7.6

2.2K 200 460
                                    

Bölümü kontrol etmeye mecalim yok geçrekten, boğazımdaki düğüm gittikçe daha da sıkılaşıyor resmen...



Her insan bazen affetiklerinin suçlulukla kabarmuş boyunların geçirdiği ipi görmesine rağmen, sırf rahatlamak için affettiği kişinin ayakları altında duran çürük tabureye tekmesini geçirebiliyordu. Affetmek, bazen gerçekten acımasızdı. Çünkü affetmek, içinde öldürmekle eşdeğerdi.

Affetmek istediğiniz kişiyi darağacına kendi ellerinizle götürür, onun nefes almak için spazmlar geçiren bedenini öylece izlerdiniz. Ve her şey son bulduğunda, içinizden cenazesi bile kalkmazdı. Öylece, yokluğa karışırdı ve her şey aslında yaşanmamış gibi olurdu.

Ben Louis'nin koluna girmiş, onu darağacına götürmüştüm ve onu affettiğim anda, ayaklarının altında duran yaşamla ölüm çizgisinin tek dayanaksız çizgisi olan tabureyi ondan almıştım. Ama ne yaptığımdan, ya da ne hissettirdiğimden haberim bile yoktu.

O, ondan tek dayanağı olan tabureyi almışım gibi hissediyordu.

Çıkmazda gibi hissediyordum. Onun kendi kendine boynuna geçirdiği ipi görmediğim için, taburenin üzerine kendi rızasıyla çıkmasına rağmen bana ayaklarının altındaki desteği çekmemem için yalvaran gözlerini görmemem; tam olarak çıkmazın ta kendisiymişim gibi hissettiriyordu.

Çıkmaza sıkışsam belki beni kurtarması için ona koşabilirdim yine, ama çıkmaz olup onu içimde sıkıştırmışken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Gerçekten yaptıklarını sorun etmiyordum çünkü haklıydı, bana zarar verdiğini düşünerek sonucunda kendisini haksız ilan etse de, baktığı kısım sonuç olamayacak kadar gelişmede takılıp kalmıştı.

Gözlerimi, satır aralarından üzerimde dolaşan gözlere çevirip, o gözlerin sahiplerine ne yapacağımı sorabilmeyi diledim. Bir çıkmaz olup sevdiğin birisini içinde sıkıştırmak nasıl düzeltilirdi? Çıkmaz sokaklar lanetlenmişlerdi ve içine sapan adımlara çıkış yolunu söylememesi adına dilleri kopartılmıştı, konuşamıyorlardı.

Louis kendini affetmezse ne yapacağımı bilemiyordum. Bana kendimle yüzleşmeyi bile öğreten adama hiçbir yardımım nasıl olurdu da dokunmazdı? Benim için yolumdaki bütün taşları temizleyen adamın yolunda nasıl taş olup da ayağına takılmıştım ben?

Önümde ağlamamak için kendisini ne denli sıktığını hatırladığım kısım, enseme takılmış bir kanca gibiydi. İlerlememe ve yeni anları hafızama almama izin vermiyordu, durmadan ve durmadan onun titreyen omuzlarını hatırlıyordum.

Yüzünü görmemem için bana sarıldığında ve sonrasında beni kucaklayarak odaya götürüp odadan ruh gibi çıkması, beni olduğum yere çakmış gibi hissettirmişti. Arkasından bile gidemeyecek kadar yorgun olduğum birisine nasıl yardım edebilirdim? Çıkmazdım, kendi içimde sıkışmıştım.

O gün emniyet müdürünün nasıl eve geldiğini ve karakola gitmemize gerek kalmadan nasıl evden ifade verebildiğimizi sorgulamadım. Louis üzerimi giydirmeden önce göğsümün ortasındaki morluğun fotoğrafını çekmişti, beni aşağıya indirdiğindeyse o morluğun fotoğrafını müdürün telefonuna yollamış, müdür de yüzümdeki yaraları çektikten sonra ifadelerimizi alıp gitmişti.

Gereğinin yapılması için bizzat müdahil olacağını söyleyerek.

İki gün içerisinde ara ara müdür Sam'le telefonlaştığını biliyordum. Ama bu konudan kesinlikle bana bahsetmiyordu, sadece sürekli kollarının arasındaydım ve Louis bu süreçte fazla sessizdi. Ona sarıldığımda tamamlanmış gibi hissedememek büyük ızdıraptı, sanki hâlâ damarlarında sıcak kan dolaşan bir ölüye sarılıyordum.

𝐂𝐨𝐧𝐧𝐞𝐜𝐭𝐞𝐝𝟤.𝐦𝐞//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin