9.6

866 105 150
                                    

BÖLÜMÜ DÜZENLEMEDEN ATIYORUM, BİR KISMINIZ SEVİLDİ!



Birkaç ay sonra

Bir düzene alışmak, genel toplum ele alındığında ne kadar sürerdi? İnsanları ölüme bile alıştıran zaman, beni hiçbir şekilde Louis'den uzaktaki bir ortama alışmam için çalışmıyordu. Sanki zaman benim onsuz geçirdiğim uzun bir yas görevi görüyordu da, ben bir türlü onun yokluğuna alışamıyordum. Aslına bakılırsa beni boş bıraktığı yoktu söylediğinin aksine, sadece araya giren mesafeler yüzünden kendimi yalnız hissediyordum. Ve işte tam da burada, bir insana bağlanmanın dehşet verici acısını düşünürken bundan ne denli uzak dururken abartmadığımı anlamış bulunuyordum. Bir insana bağlanmak sorun değildi bir yere kadar, fakat sonucunda vardığınız yokluk noktasında işler toz pembe birkaç duygudan, kapkaranlık bir yola çıkıyordu. Kalbinizin etrafı kapkara çıkmaz yollarla kuşatıldığındaysa, yoksunluk çektiğiniz kişiyle göz göze durmadığınız müddetçe, o yollların aydınlandığı falan olmuyordu.

kalbimin etrafı kapkaranlık, zemini ayak kaydıran, nemli çıkmaz sokaklarla döşenmişti tamı tamına bir aydır.

dersler, yeni arkadaşlar, oldukça aktif bir ortam olan üniversite hayatı, her genç gibi beni pek de mutlu etmiyordu anlayacağınız. fakat Lois yanıma geldiğinde ona çocukça hevesle anlattığım her bir başarı hikayesinin sonucunda onun bana gururlu gözlerle bakıp da saçlarıma kondurduğu öpücük de, bir yerde benim vazgeçilmezim olmuş durumdaydı. onu mutlu etmek, Tanrı'yı mutlu etmek gibi hissettiriyordu bana. ne anne, ne baba, ne kardeş; onu mutlu ettiğim her vakit, bana yüce bir varlığı mutlu hissettiriyormuşum gibi hissettiriyordu.

Ve bazen ansızın kampüsün kapısında beliren arabasıyla, ona çok bağlı olan kulunu mutlu eden yaratıcıdan farksızdı.

elimdeki kitapları, aceleyle Ashley'nin ellerine tutuşturarak koşmaya başladım. ben koşarken arkamdan, "Dikkat et, aptal bebek," diyen Ashley'nin sözleri bana ulaşamamıştı bile. o an arkamdan Tanrı seslense, sözcüklerinin beni yakalayamayacağı kadar hızlıydım. bazenleri kafamın içerisinde koştururken hissettiğim gibi canhıraş adımlarla dışarı çıkmış olan Louis'nin kucağına zıpladığım anda bedeni, bedenim için tertemiz bir okyanus görevi görörcesine beni kaldırmıştı.

"Beni umursamana hiç gerek yok," diyen Alexa'nın sesini duymamla gözlerim parladı ve Louis'nin kucağından inip direkt olarak kampüsün kapısında dikilen Ashley'e baktım. ona elimle hızlıca gelmesini söylerken, "Alexa," dedim sevinçle. "Ashley de burada, bak."

"Ve ben de buradayım, ellerim belinde falan."

Alexa ve Ashley bir araya geldiği anda Louis'yi geri plana atan tavırlarım yüzünden, ikisi sıkça kavga ederdi. Alexa ve Louis yani. Çünkü Ashley'ye göre Louis, her sözü yerine getirilmesi gerekilen bir Tanrı'ydı. basitçe o da benim gibi düşünen, Louis'ye hayran olan buradaki en yakın arkadaşımdı. en yakın ortak noktamızsa malum, ikimizin de Louis'ye olan hayranlığıydı. Ha tabii bir de kendisi Alexa'dan feci şekilde hoşlandığı için, yanında pek bir tatlı davranmakla meşgul olurdu çoğu zaman. Alexa'nın da her seferinde Louis ile birlikte o buraya gelirken Louis'nin peşine takılması yüzünden, Ashley'nin hislerinin karşılıksız olmadığından emindim. zaten Alexa, aylar öncesinde Chester'ın kıçına tekmeyi basmıştı. Nedeniyse... Sıkıcı olmasıymış... Chester'ın da tek eşliliğe karşı olduğunu Alexa yüzünden fark ettiğini söylemesi ikisinin arasında birçok eşyanın uçuşarak kırılmasına sebebiyet verdiyse de, şu zamanlarda artık yalnızca birbrlerine laf sokuyolardı. söz konusu kumar olduğundaysa... onlardan iyi bir ikili yoktu.

Ashley, ben, Alexa ve Louis, Ashley ile yaşadığımız eve giderken yalnız olduğumuzu düşünmüştüm fakat bahçe kapısının önünde bekleyen kalabalık, beni feci şekilde sevindirmişti. tek eksik Chester'dı, o da ülkede bile değildi zaten. herkes Louis'nin benim için aldığı evde tek başıma yaşayamadığım için Ashley ile yaşadığımı biliyor, artık onu da içimizden birisi gibi seviyorlardı. bunda Alexa'nın da etkisi oldukça büyüktü çünkü kimse, Alexa'nın kelebeğim diye sevdiği birisine dil uzatacak kadar cesur değildi. Ashley zaten kıyametin ta kendisiyken, ikili bir kombo ihtimali de herkesin ürkmesine sebebiyet veriyordu.

uzun bir sürenin ardından onlarla, özellikle Louis'yle vakit geçirmek, kalbimin etrafını sarmaşık misali sarmış karanlık çıkmazların solmasına sebebiyet vermişti. bir haftalık kocaman bir süreyi en yakın arkadaşlarımla geçirmek, bir yandan da yapacağımız nikah töreni hakkında konuşmak, beni hayatımda hiç olmadığım bir seviyede heyecanlandırıyordu. okulun kış tatili süresinde, yapılacak olan düğün bana bir hayal gibi geliyordu; fakat yeni ev seçmeye çabaları, içerisini düzenlemeye çalışmak, düğün mekanı, çağırılacak davetliler listesi çoktan ayarlanmaya başlamışken, artık bir rüyada olmadığımı yavaş yavaş uyanırcasına anlayabiliyordum.    

ben Louis'yle yaşayacağım hayatı, onunla birlikte ve sevdiklerimizle çoktan inşaa etmeye başlamıştık.  

şimdi de onunla aynı yatakta, ikimizin de bunun için ne kadar mutlu olduğumuzu konuşup duruyorduk. ne kadar süredir olduğunu bilmiyordum fata zaten geç yatmış olmamıza rağmen, güneş yavaşça doğmaya başlamış olsa bile bir türlü susamıyorduk. 

"Eski sevgilillerini de çağırmak ister misin? diye hınzırca sırıttarak sorduğumda gülen yüzü buruştu fakat dudakları hala yukarı doğru kıvrıktı.

"Onlar sevgilim değildi, güzel bebek."

"ah, pardon. öyle sanıyorlardı, değil mi?"

saatin epey ilerlemiş olmasına aldırmadan dolu dolu kıkırdadım.

"Aptal velet," diye homurdansa da ikimizin de keyfi oldukça keyfi yerindeydi.

"Aptal olan onlar," dedim hiç düşünmeden. "Baksana nasıl da kaptım seni ama?"

Üfleyerek, "Bir susmuyorsun," dedi şakacı bir sıkılganlıkla.

"Sustursana."

Aniden üzerime eğilerek dudaklarımızı birleştirdi ve bir süre dudaklarımı, dudaklarının sarayında olabilecek en akıl karıştırıcı güzellikle esir tuttu. Dudaklarımız ayrıldığındaysa, "I-ımm," diye mırıldandım yatakta onun alt kısmına doğru kayarken. "Beni susturabilmek için çok daha fazlası gerekli, babacığım."

Eşofmanının ön kısmından erkekliğini kapalı dudaklarıma bastırdığında, "Mesela?" dedi sorarcasına. "Bu seni doyurur mu?"

Cevabımı eşofmanını indirerek verdim. Ellerim direkt olarak yanağıma yaslanan çıplaklığını yakalarken, beklemeden onu tetikleyecek dokunuşlar bırakmaya başlamıştım. İyice sertleştiği andaysa, "Ağzını aç," diye emretti koyu bir sesle bana. "Seni öyle bir susturacağım ki, güzel boğazın tam şu an tahriş olacağı için bir süre pek fazla konuşamayacaksın."

"Yap bunu bana."

iyice Louis'nin altına girerek sırtüstü uzandığımda, anında dudaklarıma yaslanan erkekliğini kabul ettim ve ben de kendi eşofmanımı indirdim. Onu okşarken zaten sertleşmiş olan çıplaklığımı elimde ezerek çekmeye başladığımda, Louis de tam olarak söylediği gibi sertliğini boğazıma kadar ittiriyordu. Çok geçmeden ben elime, o da ağzıma doğru aktığında ilk toparlanan Louis oldu. Beni yanına çekerek dudaklarıma yumuşak bir öpücük bıraktıktan sonra, "Sanırım artık uyuyabilirsin," demişti şefkatli bir alayla.

"Hı-hım," diye mırıldandım mayışmış bir sesle.

Sessizce güldü ve beni iyice kollarının arasına çektikten sonra elleriyle gözlerimi bizzat kendisi örttü.

*****

Bir Venüs atasözü der ki; geçiş bölümleri ölsünler de ağlayanları olmasın.

son birkaç bölüm, vedalaşın burayla <3
                   

𝐂𝐨𝐧𝐧𝐞𝐜𝐭𝐞𝐝𝟤.𝐦𝐞//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin