Saatin perspektifinde, bir gün daha sona ermek üzereydi. Bir buçuk saat sonra gün bitecek ve bir sonraki güne geçeceklerdi. Ne yazık ki zamanın insanda uyandırdığı hissiyat daha farklıydı ve bu farklılığı saatlere yansıtabilmenin bir yolu yoktu. Saat gece yarısını geçse de ve teknik olarak sonraki güne başlamış olsa da Clint, neredeyse diğer bütün insanlar gibi, bu değişimi hissetmiyordu. Saatleri, bu alışkanlığa ya da bu huya göre değiştirmenin de bir yolu yok gibi görünüyordu.
Olsa da değmeyeceğini düşündü Clint.
Koltuğuna biraz daha yaslandı. Koltuğun içine ne kadar gömüldüğü ile düşüncelerinin ne kadar saçmalığa gömüldüğünün doğru orantılı olduğunu fark etti. Doğrulsa ve düzgün otursa belki düzelirdi? Kendini düzeltti ve daha da ileriki yaşlarında sırt ağrısı çekme olasılığını düşürecek şekilde oturmaya çalıştı.
Sanki koltuğun kumaşı kaygan bir maddeden yapılmış gibi, Clint'in yine aşağıya kayması pek uzun sürmedi.
Elinde televizyon kumandasını tutuyor, kumandanın üzerindeki düğmelerle sırasıyla kanalları geziyordu. Kanallarda izleyecek bir şeyin olmaması Clint'in artık şaşırdığı bir şey değildi. Kendisinin de izlemek isteyeceği bir şey olmadığından, televizyonun, izlenilebilirliği oldukça düşük olan içerikleri arasında takıldı. Öncelikli amacı zaman öldürmekti ve önceki günlere bakılırsa -saatine baktı Clint- yaklaşık on dakika daha zaman öldürmesi gerekecekti.
Magazin programlarıyla geçen on dakika sonra kapı açıldı ve içeriye Kate Bishop girdi. Kadın, üzerindeki ceketi astığı sırada, "Kahvemizi aldım," dedi.
Clint elini kaldırdı ve baş parmağıyla 'iyi' işareti yaptı. Elini kaldırış şekli, denizde boğulmak üzere olan birinin yardım istemek için elini kaldırması gibi görünmüştü. Ama yardım istemekten ziyade iyi durumda olduğunu anlatmaya çalışmıştı.
Koltuğun içinde boğulmaktan mı yoksa televizyondaki kötü içeriklerden dolayı boğulmaktan mı... ne Clint ne de Kate bir cevap verebilirdi.
Ayakkabılarını da çıkardı kadın ve terliklerini giyerek Clint'in oturduğu kanepeye geldi. "Çok yorucuydu bugün," dedi.
"Bir sürü insanın hayatını kurtardınız yani?" dedi Clint televizyona bakmaya devam ederek.
"Hayır, alakası bile yoktu. Tüm gün programdan programa gezip durduk."
Clint'in gözünü televizyondan alacak kadar önemli bir şey söylemişti kadın. "Programlara konuk mu oldunuz?"
"Evet, televizyona, Netflix'e ve bir Youtube kanalına."
"Hangi Youtube kanalı gerçek Young Avengers'ı programa çağıracak kadar büyük ölçekli ki?"
"Wired..."
"Ha, peki," dedi Clint ve yüzünü Kate'e döndü ama koltuğa gömüldüğünden vücudunu oynatamadı.
"Programların üçü de birer saat sürdü ama hazırlık safhası falan derken tüm gün onlarla geçti." Kadın da vücudunu sağa döndürüp, sağ kolunun dirseğini kanepenin üstüne koydu ve eliyle yüzünü, çenesini ovalayıp ovuşturdu.
Kısa bir bakışmanın ardından Clint gerçek nedeni anlayabildi. "Sana pek soru sormadılar değil mi?"
Sessizliğini koruyabilmesi pek uzun sürmedi. "Evet, hatta neredeyse görmediler bile."
"Anlıyorum seni," dedi Clint. "Sizin takımda medyanın ilgisini çekme potansiyeli olan birçok isim var. Benim takımımdaki gibi değil."
"Senin takımın?" dedi Kate ve altını çizerek söylemenin üzerine güldü. "Steve Rogers ve Tony Stark'ın yanındaydın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Göz || Clint Barton
FanfictionClint Barton'ın şehirde en sevdiği kahveci kapanmak üzereydi. Bu durumda başka bir insan ne yapardı? Şehirde başka kahve dükkanları aramak ve kendi damak tadına uygun bir kahveyi bulmak için şehri dolaşmak mı? Hayır, Clint Barton bunu yapmayacaktı...