00 | Giriş

833 49 42
                                    

New York, onun için her zaman soğuktu.

Kahve de ısınması için yöntemlerin en iyisiydi. Evsizlerin varil içerisinde yaktığı alevlerin etrafına toplanarak oluşturduğu gruplara da katılabilirdi ısınmak için fakat onun bir evi vardı.

Kahve makinesi de vardı gerçi ama o yine de dışarıdan alıyordu kahvesini.

Çünkü Clint Barton için New York'taki doğru kahve dükkanları şehrin son kalesiydi. Devletin, hükümetin ya da ordunun herhangi bir binası değil, Avengers kulesi dahil değil; işini bilen, doğru yolu takip eden ve yapmaları gerekeni yapan bireysel kahve dükkanları Clint Barton için şehrin savunulması gereken en önemli noktalarıydı.

Bu soğuk şehirde ısınmanın başka bir yolu vardı, evet...

Hiçbiri kahve kadar lezzetli değildi.

Doğru yapılmış bir kahve kadar...

Clint, son yudumunu aldığı kağıt bardağı, çatı kenarının beline kadar gelmekte olan yükseltisinin üzerine koydu. Yanındaki genç kadın ve o, çatı kenarına konan bardağa aynı anda baktı.

"Clint," dedi genç kadın. "Bu şehrin soğuk olduğu ile alakalı şu sürekli söylediğin monolog var ya."

"Evet," dedi Clint ve yüzünü kadına döndürdü.

"Kahveni çatıda içmeyi bıraksan bu dertten kurtulacaksın sanki." Kadının elleri açık mavi renkli kot pantolonunun ceplerindeydi. Üzerinde, koyu saçlarına eşlik eden koyu mor renginde ceketi vardı. Ceketin altındaki tişört ise pantolonun açık renkliliğine eşlik eden bir beyazlığa sahipti.

"Kahveye saygı göstermek için manzara karşısında içmek istiyorum, olamaz mı?"

Ağzının kenarından gülüşünü kaçıran kadın yüzünü Clint'ten kaçırdı ve eliyle ağzını kapadı. Üstünü eliyle kapsa da boğazından gelen kahkahanın gürültüsü, rüzgarın uğultusuna rağmen duyulabilecek kadar güçlü bir kahkahaydı.

Aynı zamanda da Clint'i içten içe gülümsetecek kadar.

Gülüyordu çünkü Clint'in manzara karşısında içmekten bahsettiği şey binalardan oluşan bir ormandı. Ki bulundukları konumda ve üzerinde durdukları binanın etrafında şehrin en güzel binaları yoktu. Yalnızca... binalar vardı. Daha yüksek bir çatıya çıksalar belki manzaranın seyir keyfi yüksek olabilirdi. Bulundukları binanın çatısından görünen şey(ler) ise diğer yüksek binaların cepheleri ve binaların arasından kafasını az biraz uzattığı için sızmayı başaran güneş ışığıydı.

"Üzgünüm Clint ama yaptığın bu kahve edebiyatı olayına eşlik edemeyeceğim."

"Ne yapalım," dedi Clint ve dudağını kayırıp tek kaşını kaldırdı. "Bizde böyle." Sözünü jestle desteklemek için iki elini de iki yana açtı ama solunda tam olarak neyin durduğunu hesap etmeden kolunu kaldırdığı için sol eli, çatı kenarına koyduğu bardağa çarptı.

Karton bardağın aşağı düşüşünü Clint'in telaşla çatıdan sarkması izledi. "Hass..."

Beyaz karton bardağın üzerindeki logo Clint'e bakacak şekilde aşağıya düşüyordu ki New York'un soğuk rüzgarı bir kez daha esti ve bardak, arabaların gittiği yolu takip ederek binaların arasında uçarak gözden kayboldu.

Kadın ve Clint kendilerinden uçarak uzaklaşan bardağın, rüzgarın üzerinden sörf yaparcasına zarifçe kayıp gidişini izledi.

"Bardağın bile uçuyor Clint sen hala metroya biniyorsun."

"Tabi, araba almayı ben reddetmişim gibi konuşuyorsun."

"Hayır, tekrar söylüyorum, sırf bardak tutacağı yok diye arabamı değiştiremem."

Kahve Göz || Clint BartonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin