24.BÖLÜM "AY YANIYOR; BEN YANIYORUM, AŞKINLA"

6.8K 331 178
                                    


HATIRLATMA

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




HATIRLATMA

Fecir katıldığı Kazak Maçası oyununda, zengin sınıfındaki Salvatore Navarra'yı öldürdükten sonra oğlu Paolo tarafından yüksek mahkemeye dava edilmiş, Vladimir Buldakov da oyununda meydana gelen bu ölüm sonrasında suçlu konumuna düşmüştü.

Tüm bunlar yaşanırken Rahşan Rusya'da bir nezarethanedeydi.

Atilla ise Fecir'in vekili olarak, onu yalnız bırakmamak ve emniyetini sağlamak adına Londra'ya birlikte gelmişlerdi.


24.BÖLÜM "AY YANIYOR; BEN YANIYORUM, AŞKINLA"

-

Zemini döverek ağlattığı hırçın adımları, heyecanımı kamçılayan kırbaç darbelerine eş değer bir etkiyi yaratıyordu. Öyle ki, bana yaklaştığı her adım ötekinden daha vahşi, daha acımasız, daha ölümcül ve daha tekinsizdi. Hatta daha da fazlası, avına koşan avcının korkusuzluğuyla arkama ilerlediğinde, kendisiyle birlikte ensemde hissettiğim nefesinin yakıcı soğuk esintisi cehennem ateşinin zarafetini taşıyarak getiriyordu, vücudumda yarattığı cennetin hükümdarı olduğu topraklara.

İblisin gözcülüğünü yaptığı gözü dönmüş adımları varmak istediği yere gelerek durduğu zaman, o anda artık arkamdaki boşlukta değil; arkamdaki dipteydi.

Nefesimi tuttum ve kasıklarımı sızım sızım sızlatan sesinin dokunuşuyla adımı zikretti. Dudaklarının aralığından patlayarak yükselen iniltili sesi kızgınlığın, öfkenin, deliliğin ve en nihayetinde bana duyduğu tutkunun çağrışımını yapıyordu. 

"Fecir!"

Bir gölge elin havada hareket ettiğini gördüm. Havada asılı tuttuğu elini aşağıya indirip kaskatı kesilmiş karnımın çevresini kavradı, parmaklarının her birini etime kazıdı ve beni kendisine çekerek göğsüne yapıştırdı. O saniyeden itibaren ağzımdan acıdan kaynaklanan küçük inleyiş nidası döküldü, ama onun gırtlağından savaşmaya susamış hırıltılı inleyişler nüksetmeye başladı.

Kanadı kırık ürkek bir kuş gibi kollarının arasında titrediğimde, "Tilki," diye mırladım, küçük kedi yavrusunu andıran sesimi işittiğini zannetmiyordum. Aynı şekilde, damarlarında delirmeye yüz tutmuş kanın sıcaklığı kor gibi yakıp yıkarken yüreğimi, aklımı başımdan alan yakınlığı yüzünden benim de onu işitmem pek mümkün görünmüyordu.

Parmaklarından yaydığı hiddetli baskıyı arttırıp, "Benim hileci zehirli sarmaşığım," diye fısıldadı. Üzerine giydiği gömleğin düğmeleri kürek kemiğimin ortasındaki derin boşluğa çivi gibi batıyordu, bu sayede gömleğinin ilk üç düğmesini iliklemediğini fark ettim. Göğsü çıplaktı. Çıplak teni, sırtımı yağmalayan erimiş mum damlalarıydı. Kendini kendime katarak beni benliğine mühürlediğini o da hissediyor muydu?

ÖLDÜR ya da SEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin