Herkes için ağlayabilirsin ama benim için gül lütfen. ..
Binanın içerisinden girdiğimizden itibaren elimi bir dakika dahi bırakmamıştı. Asansöre binip üçüncü kata çıkmak için düğmeye bastı. Sakin görünüyordu ya da her zamanki gibiydi. Zaten O hep sakindi. Ezbere bildiği binanın içerisinde kimseyle göz göze gelmeden hızlıca ilerliyorduk. İtiraf etmem gerekirse bu durum beni oldukça germeye başlamıştı. Yüzüme bakan hiç kimse ufacık bir tebessüm dahi etmemişti. Tamam, burada sevilmeyeceğim kesindi fakat bu kadar önyargı fazla insafsızlık değil miydi? Yine de Donghae herkese selam verip içtenlikle gülüyordu. Ben bu tarz durumlara alışkın olmadığımdan başımı yerden kaldırmakta dahi tereddüt ediyordum.
Donghae : Sakin ol tamam mı? Bu kadar gerilmene gerek yok. Merak etme şu anda ilgilendikleri sadece benim...Tamam..Belki biraz seni de merak ediyor olabilirler...Ama asıl neden benim..Ne de olsa ben bir hazineyim..
Esra : Başın dönmüyor mu senin? Bu ne hava...Donghae : Endişelenme!
Çok komik. Bunları benim ona söylüyor olmam gerekirdi. Son günlerde hakkında çıkan dedikoduları savuşturması gereken oydu..
Esra : Seni daha da fazla endişelendirmekten başka bir şey yapamıyorum. Yardımcı bile olamıyorum sana.
Donghae : Fazlasına gerek yok, karşımda dur ve sadece beni izle. Varlığını bilmem yeterli olacaktır.
Esra : Tamam, sanırım bu çok zor bir görev değil.
Donghae : Aferin sana. ( omuzlarımdan tutmuş, tebessüm ederek yüzüme bakıyordu)
Önünde durduğumuz kapıdan içeri girdiğimizde pekte hoş karşılanmadığımızı söylememe gerek yok sanırım. Odana iki erkek bir bayan olmak üzere üç kişi vardı. Biri yurtta daha önce yanımda gördüğüm menajeriydi diğer ikisi hakandaysa hiçbir fikrim yoktu.
Menajer : Sonunda sorumluluklarının hatırladın sanırım.
Donghae : Size de merhaba. Tanıştırayım...
Kadın : Küçük hanımla daha sonra tanışırız Donghae.
Donghae : Bunu bana daha sonra hatırlat canım..Esra : hı?
Menajer : Böyle ortalıktan kaybolarak ne yapmaya çalışıyorsun sen?
Donghae : Bunu sen istedin. Unutma hyung ben öyle aklına geleni yaptırabileceğin bir oyuncak değilim.
Menajer : Tamam bu pisliği temizle o zaman.
Donghae : Buraya bunun için geldim zaten. Basına haber verebilirsin. Onlara bir açıklama yapacağım.
Müdür : Sana hemen bir konuşma metni hazırlatalım o zaman.
Donghae : Toplantıyı ben istiyorum..metne gerek yok...
Diğer bayan : Saçmalama Donghae.
Donghae : Bu sizin sorumluluğunuzdu nuna. Bu olayın asla basına sızması şartıyla bu ajanstaydım hatırlarsanız. Siz sözünüzü tutamadığınıza göre bende dilediğim gibi davranmakta özgürüm sanırım.
Konuşmaların hepsi beni epey şaşırtmıştı. Ayrıca Donghae'in bu tarafını görmek kabul etmem gerekirdi beni etkilemişti de. Kendine sonsuz güveni her zaman büyüleyiciydi ve ben aptal bir aşık gibi bu durumda bile onu hayran hayran izlemekten kendimi alamıyordum. Çaresiz söylediklerine itaat edecekleri belliydi ama burada bitirmeyeceklerini ben dahi tahmin edebiliyordum. Şu zamana kadar varlığımdan bihabermiş gibi davranan kadın dışarı çıkmak için kapıya doğru yöneldiğinde arkasını dönüp bana baktı. Sanki bir uzaylıya bakar gibi. Normal şartlarda alttan alamayacağım bu durumu görmezden geldim. Gittikçe olgunlaşıyorum sanırım yoksa bu kabullenişimin başka açıklaması olamazdı.
Donghae : Biz çalışma odasına gidiyoruz. Her şey hazır olduğunda haber verin lütfen hyung.
Menajer : Gidin bakalım.
Biraz tehditkar gelmişti son cümlesi, Olsun umurumda değildi. Sonuçta Donghae yanımdaydı ve ben ondan başka birinin söylediklerini dinleyemeyecek kadar aşıktım.
Esra- : İyi iş çıkardın!
Donghae : Hepsi seni etkilemek içindi küçük hanım.
Esra : Kesinlikle başarılı oldunuz büyük star.
Donghae 'ye ait olduğunu daha içeri girer girmez anladığım odaya bakındım. Burası gerçekten harikaydı. Demek ki bu tarz binaların içerisi hayranlık uyandıran bir düzene sahipti.
Esra : Güzelmiş.
Donghae : Ben de öyle düşünüyorum. Zaten güzel olmasa onu sevebilir miydim?
Gülümseyip yüzüme baktı. Bildiğin aklımı başımdan alma çabaları hiç böyle sözlere gerek yokken üstelik.
Esra : Odandan bahsediyorum.
Donghae : Ah pardon ben bu kelimeyi duyar duymaz aklıma ilk sen geldiğin için yanlış anladım.
Esra : Şapşal!
Donghae : Tabi ki güzel olacak ben onlara en çok kazandıran kişiyim.
Esra : Buraya geldiğimizden itibaren bir havan değişti sanki?
Donghae : Olabilir küçük hanım. Sonuçta ben bir starım buna alışsanız iyi olacak.
Küçük yaramaz çocuklar gibi dilimi çıkarıp gülümsedim. Beklediğim kadar da korkunç değildi. Her şeyi ne kadar da abartıyorlardı sanal alemde. Şimdi Donghae'ye borçluydum işte. Biraz sonra yapacağı konuşmadan önce güzel bir kucaklaşmayı ve masum bir öpücüğü hak etmişti. Yanına gidip yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Nasıl bir erkek bu kadar mükemmel görünebilirdi.
Esra : Kendimi kötü hissediyorum.
Donghae : Ne oldu hasta mısın? Gitmek ister misin? Canını sıkan bir şey mi oldu?
Esra : Oh evet nasıl oluyor da bu kadar yakışıklı görünebiliyorsun! Bu haksızlık.
Uzanıp dudaklarını dudaklarımla buluşturduğumda anladım. Bu bir seçim değildi, bu kaderdi. Benim onunla karşılaşmam bir kaderdi. İlk andan itibaren hayatın bize sunmuş olduğu bir mucize.
Donghae : Aptal.
Esra : Kendini beğenmiş.
Gözlerinin içinde kaybolmuş daha nereye kadar gidebileceğimi düşünürken birden kapı açıldı. Bingo!!!.Bu daha önce yurtta görüp ağzına defalarca vurmak istediğim tarzda ağdalı konuşan kızdı. Ondan nefret ediyordum .Ondan nefret etmek için kabul edelim ki çok mantıklı sebeplerim vardı. Daha önce gözümün önünde Donghae'in kucağına oturmuş ve ona sarılmıştı. Harika şimdi durum asla bir erkeğin orada olmak istemeyeceği şekle giriyordu. İki çift kadın cinsinden gözün öldürücü bakışları. Aslında kendimi tanımlamamı isterseniz kıskançlık kullanabileceğin en son sıfatlardan biri olurdu. Yani şimdiye kadar...Artık ilk sırayı ona verebilirdim rahatlıkla. Sanki ufak çocuğunu olası bir kazadan korumak isteyen anneler gibi Donghae'in önüne geçmiş kızın görüş açısını kapamaya özen gösteriyordum. Bu boyla kime set olacaksam...İlgilendiğinin ben olmadığımı belli ettiği bakışlarıyla karşımızdaki koltuğa yerleşti. Yayıldı demek daha doğru bir ifade olurdu sanırım. Bu odayı bu kadar ezbere bilmesine bozulmuştum ama şimdi konumuz bu değildi. Baştan aşağı beni süzdükten sonra Amerika'yı sanki o keşfetmiş gibi heyecanla söze başladı.
- : Merak etme sana bir şey yapacak değilim. Sonuçta Oppanın beni aldattığı ilk kadın değilsin. Muhtemel son olmayacaksın da. Nasıl olsa dönüp dolaşıp tekrar bana gelecektir.
Hayal kırıklığı, hissettiğim şeyin adı tam anlamıyla buydu. Size de oluyor mu bazen tam bir şey söyleyecekken bütün organlarınızın boğazınıza hücum edip orayı tıkadığı. Karşımda bir karış eteğiyle bacak bacak üstüne atıp oturmuş olan kadın bana özgüven dersi veriyordu. Vücut dili bile aramızdaki psikolojik savaşın kaybedeni benim olacağım hakkında fikirler yayıyordu ortalığa.
Donghae : Müsadece edecek misin?
Şimdi bir Donghae'a bir kadına bakıyodum. Bu sözü üstüne alınması gereken ben miydim. Daha açık konuşamaz mıydı?
Donghae : Sana çık dışarı diyorum Shin Hye. Yoksa bunu ben mi yapayım istersin.O sözün muhatabı Ben değildim...Neden rahatlamıştım..derin bir nefes aldım...
Shin Hye : Aptal olma oppa. Yabancı bir kız için geleceğini tehlikeye atıyorsun. Bu defa yanında beni dahi bulamayacaksın.
Bu defa hiçbir şey demeden kolundan tuttuğu gibi adeta sürükleyerek çıkardı kızı. Olduğum yerde sabitlenmiştim adeta. Kapıyı hızla çarpıp tek laf etmeden yanıma gelip beni kollarının arasına aldı.
Donghae : Üzgünüm...
Esra : Üzgün olma, Bugün herkes seni üzebilir ama asla bu ben olmayacağım. O yüzden özür dileme lütfen.
Onunla tanıştığım andan itibaren kalbim ve aklım aynı bedende olduklarını unutup sürekli kavga etseler de az önce ilk defa mutabık kalmışlardı. İkisi de Donghae 'a sonuna kadar inanmayı tercih etmişlerdi. İtiraf etmeliyim ki çok havalıydım ve sanırım ufak bir iltifatı hak etmiştim. Zira normal şartlarda bir kız bu olayı bir ölüm kalım savaşına çevirebilirdi. Bende yapabilirdim.
Donghae : Tebrikler küçük hanım.Çok havalıydınız.
Esra : Sadece bugünlük. Daha sonrası için söz veremem. (gözlerini sıkıca sinirle kırparak) zevkin gerçekten kötü (Kızı taklit ederek) oppaağğ!
Bir süre sonra içeriye burada ilk defa gülümsediğine şahit olduğum bir genç girdi. İkimize hayranlıkla baktıktan sonra basın odasının hazır olduğunu ve herkesin onu beklediğini söyleyip aynı gülümsemeyle ayrıldı yanımızdan.
Donghae : Sende geliyorsun
Esra : Bu hiç iyi bir fikir değil bence.
Donghae : Orada olacaksın,seni görebileceğim bir yerde.
Esra : Ama..
Donghae : Merak etme seni göremeyecekleri bir yerde durursun.
Çaresiz peşine düştüm. Zaten hiçbir itirazım sonuç bulmuyordu ki. Bir şekilde beni ikna etmeyi başarıyordu. Sadece kalbime değil ayaklarıma da söz geçiremez olmuştum. Ne ara organlarım benden bu kadar bağımsız davranmaya başlamışlardı.
Uzun bir masanın önünde birkaç sandalye. Menajeri,patron yada onun benzeri bir şey olduğunu sandığım adam ve bilin bakalım kim.Shin Hye.Bir dakika onun bu basın toplantısında ne işi olabilirdi. Resmen sinir hücrelerimde ayrı bir isyan çıkarmak üzereydiler. Bugün Tanrı benim sınav kağıdımı hazırlamış ve hep en zor yerden soruyordu. Bana işaret ettiği yere iliştim. Biri bana baksa ateşi icat ettiğimi düşünürdü. Bütün vücudum ateş saçıyordu çünkü. Ortada ona ayrılan yere oturdu. Muhteşem bir çekim gücü olduğunu düşündüm o an. Aferin Donghae'ye karşı eriyen kalbime engel olamadığım için tüm ülke önünde varlığımın inkar edildiğini görmüyordum dahi. Patlayan flaşlar. Ardı arkası kesilmeyen sorular. Babası hakkında sorulan hiçbir soruya cevap vermiyordu. Üstelik tüm suçu üstüne alıyor gibi görünüyordu. Tam ondan beklendiği gibi. İyide o zaman neden buraya gelmiştik. Zaten bir basın açıklaması yapmasa da herkes onu suçlayacaktı.
Donghae : Bu konular aile içinde kalması gereken şeyler. O yüzden başka bir soruya cevap vermeyeceğim. Beni anlayacağınızı umut ediyorum. Aslında bugün sizinle paylaşmak istediğim başka bir şey var.
Daha çok patlayan flaşlar. Yanındaki kadınla ilgili olup olmadığına dair sorular. Ne evlilik gibi bir şey mi dedi onlar. Ölebilirdim. Hayır o kadını öldürebilirdim. Ayağa kalktı. Eğer yanlış görmüyorsam bana doğru geliyordu ve kaçmam için çok geçti. Kolumdan tuttuğu gibi beni herkesin görebileceği bir yere çekti. Onlarca kameranın önünde kalakalmıştım.
Eğer gerçekten herkes bir gün on beş dakikalığına ünlü olacaksa şimdi benim sıram gelmişti sanırım.
Donghae : Evleneceğim güzellik..
Kesinlikle artık bir anime karakterine benziyordum. Kocaman açılmış ağzımın ve yerinden her an fırlayacak olduğuna emin olduğum gözlerimin başka bir açıklaması olamazdı. Ardı arkası kesilmeyen sorular, bir dolu meraklı bakışları arkamızda bırakarak ilk önce odadan sonra binadan hızla çıkmıştık. Gercek mi bunlar? Biraz önce söylenen, yaşanan herşey gerçek miydi? Tamam da..herşey bu kadar hızlı mı?? Ya da off...Kafamda onlarca soru??? Karma karışıktım.
Tebrikler nur topu gibi bir skandalımız daha olmuştu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mutlu ol...
FanfictionBazı cümleler vardır. Asla bir soru değildir fakat her zaman cevap vermeniz gerekir. Ve hayatı hayal kırıklılığı olarak tecrübe eden biri olarak size tavsiyemdir; aklınız ve kalbiniz arasında kaldığınız o sancılı anlarda, lütfen kalbinizi dinleyin...