twenty-one

1.9K 233 91
                                    


Uyandığımda yerimde gerindim ve gözlerimi açtım. Bugün büyük bir değişiklik vardı. O her gün gördüğüm rüyayı görmemiştim. Bu iyi bir şeydi peki neden? Neden bugün o her uyandığımda ağlamama sebep olan rüyalardan görmemiştim? Belki fazla düşünmemek en iyisiydi. Sadece daha fazla o rüyalardan görmediğim için mutlu olmalıydım.

Kapının çalınma sesi ile o tarafa döndüm. Küçük bir mırıltı çıkardıktan sonra kapı açıldı. Gelen kişiyi gördüğüm gibi yatakta hemen doğruldum. "Efendim?" Minhonun kaşları çatılmıştı. Kapıya yaslanıp beni izlemeye başladı. "Hadi ama Jisung daha dün demiştim!" Elimi ağzıma götürüp tuttum ve sonrasında güldüm. "Özür dilerim. Minho" Aslında ona çoğu kez Minho demiştim fakat şuan bulunduğumuz ortam fazla garipti.

Yüzündeki ifade yumuşadığında yataktan kalkıp yanına ilerledim. "Bir şey mi olmuştu?" Minho kafasını sallayıp gülümsemeye devam etti. "Bugün kahvaltıyı ben hazırladım seni uyandırmak için gelmiştim" Kaşlarım havalandığında ağzım ve gözlerimde aynı oranda açıldı. Tamam Minho küçük bir çocuk olmayabilirdi fakat yemek yapabileceğini de düşünmüyordum şahsen. 

"Ne o şaşırdın mı?" İstemsiz kafamı aşağı yukarı salladığımda yüzündeki gülümseme çoğalmıştı. Onu gülerken hep görmüştüm fakat şuan ayrı bir güzeldi. Güzel? Ne güzeli Jisung saçmalama! Bu adama karşı gardını düşüremezsin! 

"O-o zaman ben yüzümü falan yıkayayım" Neden kekeliyorum ki?! Şuan yanaklarımın kızardığına ve tekrardan bir domatese döndüğüme yemin edebilirim! Onun yanında böyle utangaç olmak sinirimi bozuyor! Neden üzerimde böyle bir etkisi var ki?!

Çünkü seviyorsun salak!

Kes be!

Kendi iç sesimle kavga ediyorum şuan! Tamam Jisung daha fazla saçmalama ve yüzünü yıkamak için lavaboya koştur. Minhonun yanında sıyrılıp çıplak ayaklarımla lavaboya koşturdum. Kapıyı kapattığım gibi derin nefesler almaya başladım. Aynanın önüne gelip saçlarımı düzelttim ve ellerimi yanaklarıma koydum. Lanet olsun domates olmuşum!

Sağ elimle sağ yanağıma vurduktan sonra acıyla sağ yanağımı tuttum. Tamam bu acıtmıştı ama kendime gelmiştim. Ellerimi yumruk yapıp kendime cesaret veerici bakışlarımı yolladım. "Bunu yapabilirsin Jisung kaç haftadır bu evde kalıyorsun salak mısın sen?"  Ardından suyu açıp yüzüme soğuk suyu vurduktan sonra tekrardan aynaya baktım. Yansımam ellerini kavuşturmuş bana çatık kaşlarla bakıyordu.

"Sen salaksın"

"Ne alaka be!"

Ben de ellerimi kavuşturdum ve aynı sertlikte yansımama bakmaya başladım.

"Salak onu seviyorsun ve bunu inkar ediyorsun!"

"Onu sevmiyorum! O benim patronum!"

"Neden senin gibi bir salağın iç sesiyim ki!"

Ellerimi etrafta sallayıp gözümü kapattım. Tekrar açtığımda o salak iç sesi gitmişti. Bir insanın iç sesi kendisine salak der mi ya! Havluyla yüzümü kuruladıktan ve daha fazla delirmeden lavabodan çıktım. Çıktığım gibi radyoda çalan melodiyle uyumlu ıslık sesleri duydum.

Yavaş adımlarla mutfağa ilerlediğimde pembe önlüklü Minhoyu görmemle kahkahamı bastırmaya çalıştım. Fakat her zamanki gibi başarısız olmuştum. Ben onun bu haline kahkaha atarken ıslık sesi durmuş bana dönmüştü. Bu eve taşınırken patronumu pembe önlüklü göreceğimi hiç düşünmezdim. Fakat şuan sadece görüntünün komikliğine gülmekle meşguldüm.

"Ne? Ne oldu?" Elimle önlüğünü işaret edip kahkahalarımın arasında konuşmaya çalıştım. "Ö-önlük!" Tekrardan bir kahkahaya boğulurken kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Tamam sanırım bu bir kahkaha değil anırmaydı. Fakat bu görüntüyü siz de görseniz gülerdiniz. Şuan çok... tatlıydı!

"Ne o komik mi?" Kendimi durdurmaya çalışırken Minhoya biraz daha yaklaştım. "Hayır sadece çok tatlı!" Tekrardan gülmeye başlarken o da gülmüştü. Bir çok kez gülümsemesini görmüştüm fakat onu böyle gülerken görmemiştim. Gülmemi tutup ona bakmaya başladığımda. Onun gerçekten çok güzel olduğunu fark ettim.

"Daha sık gülmelisin çok güzel" Bir anda ağzımdan çıkanlarla ben de şaşırmıştım. Ben bunları içimden söyleyecektim ama! "Efendim?" Bir anda bakışları beni bulduğunda kafamı salladım. "Hiç" Yüzündeki anlamsız sırıtmayla bana yaklaşmaya başladı. "Sence gülümsemem güzel mi?" Aferin salak!

"Ş-şey yani evet" Biraz daha yaklaşmaya başlamıştı. Neden bu kadar yakın!? Bir adım daha attığında gözüme ilk çarpan krepleri işaret ettim "Krepler yanıyor!" Hemen arkasını dönüp kreplere yetiştiğinde ben ise derin nefesler almaya başlamıştım. Bu gerçekten çok yakındı. 

"Pekala sen masaya geç" Yanmış krepi tavadan çıkarırken konuştuğunda gülümsedim. Yemek yapmakta berbattı. Bakışlarımı masaya yönlendirdiğimde 2. bir şoka uğradım. Belki de yemek yapmakta iyi olabilirdi çünkü masa şuan bir yemek ganimeti gibi duruyordu.

Kendisi de masaya yerleştiğinde ben yemeklere aç gözlerle bakarken o bana bakıyordu. "Nasıl?" Ona baktığımda dirseklerini masaya koymuş ellerini birleştirdi. Kafasını da ellerinin üzerine koyup bakmaya başladı. "Harika!" Daha fazla konuşmamak için patateslerim ağzıma tıkmaya başladım. 

Yemeği yerken sürekli birbirimize kaçamak bakışlar atıyordu. Tek sorun bu bakışlar benim kalbimi yerinden çıkaracakmış gibi attırıyordu. Karnımın doyduğunu hissettiğimde Minhoyu izlemeye başladım. Acaba iç sesim haklı mıydı? Ben patronuma aşık mıydım? 

Bakışlarımız buluştuğunda bu sefer gözlerimi kaçırmadım. Yanaklarım kızarmaya başlamıştı belki de fakat bakışlarımı kaçırmamakta inatlıydım. Gerçekten bu adama aşık mıydım anlamalıydım. "Bana öyle bakma" [Anlayacaklar...]

Konuştuğunda gülümsedim ve arkama yaslandım "Neden?" Ağzındaki lokmayı yuttu ve masada bana doğru biraz daha eğildi. "Yoksa seni öperim" Söyledikleriyle yanaklarımın ısısı daha da artmaya başlamıştı. Öpmek? Ne? 

"N-ne?" Güldü ve biraz daha yaklaştı. "Utandın mı?" Bakışlarımı kaçırdığımda kendime lanet ettim. Gülüşünü işittiğimde tekrar bakışlarım ona kaydı. Her ne kadar utansam da gülüşünü kaçıramazdım. Masadan kalkıp gidecekken kalkıp bileğinden kendime çevirdim. Bunu neden yaptım inanın bilmiyorum bedenim kendi kendisine hareket ediyordu.

Bana döndüğü gibi dudaklarına yapıştım. Neden?! Fakat şuan bunu düşünmek istemedim. Sadece dudaklarına odaklanmak istedim. Bu yüzden ondan herhangi bir tepki bekledim. Bir süre sadece hareketsiz kalmıştı fakat karşılık verdiğinde kalbimin daha çok attığını fark ettim. 

Ellerini belime koyduğunda göğüslerimiz birleşmişti. Kalp atışlarını hissediyordum ve onunda benden kalır yanı yoktu. Kalbi çok hızlı atıyordu ve bu beni daha da heyecanlandırıyordu. Kollarımı boynuna doladım ve onu kendime daha fazla bastırdım. Alt dudağımı emerken ısırdığında elimden olmadan inlemiştim. Tamam bu daha fazla ileriye gitmemeliydi. Sonuçta cevabımı almıştım.

Ben Han Jisung patronuma aşıktım

--------------------------------------

Biz burada çırpınıyoruz ama duyan yok işte

Sonunda öpüştürdüm bunları da. Neyse gidip manga okim.

Oy ve Yorumlarınız benim için kıymetlimiss~










See You Again -MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin