Sokak Lambası

1.9K 198 50
                                    

"Aklımda bir soru, herkesin aynı sonu
Ferhat'ın Şirin'i, Leyla'nın Mecnun'u
Değişmez mi bir kere, böyle aşk bulunca
Son kalan umudum, sokak lambasında

Bu aşkın adresi, bir çıkmaz sokak
Bir çöp arabası, peşinde çocuklar
Yorgun anılardan, aşıklar çıkmazı
İçinde ben yandım, bir sokak lambası..."

*

Burası onun semtiydi.
Onun çöplüğüydü.
Binlerce horozuna rağmen en gür sesin Tekinsiz kimliğine ait olduğu kirli caddeler ve engebeli dar sokaklar.

Yanmayan sokak lambaları ve konteynırlarından taşan çöpleriyle,kaldırımlarda koyun koyuna uyuyan çocukların düzenli nefes alış verişleriyle birlikte. Ciğerini bali ve tiner kaplayanların ya da birbirlerinin omzuna çıkarak çanak anten çalarak hurdacıdan para koparanların ruhuydu.

Akşam karanlığında elleri cebinde yürüdü Tekin.
Buranın çocukları hiç çocuk kalmazdı.
Ellerinde bir sigara dillerinde bir küfür edepsizlik öğrenirlerdi abilerinden ve ablalarından.
Zabıtaların arşınlamaya korktuğu polis girmez sokaklarda kendilerinin yargısını dağıtırlardı.

Ona bunu mu reva görecekti?
Kendine bile ait olmayan çürümüş,eski bir evde.
Üstelik yaşlı bir kadının hurdalık eşyaları arasında mı hayat verecekti?
Yoktu.
Olmuyordu.

Sen busun diyip kapı önüne koyuluyordu.
Bizden ve değiller.
Değiller kısmında doğmuş,yaşıyordu.
Ne sigortalı bir iş ne masa başı bir iş hayali.
Günlük yevmiyeli işlerde bile malzemeleri çalıp götürür bu gözüyle hor görülmeli bir kaderin eseriydi.
Tekin,Tekinsiz olmaya mecburdu.
He,kasadan tek kuruş almazdı.
Ama kovulup,ırkçı tutumlarla postalanırken kasayı boşalttırdı.
Artık ekmek teknesi değildi.
Yediği kap da değil neticede?
Ha.

Sigarayı dudaklarında ezip ağustosun sıcağındaki ferah gecede yürüdü.
Yumdu gözlerini.
Sokak lambasına baktı,kaldırımlardaki pisliklere.
Pisliklerin üzerine umursamazca basan çıplak ayaklarına.
Ve kimsesizlik mateminde ince feryatlı bir kader şarkısına.

Alaca'nın ayakları kirlenir,acırdı.
Masmavi gözlerindeki o yeşille karışık kahveler tükenir de gül gibi solardı.
Boğardı onu buralar.
Şimdi değilse,bir kaç aya.
Aya değilse.
Yıllara.
Mavilik dipsiz bir deniz olmaktan çıkar kupkuru bir çöl olurdu.
Tekin biliyordu.

Sadece Tekin'i sevdiği için katlanıyordu buraya.
Katlanırdı da.
Bir ömür menemen ve çay yese gıkı da çıkmazdı.
Çıkmasına çıkmazdı da her lokmada Tekin boğuluyordu,ona daha iyisini serememekten sebep.
Onun omuzlarına dünya yüklemek değil ,Atlas'ı ayaklarının altında sunmayı dilerdi üstelik.

"Alaca'm."dedi Tekin telefonda.
Bir sokak lambasına yaslanırken ihanetin tınısı ciğerlerinde dağlanıyordu.
"Ne yapıyorsun benim kızılca kıyametim?"

"Sevgilim?"dedi Alaca sertçe.
"Gün boyu bekledim. Hala işte diyor babam? Ilk günden saçma salak iş mi yüklediler sana? Yarın ben de geleceğim holdinge. Beraber bitiririz."

"Yorgun değilim."dedi Tekin müstakbel kayınpederinin üzerine aldığı cicilere bakıp.
Gün boyu bunlarla uğraşmıştı...
"Özledim la seni."

"Ben de."diye mırıldandı Alaz.
"Uyumayacağım,seni beklerim."

"Bekleme."dedi Tekin sıkıntıyla.
"Uzadı buralar."

"Tekin? Bir problem mi var?"

"Yok,yok da herkes fazla kopil burada. Kim kimi siksem gözüyle bakıyo."dedi Tekin sanki plaza hayatındaki dedikodu kazanına lütufta bulunur gibi atıflar yaparak.

"Ebemin de taşşakları olsa,dedem olurdu desene !"dedi Alaca bir kahkaha savurup.

"Uyu sen meleğim."diye fısıldadı Tekin.
"Babacık gelecek gece koynuna."

"Babacık? Sıra ben de yalnız. Ben özledim daha çok."

"Seni beni mi var,sik gitsin."dedi Tekinsiz alayla.
Sigarayı ayak altında ezip sıkıntıyla kendisine verilen araca baktı.
En son modelinden bir Mercedes.
Sıkıntıyla dudaklarını dişledi.
Ruhunu bir Mercedes için pazarlığa çıkarmış gibi hissetmekten geri duramıyordu.

Ezmeyeceğim ama ezilmeyeceğim diyen ruhu ayakları altında kırılırken satmam veya satın alınamam diyen cüretkarlığı son nefesini veriyordu kışın gelişiyle solan bir gül gibi ellerinde.

İhanet etmiyordu.
Ama ediyormuş gibi hissediyordu.
Kızılından gizli eylemler halinde bulunurken sanki etine demirden duvar gibi çarpıyordu araç. Lastikleri altında ezilen kuru asfalt değil de bizaat Tekin'in kendisi gibiydi.

Çok geçmeden verilen konumda,Kadıköy'de epey lüks bir barın kapısında duraksadı.
Alayla sırıttı Tekin.
Normal zamanda olsa "Bunun burada ne işi var?" bakışları ensesinde biterdi.
Lakin şimdi iyi kaliteden bir takım ceketle ve ayakkabılarla,son model araçla gelince...
El pençe peşinde pervane olan valelere bakındı.

"Sen bide beni geceleyin gör."diye göz devirdi Tekin misket limonu yeşillerini dikiz aynasına sabitleyip.
Anahtarı teslim ederken ağırca bir tavırla yürüdü mekanın gürültülü fakat bir iç mimar ile dizayn edildiği her halinden belli olan gösterişli kısmına.
Hala aksini iddia edemezdi.
Mahalle kaldırımlarında elinde şişeyle sızmak çok daha gerçekçiydi.

Misal bu masalardan birinde nasıl aşk acısı çeker de kadeh dibi görürdü insan anlam veremiyordu.
Zira Tekinsiz kaderin çemberine ve feleğin sillesine söverken genelde ayyaşlarla bir olur bir tepede elinde kadehle sızar kalırdı.
Olmayan babaya.
Varlığı yokluğu bir anaya.
Özenle seçilmiş gibi uzaklara konulan kıymetlisi Alaca'ya...
Ve kaderini yazan küskün mürekkebe sitemle.

Orta boylu,koyu kumral saçları olan sessizce viskisini yudumlayan adama baktı.
Bu o olmalıydı.
Orhan denen bunak herifin gizli kuytuda çevirdiği işlerin anahtarı olacak ve Alaca ile Tekin'i sonsuza dek mutlu yaşatacak olan kişi.

Tekinsiz kendinden emin bir gülüşle yanına ilerledi hoş görünümlü erkeğin.
Çok olsa on dokuz yahut yirmi olmalıydı.
Daha az ya da daha fazla bile değildi.
Tekin onun yanına oturup derin bir nefes verdi.

Tek bir buluşma.
Gayrısı olmayacaktı.
Bir gecede içinden girip üstünden çıkacak ne yaparsa yapacaktı. Tüm hünerlerini ve çevik dilini kullanacaktı.
Ama ikinci bir buluşma olmadan bu işi halledecekti.
Ve şayet ikincisi olursa Alaca'ya ötecekti ne var ne yoksa.
Başkasından duymadan.

Tekinsiz,kimliksizliği bellemiş yüzünü sabit tutarken "gece için eğlence arayan" bir halde şuh bir bakış yolladı.
Ve tebessüm.
Dostane olduğunu varsayıyordu.

"Merhaba?"dedi yanındakine.
Gözlerinde Alaca'nın mavileri hayal gibi geçerken acıyla yutkundu.

Kimsesi olmayınca  "hiç kimseyi" oynamak kolaydı.
Herhangi biri olabiliyordu insan.
Ama Alaca'nın Tekinsiz'i iken...

Yılların dolandırıcısı bile olsan titriyordu  öz benliğin.

Çalıntı(bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin