadar sana ulaşmak için kendimi paralasam da, asıl ben bu şekilde yaklaşmamalıydım sana," dedi elleri hâlâ yüzümde, göz altlarımı okşarken.

"Ama hata yapmana neden olan da aslında benim, değil mi?" diye sordum ansızın. "Bazen kendimden nefret ediyorum. Böyle kibirli, acımasız, ve narsist olduğum için."

"Şşh," dedi uyarırcasına bir tonlamayla. "Herkes zor zamanlar geçirir ve yapmak istemediği şeyi yapabilir, olmak istemediği kişiye dönüşebilir. Ki sen bana pas vermedin diye suçlu da olamazsın, ufaklık. Çık şu psikolojiden."

"Bence epey suçlu sayılırım," dedim ben de ellerimi onun suratına yerleştirip yüzünü okşarken. "Hatta bence sana bir kez olsun dönüp bakmamış olmam günah bile sayılabilir."

Bunları dememi beklemiyormuş gibi, afallamış bir halde baktı gözlerime ben onun suratını okşarken. "Neyse ki artık narsist değilim," dedim gözlerinin içine bakıp da.

"Öyle mi?" diye sorarken sesi kısık ve oyuncuydu. "Neymişsin?"

"Louissist."

🍀

Ufaktan öğreniyorsunuz sanki, hım?

Ama hâlâ tam olarak değil😝

Neyse, o zamanlar da gelecek :>

𝐂𝐨𝐧𝐧𝐞𝐜𝐭𝐞𝐝𝟤.𝐦𝐞//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin