Clint Barton, kahvecisini açtığı zaman işsizliğin pençesinden kurtulacağını düşünmüştü.
İkinci günde anladı yanıldığını. Dave kahveleri hazırlarken ve Luciana da ödemeleri alırken Clint onları uzaktan izliyordu. Kendisinin yapması gereken işlerin büyük bir kısmı bitmişti. Bu durumu kafasında örneklendirebilmek için bir örnek de bulamıyordu. Üzerine binip sürmek için sıfırdan yapmaya başladığı bir bisikleti yapmayı başarsa, bisiklet hazır olduktan sonra yine üzerine sürme işi ona ait kalacaktı. Burada öyle bir işleyiş yoktu. Sevip büyüttüğü çocuğun okula başlamış olmasına benzetmeye çalışsa... ona da uymuyordu çünkü dükkanın bir yere gittiği yoktu. Aksine müşteriler geliyordu, sayıları azdı hala ama geliyordu.
Saat öğlene gelmişti ve öğlene kadar ancak üç müşteri gelmişti.
Üçüncü müşteri arkadaki masalardan birine oturmuştu. Mekanın masalarından birine oturan ilk müşteri, diye düşündü Clint. Oturduğu yerden parti düdüğü üflermiş gibi yaptı, gerçekten düdüğü çalmadı çünkü müşteriyi rahatsız etmek istemiyordu.
Kahvenin müşteriye servis edildiği boş tezgahın yanında bir boşluk vardı, çalışanların geçebilmesi için. O boşluktan sonra ise yan yana duran yüksek tabureler vardı beş adet. Karşılıklı olan masalara oturmak istemeyen ama ayakta da içmek istemeyen müşterilerin, yan yana oturup duvara bakarak kahvelerini içebilmesi için ayarlanmıştı.
Clint de o yüksek taburelerden dışarıya en yakın olanına oturmuş, bazen dışarıyı bazen Luciana'yı izliyordu. Ürkütücü bir izlenim vermemek için genellikle dışarı bakıyordu. İki gündür dışarıyı izleyerek fark etmişti ki sabah işe varma telaşı geçtikten sonra onların bulunduğu caddenin akışı yavaşlıyordu. Başka şehirler için yine hızlı ve kalabalık olabilirdi ama Manhattan için o caddenin öğlen saatlerindeki kalabalığı 'eh' seviyesinde kalıyordu.
Arkadaki müşteri, oturduğu yerden seslendi. "Bakar mısınız? Buranın wi-fi bağlantısının adı ne öğrenebilir miyim?"
Kıvırcık saçlı, yuvarlak çerçeveli gözlüklü genç bir adamdı. Clint, kendisine bakan adama doğru bakıp, birbirine bastırdığı dişlerinin arasından nefesini verdi. Henüz bir internet bağlantısı yoktu ama müşteri dizüstü bilgisayarını açıp masanın üzerine kurmuştu bile. O noktada hayır derse adamın oflayarak bilgisayarını toplayıp oradan kaçacağını biliyordu.
Geçici bir çözüm düşünmeliydi.
Yan dükkanın internet bağlantısını mı iteleseydi? Yapamayacağından olmasa da vazgeçti. Düşük hızlı bir bağlantı, hiç olmayan bir bağlantıdan çok daha kötüydü.
"Görünmüyor mu efendim?" dedi Clint tabureden kalkıp. "Hemen modemi açıp geliyorum, bir dakika izninizle."
Hemen kasanın yanına, Lucy'nin yanına geldi. "İnternetin var mıydı telefonda?"
"Evet," dedi kadın. Gözlerini telefonundan çekip Clint'e baktı. "İnterneti paylaşmamı mı istiyorsun?"
"Şimdilik," dedi Clint sesini yumuşatarak. "İnternet bağlatana kadar."
"Olur," dedi kadın. Telefonunun ayarlar kısmına girdi ve birkaç farklı pencereye girip çıktıktan sonra iki model eskimiş iphone'u adama uzattı.
"Bağlantının adını 'Kahve Göz' yaptın mı?"
"Evet, yaptım."
"Harikasın," deyip arkasını döndü. Kadının telefonunu elinde tutarak arka tarafa doğru, müşterinin oturmakta olduğu masaya yöneldi. Dünyanın en keskin gözlerine sahip olsa bile, Lucy'nin ona arkasından baktığını fark etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Göz || Clint Barton
FanfictionClint Barton'ın şehirde en sevdiği kahveci kapanmak üzereydi. Bu durumda başka bir insan ne yapardı? Şehirde başka kahve dükkanları aramak ve kendi damak tadına uygun bir kahveyi bulmak için şehri dolaşmak mı? Hayır, Clint Barton bunu yapmayacaktı...