7.9

2K 190 253
                                    

Liam'ı, Zayn'i, James'i, severdim. Louis ile ilgili diye sevmeyeceğim tek bir şey yoktu. Louis'nin fırtınalarını bile severdim. Ama bu, başkaları ona fırtına olana dekti.

"Sana katılmıyorum, " dedim Liam'a. "Ona bu şekilde davranmanız adil değil, sırf canın yanıyor diye böyle davranamazsın."

Louis derin bir iç çektiğinde, işlerin hiç istemediği yerlere gitmesinden hoşnut olmadığı belliydi. Liam anlık olarak Louis'ye baktıktan sonra tekrardan bana döndü ve en az benim kadar ciddi ifadesiyle yüzüme bakarken, "Söylesene," dedi ölçülü bir sesle. "Nasıl davranmalıyız?"

"Acı acıdan üstün değildir. Ama sen, o, siz, tam şu an acınızı bastırmak zorındasınız, tamam mı? Canının acıdığını söylüyorsun, ancak acının kaynağı sende bile değil. Sen orman yanarken yangın sıçradığı için yanan, ama yanında dere yatağı bulunan bir çimenlik alansın, Liam. Yanan ormanın ta kendisiymiş gibi davranmayı bırakın."

Acı acıdan üstün değildi, ama buradaki herkes Louis'nin herhangi bir şeyini, her şeyden üstün tutabileceğimin bilincindeydi. Artık şafak sökmüştü ve gökyüzünden içeri girmiş ışığa karışan yapay ışık, suda birbirine karışamayan hem kimyası, hem de rengi tutmayan iki mürekkep gibilerdi.

Orada durmuş tartışmayı daha da alevlemek için hazır bir şekilde beklerken, gözlerimde yanan ifade, artık hiçbir şeye katlanamadığımı görmeleri için fazlasıyla yeterliydi. Louis'nin beni beklemediğim bir anda tabiri caizse tam anlamıyla sırtlamasının sebebi gözlerimdeki ateş miydi, yoksa gördüğü tükenmişlik miydi bilmiyordum ama ben sırtına ellerimi yaslarken, "Birkaç güne görüşürüz, sizi arayana kadar beni rahatsız etmeyin," dedi mutfaktan omzuna attığı benimle birlikte çıkmadan önce Liam'a ithafen.

"İndir beni, Louis," dedim merdivenlerin başına geldiğimizde. "Öylece beni sırtlanıp yatmaya gidemezsin hiçbir şey olmamış gibi."

"Şu an tam onu yapacağım," dedi merdivenleri çıkarken. "Ve sen de babacığının sözünü dinleyeceksin çünkü güzel bebekler öyle yapar."

Sertçe sırtını cimcikleyerek, "Beni kızdırma," dedim ben omzundan sarkmış bir şekilde odaya girdiğimizde. Benimle birlikte yatağa oturduğunda direkt olarak omzundan kucağına, sağ dizinin üzerine oturttu bedenimi. Yakınlığımız karşısında bir an duraksama ihtiyacı hissetsem de, kendime o süreyi tanımadan, "Hiçbir şey olmamış gibi uyuyamayız, artık beni kandırma, çocuk değilim ben."

Kafamı tutarak göğüsüne yapıştırdığında güzel kokusu burnuma doldu ve ben ellerimle göğsünden destek alırken, "Küçücükler bu kadar yorulmamalı," dedi sakinlik akan sesiyle. Huysuz bir mırıltı çıkartarak, "Yapma şunu," dedim. Bana sıkıca sarıldığında, olduğum yerden ayrılmama hiçbir şekilde müsaade etmediğinde, huysuz bir mırıltı daha çıkartıp, "Yapma şunu," dedim yeniden. "Seninle konuşmaya çalışıyorum."

"Kendini yormana gerek yok," dedi beni sıkıca sarmaya devam ederken. "Her şeyi yoluna sokacağım."

Göğsünü itip ellerimle destek alarak hızla ondan ayrıldım ve öfkeden yanan bir suratla, "Senden bunu yapman için diretmiyorum," dedim gözlerine bakarken. "Sen de benimle ilgili olan sorunlarını benimle konuşmak yerine, gidiyorsun bunun için diretenlere konuşuyorsun. Böyle bir yol yok Louis, hiçbir şey yoluna girmez böyle."

"Ne istiyorsun?" dedi. "Tamam söyle, ne istediğini söyle ve onu yapayım."

"Benimle ilgili olan sorunlarını başkalarına anlatmak yerine benimle konuş," dedim ciddiyetle.

Kafasını sallayarak dudaklarını birbirine bastırdı, suratındaki ifade ciddi, kaşlarıysa çatıktı. "Öyle mi?" diye sorarken başını hafifçe sallamaya devam ediyordu. Gözleri bana döndüğünde, "Tamam," dedi. "Ama önce seni yanıma oturtmalıyım, hatta bunu sen yapmalısın."

𝐂𝐨𝐧𝐧𝐞𝐜𝐭𝐞𝐝𝟤.𝐦𝐞//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin