Part 5: Neşeli Günler

331 23 19
                                    

Güneş dağların üzerinden yükselirken Efe çoktan uyanmış beyaz dolaplarla ve tezgahla kaplı mutfakta pencereden sızan ışık huzmesiyle beraber kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Yakışıklı bir çocuktu yüzüne vuran ışık yüz hatlarını iyice belirginleştirmişti giydiği beyaz tişörtten anlaşıldığı kadarıyla düzenli spor yapıyordu. Güneş ise rahat yatağında geçirdikleri aksiyonlu günün yorgunluğunu atmaya devam ediyordu. Efe bir yandan menemeni karıştırıyor bir yandan da uyanması için Güneş'e sesleniyordu.

-"Hadii uyan erkenden gitmemiz lazım."

Güneş: "Uyandım uyandım yüzümü yıkayıp geliyorum."

Yatak odasından çıkıp mutfağa gelen Güneş ilk kez farklı bir gözle bakıyordu karşısındaki bir yabancı değilmiş gibi bakıyordu derinlerini görmesine hikayesini duymasına izin verdiği adama.  Yüzünü inceledi bir süre kıvırcık saçlarına, küçük kahverengi gözlerine yüzündeki her bir detaya baktı uzun uzun.

Efe: "Farkındayım manzaran çok güzel ama sapık gibi bana bakmayı bırakıp yardım edersen sevinirim."

Güneş'i utandırmıştı Efe'nin bu sözleri o yüzden cevap vermeyip masaya kahvaltılıkları taşımasına  yardım etti sadece. 

Efe: "Var ya öyle bir menemen yaptım ki parmaklarını yiyeceksin parmaklarını."

Güneş: "Soğanlı mı o?"

Efe: "Soğanlı tabii menemen soğanlı olur."

Güneş: "Hayır efendim soğansız olur."

-Soğanlı olur dedim.

-Soğansız!

Efe : "Ya şu halimize bak Neşeli Günler 'deki Münir Özkul'la Adile Naşit'e döndük bir tur da limon mu sirke mi tartışması yapalım mı?"

İkisi de gülmeye başlamıştı. Sonra Güneş birden ciddileşerek:

-"Sirke bu arada..." dedi.

Efe: "Hayır limon... Şaka şaka bence de sirke."

Bir yandan Yeşilçam filmlerinden konuşarak gülmeye devam etmiş bir yandan da kahvaltılarını bitirmiştiler. Artık yüzmeye gitme vakti gelmişti. Önce beraber kahvaltı bulaşıklarını yıkadılar sonra da yanlarına da para çantasından bir tomar para alıp alışverişe gitmek üzere yola çıktılar. Arabayla -boncukla- yaptıkları kısa bir yolculuktan sonra ilçe merkezine varmışlardı. Sahil kasabası olduğu için ilçedeki hemen hemen her mağaza denize girerken lazım olacak şeyleri  alabilecekleri türdendi. Çok fazla düşünmeden buldukları ilk mağazaya daldılar. Efe'nin kararsızlığı yüzünden 1 saat süren alışverişin ardından ellerinde 5 poşet dolusu eşya ile arabaya döndüler. Paralarını çok hızlı harcıyorlardı bu gidişle değil yazı beraber geçirmek 3 gün sonra evsiz bile kalabilirlerdi. İşin para kısmıyla Efe ilgilendiği için Güneş pek takmıyordu zaten ay başı aldığı maaşı iki haftada bitirip kalan iki haftayı aç geçirmeye alışıktı. Bir kaç farklı mayo, Güneş'in bembeyaz teninin kızarmış tavuğa dönmemesi için 50 faktör güneş kremleri, havlular, kocaman hasır bir şapka ve yine hasır bir çanta, parmak arası terlikler ve güneş gözlükleri almışlardı. Yol üzerindeki markette de durup biraz yiyecek koca bir karpuz bıçak ve plastik tabak da aldıktan sonra artık hazırlardı. Kısa bir yolculuğun ardından yemyeşil ağaçlarla kaplı bir orman gibi bir yerde durdular. Sahile ineceklerini düşünen Güneş şaşkınlıkla pencereden bakıyordu. 

Efe: "Yolun kalanına yürüyerek devam edeceğiz. Hadi inelim."

Güneş: "Çok pardon ama ağaçların arasında nasıl yüzmeyi öğreneceğim?

Partners in Crime | AHDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin