Şeytanımla Randevu

6.3K 851 277
                                    

Sokak.

Aynı kaldırım taşlarını çiğneyerek ve aynı yolların asfaltını aşındırarak geçebilirdiniz aynı adımlarla. Yırtık bir kundura ayakkabıyla yahut en kalitelisinden deri bir ayakkabıyla... Ancak şu bir gerçekti ki binbir hikayenin ve ruhun aynı adımları attığı tek nokta sokaklardı.

Hiç yanınızdan öylesine geçip giden bir yabancının hikayesini düşünüyor müydünüz?

Tekin düşünürdü. Sigarasını tellendirdiği geceler tahta pencerelere yaslanıp izlerdi gecenin karanlığını. Sokaktan gelen geçenin yüzündeki izler,çizgileri sayardı.

Misal vermek gerekirse şimdi pazar arabasını yorgunca çekip sürükleyen bu kırışık yüzlü teyze için kaç delikanlı yanıp tütmüştü zamanında ? Ya da kim çizgilerini derinleştirme nedeni olmuştu yıllarını çalıp,sel gibi önüne katıp sürükleyip giderken.

Evlerde yanan ışıklara bakardı Tekin. Her kapının ardında bambaşka hayatlar vardı. Bambaşka kalp kırıkları. Dayak vardı,taciz hatta tecavüz. Dost kazığı vardı ,aşk acısı vardı. Hatta belki evlat acısı vardı o kapının ötesindeki duvarlarda. Kim bilir belki evin sultanı anne ya da çınarı baba göçüp gitmişti,can yoldaşı kardeşlerinden biri göçüp gitmişti.

Ancak hayat buydu. Zıtlıkların dansı. Hüznün ve neşenin aynı ırmakta yıkandığı birer çakıl taşı gibi savrulmaktan ibaretti.

Mutlu bir çift aşkın temsili olan tutku dolu bir dansla duvarları renklendiriyordu belki ya da ailenin yeni doğan bireyinin gelişi kutlanıyordu. Hele insan biraz talihliyse evin sultanı ve çınarı hayatta olabilirdi. Kocaman bir yemek masasında toplanıp kaç nesil aynı sofrada gönül şenlendiriyorlardı. Iki dostun bir demlik çaydanlık kadar iç ısıtıcı ancak iki şişe bira kadar iç ferahlatıcı muhabbeti bile insanı ateşliyordu belki...

Tekin sigarasını fırlatıp yere atarken otele girdiklerinden beridir sesleri solukları çıkmayan Kerim ile Mürdüm'ü umursamadan beyaz çarşaflı yatağa uzandı. Beş yıldızlı ve devasa irilikte havuza sahip bir otelde ,kuş tüyü yastıklarda yatmak Tekin'e değil ancak Kaan(!) kişisine hastı.

Bazen Ahmet olurdu Tekin. Çalıntı kimliğine göre yaşardı. Başarılı bir mühendis oluverirdi bir anda. Iş adamlarıyla görüşürken hele bir de fidan gibi vücuduna takımları giydi miydi sokak sürpüntüsü değil paşa torunu zannedilirdi hemen.

Bazen ise Veli oluverirdi. Emlakçı bir babanın oğlu oluverirdi. Boş evleri -ki bunlar genelde at çiftlikleri veya yalılar oluyordu ki - gezdirirdi züppelere. Golf çantasını nereye koyacağının hesabını yapan alafranga özentiler cümlesini bitiremeden cüzdanlarından ne varsa boşalttırdı. Veli masumca ev gezdirirken bir anda sözüm ona ev sahipleri arardı - tamirhanede osura osura bulmaca çözen Kerim- şansa bakın. Bir anda evi satmaktan vazgeçtiğini söyleyerek yurtdışından gelen kızları için ayırdığını ifade edip özür mahiyetinde numara alınırdı.

Çiçek yollardı Tekin onlara. Bir özür nişanı olsun diye. Onların cüzdanından yürütüklerinun bir kısmı ile onlara çiçek yollar ve özür notu düşerlerdi. Böyle de ustalardı işlerinde !

Ancak çoğu zaman Mehmet oluverirdi. Küçük kardeşleri onu dayıları zannederdi,büyükler ise sessizce içlerinde saklardı bu sırrı. Annesi ise erkek kardeşi zannederdi. Mehmet zannederdi.

Kimliksizliği kendine huy bellemişti kıssadan hisseyle...

Otelin olimpik havuzunun kenarında süt rengi beyaz tenini korumak için şemsiyenin altında havluyla uzanan çocuğa göz gezdirdi Tekin. Zavallı süt tenli çocuk gölgelerde yaşıyor,şezlongun üzerinden uzağa gidemiyordu şimdi.

Çalıntı(bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin