Delirmiş olmalıydım gerçekten.Şu anda yapmakta olduğum şeyin beni sorgulayarak bakan gözler tarafından başka açıklaması olamazdı.Aslında buna isterseniz kader deyin, isterseniz bugüne kadar başıma bela; asi karakterim…Neresinden bakarsanız bakın ben şu anda elimde tuttuğum bilet sayesinde ülkemden kilometrelerce uzağa gitmek için bekleyen bir HAYALPERESTTİM. Benim için açıklaması bu kadar kolay olan bir durumu zora sokmak adına her kafadan bir ses çıkmasına da ayrıca anlam veremiyordum.
Esra : Bunun neresi bu kadar garip, beni anlamak adına sarf ettiğin enerjiyi yıllardır almaya çalıştığın kilo için kullansan çok daha başarılı olacaksın Derya…
Derya : Seni anlayamıyorum evet.Sadece gördüğün bir rüyaya dayanarak birinin hayatını kurtarmaya gittiğini iddia ediyorsun.Her şeyi arkanda bırakarak.Etrafına bir bak ! Senin bulunduğun ülkede yardım edebileceğin binlerce çocuk var.
Esra : Onlar içinde elimden geleni yapıyorum ben.Ama eğer içimdeki boşluğu bu şekilde doldurabileceğimi bilsem kutuplara dahi gitmeye razıyım.Üstelik içimdeki sese güvenebileceğimi sen de söyledin…
Derya : Evet Yong Sun’a güvenebileceğini söyledim. Çünkü o mektupların yazılmış olduğu bir kalemden kötülük çıkmaz.Yine de bu arkasına takılıp gitmek için yeterli bir bahane değil.
Esra : Azıcıkta olsa bana yardım etmeni bekliyorum Funda, Yanındaki felaket tellalına, yıllardır tanıdığı arkadaşının ayaklarının yere bastığını anlatır mısın?
Funda : Derya’ya karşı beni yem olarak kullanamazsın,ben bu oyuna gelmem.Sen bizi bırakıp gittikten sonra onunla baş başa kalacak olan benim.Sana bir tek sözüm var. (sessizce) Fighting !!!
Derya : Ne haliniz varsa görün. Kendine zarar verecek bir tek şey yaparsan seni asla affetmem Esra.
Esra : ( en şımarık tavrımı takınıp) Bu dünyada kendimden daha fazla sevebileceğim kimse yokken bana bir şey olmasına nasıl izin veririm Derya.
Derya : Çok komiksin aferin.Yanına almayı unuttuğun bir şey var mı? Azıcık izan, akıl gibi mesela..(bakışlarımda ki kayıtsızlığı anlayıp) Kontrol ettin mi? Pasaport, n.cuzdanı, bilet! Alabildiğin kadar hazır yemek aldın değil mi? Sen ekmeksiz yaşayamazsın ki!
Esra : Sakin olur musun lütfen.Gittiğim yerde sıkı yönetim yok,karantinaya da almıyorlar kimseyi.İstediğim bir şey olursa alabilirim merak etme.
Funda : İner inmez hemen ara , dikkat et tamam mı? Önüne gelen çekik gözlüye âşık olma. Ülkemizi iyi temsil et.Türk kızlarının ne kadar zorlu olduğunu görsünler.
Esra : Dizi izlemekten beynin sulandı senin.Siz gitsenize artık oldu olacak bir de su döküverin uçağın arkasından.
Yıllardır bu şekilde anlaştığım iki harika arkadaşa sahiptim. Derya ; Yaşı benden küçük olmasına rağmen annem gibiydi hep. Beni kollayıp korumayı bir çeşit görev olarak algılardı. Arkamı çok defa toplamış olduğu da doğruydu. Biz orta okuldan itibaren ayrılmayı bir türlü becerememiş en ufak benzerliği olmayan üç kız…Artık ayrı yönlere uçmamızın zamanı geldiğinde bu en çok Derya için zor olmuştu sanırım. Yıllardır verdiğim ani kararlar onun için hiçte yeni değildi. Fakat bunların hepsinde birlikteydik. Şimdi bir başıma oralara gidecek olmam en çokta onu korkutuyordu. Ne olsa ben bir bela çekme makinesiydim.
Dağınıklıklarımı kim toplayacaktı. Belki bu güzden defalarca Yong Sun’ı aramış bana göz kulak olması için telkinlerde bulunmuştu. Zavallı Yong Sun o kadar nazik bir insan ki Derya’nın aksi hallerine karşılık sadece minnettar olduğunu söylemekle yetindi. Bugüne kadar yüzünü dahi görmediğimiz bu adama karşı üçümüzde nedenini bilmediğimiz bir güven hissediyorduk. Bunu yanlıca ben ve Funda söylüyor olsak durum şüphe uyandırabilirdi ama Derya bile Yong Sun’nun samimiyetine inanıyordu.
Uzun uzadıya vedaları sevmiyorum. Eğer illaki kaçınılmaz bir veda söz konusu ise bu mümkün olduğu kadar kısa tutulmalı. Birbirimize bakıp bunu anlayacak kadar çok zaman geçirdiğimiz için fazla ısrar etmeden gittiler yanımdan.
Koskoca bir yalnızlıkla uçağın kalkmasını bekliyorum şimdi. Tıpkı benim göz yaşlarına boğulduğum gibi onlarla bu haldeler eminim. Bu çok garip ilk kez bu kadar huzurlu ağlıyorum ben. Eğer ağlamak durum öyle gerektirdiği için yapılan bir eylemse tuvalete gitmek kadar rahatlatıyordu insanı. Henüz acıdan ağlanabileceğini bilmiyordum çünkü.
***
İlk karşılaştığımız an / Eylül 12Bugün benim doğum günüm. Yeni bir başlangıç için harika bir gün. Durup, derin bir nefes aldım. Bavulumu çekiştirip yavaş yavaş yürürken şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
Esra : Evet! Harika yeni yılım kutlu olsun…(Ne de olsa herkesin yeni yılı, yeni yaşı değil midir?)
**Oo ne kadar kalabalık….herkes neden bana bakıyor**
Yapmayın ama bu kardeşlik işini bu kadar abartıyor olmaları gerçekten de ilginçti. O koskocaman havaalanına indiğim anda korkmaya başladım. Az öncesine kadar rüya sandığım durum gerçek olmuştu. Söyledikleri gibiydi tam da buraya ait bir moda vardı evet. Ne kadar saçma. Bütün ülke Aynı anda kendilerini bu kadar ciddiye alamazdı değil mi? Ne kadar sakil duruyordum bu insanların ortasında (Moda’nın başkenti Paris,milona bunlardan biriyse, uzak doğu temsilcisi Kore olmalı). Oradaki ilgi odağı olmam yetmezmiş gibi (itiraf ediyorum kendi ülkeme göre bile standartların oldukça üzerinde büyüklükte olan gözlerim, onlar için oldukça ilgi çekici olmalı) sanki koskocaman bir kalabalık bana doğru ilerliyordu.
Gözlerim Yong Sun’ı arıyordu.Hoş onunla karşılaştığım zaman tanıyabilecek olmam da kesin değildi. Âmâ insan bir his için koskoca bir maceraya atılabiliyorsa, tanımadığı bir insanı havaalanında beklemek çokta acayip sayılmazdı. Ayrıca gitgide büyüyen kalabalık beni iyice endişelendiriyordu. Tam benim burada ne işim var diye düşünürken kolumdan hızla çekilip en ücra köşeye bir paçavra gibi fırlatılmam bir olmuştu.
-O kalabalığın altında kalıp ezilmek mi istiyorsun!
Şu an karşımda yüzünü garip bir maskeyle kapatmış, oldukça sıska ve asla anlayamayacağım bir İngilizce ile bana bir şeyler anlatmaya çalışan insanın sapık olma ihtimali yüzde kaç olabilir. Önce hala kollarımı sıkıca kavrayan o sıska kollarına, daha sonra maskesinin izin verdiği kadar görünen gözlerine baktım. Her normal dünya vatandaşının bilmesi gereken nezaket kuralları vardır. Eğer uluslar arası bir yolculuk yapmayı becerebilmişseniz bu kuralları da öğrenebilmiş olmanız gerekirdi. Kimse ülkesine henüz ayak basmış bir kadını böyle kaba bir şekilde uyaramazdı.
Esra : Sakin ol! kendini daha fazla gülünç duruma düşürmene gerek yok.Ben senin dilinden anlıyorum. Bırak da İngilizce özgür kalsın olur mu?
-Hah!, Ne…Sen benimle nasıl bu şekilde konuşmaya cesaret edersin. Biraz önce benim yüzümden ölecek olan seni kurtardım, fanlar beni takip etmek isterken arada kaynayacaktın haberin var mı?
Seri bir şekilde Korece konuşuyordu şimdi de. Bir yerlerde bu adamların epey zeki olduklarını okumuştum. Madem bu kadar zekiler az önce konuştuğu İngilizcesi yetmezmiş gibi maraton yarışçılarına inat kullandığı korecesini anlayabilmemi nasıl beklerdi ki, Cidden ben nereye gelmiştim böyle. Şimdi Derya beni görse daha ilk dakikada bile başıma nasıl böyle bir bela açtığımı sorardı.
O zaman bilmiyordum yüzünün yarısını bile göremediğim bu adamın yazgımın üzerine çöreklenen hüzün olduğunu…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mutlu ol...
FanfictionBazı cümleler vardır. Asla bir soru değildir fakat her zaman cevap vermeniz gerekir. Ve hayatı hayal kırıklılığı olarak tecrübe eden biri olarak size tavsiyemdir; aklınız ve kalbiniz arasında kaldığınız o sancılı anlarda, lütfen kalbinizi dinleyin...