Sabahtan beri onunla konuşmakta ve onunla vakit geçirmekteydi.
Ancak henüz vedalaşmaya hazır hissetmiyordu. En azından bir saat daha onunla konuşmalıydı.
"Birer kahve daha alalım mı, Natasha?"
Kate'in omzunu dürtmesiyle kendine geldi Clint. "He ne oldu?" diyerek sağına döndü ve uykulu kafasını farkında olmaksızın omzuna koyduğu kişinin yüzüne baktı.
Kate'in gözleri bir başkasına doğru bakıyordu. "Güzel çalmıyor mu?"
Clint de kadının baktığı yere baktı. Vagonların birleştiği, metronun 'eklemleri' diyebileceği o ara kısımda duran ve gitar çalmakta olan bir adam vardı. Dağınık sarı saçlarının sakallarına karıştığı, üzerine birkaç beden büyük gelen koyu yeşil bir hırka giymiş adam; elinde akustik gitarla 'sakin ve rahatlatıcı' denilebilecek türden bir müzik çalıyordu.
Müzikten pek anlamazdı Clint. Seslerin titreşimini tanırdı ama konu müziğe gelince, bulduğunu dinleyen bir tip olarak tanımlamıştı kendini her zaman. Orada rast geldikleri o sokak müzisyeni adamın çaldığı şarkı da dolayısıyla Clint için fena değildi.
"Kulaklık takmamışsın," dedi Clint yanındaki kadına ithafen.
"Takıyordum ama sonra adamın çaldığı müziği duyunca çıkardım."
"İneceğimiz durağa gelmeden bir tanış istersen?"
"Gerek yok," dedi Kate ve telefon ekranına geri çekti kendini. "Yaptığı işten alıkoymayayım onu."
Kate'in çekingen olduğu bir anı yakalamak pek de kolay değildi. Clint de onu zorlamadı ve kadının nadiren yaşadığı duyguya tanık olmanın verdiği keyifle beraber kulağını müziğe verdi.
Adamın gitar çantasına atmak için bir bozukluk almak amacıyla elini cebine attı ama parmakları hiçbir şeye temas etmedi, kendi bacağı hariç. Kendi bacağını uzun uzun elliyor olmamak için elini boş cebinden geri çekti hemen. Durak listesine göz attı, inmeleri gereken durağa daha dört durak vardı. Kollarını birbirine dolayıp geriye yaslandı.
Duyabildiği kadarıyla müziğe kulak verdi.
---
Merdivenlerden çıkarak yeryüzüne geri dönmüş oldular. Temiz hava, egzozlarıyla; kaldırımlar, insanlarıyla; gökyüzü de reklam tabelalarıyla karşıladı onları.
"Hangi yöne gidiyoruz?" dedi Clint ve Kate'e döndü.
Navigasyon uygulamasına kafenin adını arattı kadın. "Şu yönden," deyip yüz seksen derece arkasına döndü. Clint de kadının peşine takıldı ve beraber navigasyonun onlar için çizdiği rotayı yürümeye başladılar.
Elleri cebinde yürüyen Clint yine şapkası ve gözlüğünü takmıştı. Onlarsız, oturduğu sokaktan ayrılmıyordu. Gözlüksüz ve şapkasız çıksa ve insanlar onu tanısa, belki de tüm günü çöpe gidebilirdi.
Belki de gitmezdi; insanlar onu tanımaz ve Clint bir diğer New Yorklu olarak caddenin kaldırımlarını aşındıran iki milyon insandan biri olurdu.
Clint bunun cevabını hem öğrenmek istiyor hem de istemiyordu.
Kate şapka takmasa da güneş gözlüğü takıyordu. Young Avengers henüz yeni bir takım sayıldığından sokakta onu durdurup imza isteyen kitle henüz rahatsız edici bir çoğunluğa ulaşmamıştı. O anlık hala New York caddelerinde istediğince takılıyor ve hiçbir paparazzinin radarına girmiyordu. Tabi bu durum tüm Young Avengers ekibi için geçerli değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Göz || Clint Barton
FanfictionClint Barton'ın şehirde en sevdiği kahveci kapanmak üzereydi. Bu durumda başka bir insan ne yapardı? Şehirde başka kahve dükkanları aramak ve kendi damak tadına uygun bir kahveyi bulmak için şehri dolaşmak mı? Hayır, Clint Barton bunu yapmayacaktı...