Çölde yürüyordu. Saatler, günler ve haftalar boyunca güneş ışığına maruz kalmış saç telleri artık şeffaflaşacak kadar açmıştı renklerini. Kıyafetleri, kum fırtınaları yüzünden ya da yaptıkları ağırlık nedeniyle yırtılmıştı. Ayakları artık vücudunun denge merkezi değil hissettiği acının toplanma merkeziydi. Gözleri hala çok iyi görüyordu ama kumdan başka görecek bir şey olmadığında, en iyi gören gözler ne işe yarardı ki?
Böyle bir durumda tahmin edemeyeceği bir uzunlukta hayatta kalmış olan Clint Barton, kum tepelerini aşmaya devam ediyordu ki son tırmandığı kum tepesinin zirvesine varınca, ileride bir vahanın kaldığını gördü.
Kumların ortasında ağaçların ve göletin olduğu o klasik vahalardan biri değildi. Başka türlü, çöl ortamında olmalarına rağmen Clint'in sudan daha fazla önem verdiği bir şey vardı vahada. Su içmemesi önemli değildi, suyla süslenmiş vahalar onu cezbedemezdi ve muhtemel olabilecek tuzakları düşünürdü vaha varken.
Lakin ortasında, tepeden soğuk kahvelerin aktığı bir çeşmesi olan vaha görüntüsü Clint'in aklını ele geçirmişti. Hemen tırmanmış olduğu kum tepesinden aşağıya indi ve yuvarlanmayı umursamadan ileriye atıldı. Yere düştü kalktı, düştü ve kalktı, kalkıp düştü ama ortada kalmadı. Yürüdü, o vahaya ulaşmak için vücudunda kalan son su taneciklerini de ter edip vücudundan atmak pahasına hareket etti.
Attığı her adımla arkasında bir iz bırakmış olmayı umursamadan vardı oraya. Mermer çeşmeye doğru yürüdü. Kumların ortasında var olabilmiş toprağı ve ağaçları umursamadan alanın ortasındaki çeşmeye yöneldi. Kollarını iki yana açtı, sevinçle bağırdı ve kendini soğuk kahve dolu çeşmeye attı. İnsanın solunum yaparken dünyaya bıraktığı karbnodioksiti tutuşturabilecek kadar sıcak bir havada o fıskiyeli çeşmedeki kahvenin nasıl soğuk kaldığını merak... etmedi.
Vücudunu çeşmenin içine daldırdı. Soğuk kahve vücudunun her yanını sardı. Sıcaktan ısınmış vücuduna bir ilaç gibi baktı kahvenin soğukluğu. İyileştiğini ve hem fiziksel hem ruhsal açıdan düzeldiğini hissetti.
Tam mutlu hissedecek ve her şeyin yolunda gideceğini düşünerek kendini çeşmenin dibinden çıkaracaktı ki...
Uyandı.
Gözlerini açmadan elini uzattı ve alarmı çalan telefonu yakaladı. Alarmı kapattı ve telefona uzanmış kolu komodinden aşağı düşüp yatağın yanından yere doğru sarktı. Zorlasa kolunu yatağın üstüne geri çekebilirdi ama gerek var mıydı? Zorlarsa yatağından kalkmayı düşündüğü saatte de kalkabilirdi ama gerek var mıydı?
Gerek vardı çünkü bugün kiralık dükkanlara bakacaklardı.
Bu gerçek, Clint'in gözlerini açabilmesini sağladı. Gözlerini açsa da kendini hala tam uyanmış hissedemedi. Zihninin henüz uyanabilmiş olduğu kadarıyla banyoya yöneldi ve aynadaki yüzüne baktı. Gözlerindeki çapakları ve yüzündeki uykusuzluğu görebiliyordu. Ne kadar uyursa uyusun bir faydası yoktu. Uyuyan güzelden daha güzel uyusa bile gençliğinde ihmal ettiği uykuların şimdilerde getirdiği zararı telafi etmenin bir yöntemi yoktu.
Farkında olmadan ya da farkında olarak, kendini yaralamıştı tüm o uykusuz kaldığı gecelerde.
Önündeki musluğu açtı ve avuçlarına biriktirdiği suyu yüzüne çarptı. Yüzüne su çarpılması istemsizce de olsa sorgulandığı şiddetli zamanları hatırlatıyordu ona. Parmaklarından lavaboya damlayan su damlalarına baktı.
Gözleri, aşağıda kalan parmaklardan yukarıya doğru tırmandı. Aynadaki yansımasında olan kahve gözlere takıldı.
Ne kadar sayarsa saysın bir faydası yoktu. Dünyanın en emeklisinden daha çok emeklese bile gençliğinde başına gelenlerin yüzünden, geçen zamanın, özellikle gözlerine yaptığı etkiyi telafi etmenin bir yolu yoktu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Göz || Clint Barton
FanfictionClint Barton'ın şehirde en sevdiği kahveci kapanmak üzereydi. Bu durumda başka bir insan ne yapardı? Şehirde başka kahve dükkanları aramak ve kendi damak tadına uygun bir kahveyi bulmak için şehri dolaşmak mı? Hayır, Clint Barton bunu yapmayacaktı...