Kafedeki tadilat bittiği için istemeyerek de olsa işe dönmüştüm. Bu hafta tam 3 tane doğum günü etkinliği vardı ve sabah erkenden çıkıp akşam geç saatlere kadar eve dönemiyordum. Eve gelir gelmez de günün yorgunluğunu atmak için duş alıp hemen yatıyordum haliyle ne Efe ile ne de ikizlerle zaman geçirememiştim.
Efe de ikizler de bu durumdan şikayetçi olsalar da çalışmak, kendi paramı kendim kazanmak zorundaydım. Bu zamana kadar kiraydı faturalardı mutfak masraflarıydı derken ay sonunu bile zor getirerek geçinmiştim hep. Uzun zaman sonra bu masraflarımın çoğu azalmıştı her ne kadar ısrar etsem de ikizler kira ödememe de faturalara yardımcı olmama da izin vermiyordu. Zaten biz ödemiyoruz ailemiz ödüyor paran sende kalsın diyorlardı. Ben de bu durumdan fırsat bilip bankada biraz para biriktirmeye çalışıyordum. Hayatımın sonuna kadar ikizlerde kalamazdım onlarla yaşamayı vakit geçirmeyi çok sevsem de kendimi yük gibi hissediyordum ve yıllardır tek yaşamaya olan alışkanlığımdan ötürü yeniden kendi evime çıkmak istiyordum. Kenarda birikmiş param olursa rahatça evden ayrılma fikrimi ikizlere de açabilirdim. Muhtemelen karşı çıkarlardı çünkü en az benim kadar onlar da alışmıştı benimle yaşamaya. Ama en doğrusu benim taşınmam olacaktı.
10 yaşına giren Ece isimli bir çocuğun doğum günü kutlaması vardı kafede. On beş ya da yirmi tane küçük çocuk etrafta koşuşturup oyun oynuyordu. Zaten çocuklarla aram pek iyi değildi hele yirmi tanesiyle aynı anda baş etmek hiç kolay olmuyordu. Mutsuz ve yorgun bir biçimde bugünün hızlıca bitmesi için dua ederken telefonuma gelen bildirim az da olsa yüzümü güldürmeyi başarmıştı.
EFE🖤
Canım ne yapıyorsun?
Yoğun musun hala?
GÜNEŞ:
20 tane velet etrafımda koşuşturuyor.
Ağlamak üzereyim.
EFE🖤
Kapıya çıksana iki dakika seni göreyim.
Hemen elimdeki tepsileri boş bir masanın üzerine bırakıp kapıya koştum. Ama Efe orada değildi. Çocuklara balondan köpekler yapan palyaço ve çocuklardan başka kimse yoktu kapının önünde.
GÜNEŞ:
Neredesin gelmedin mi daha?
Efe'ye nerede olduğunu soran bir mesaj attıktan sonra palyaço ve çocukları izleyerek onu beklemeye başladım. Tam ben mesajı gönderdikten bir iki dakika sonra palyaço cebinden telefonunu çıkardı ve bana baktı. Göz göze geldiğimizde telefonuma Efe'den bir mesaj geldi.
EFE🖤
Buradayım sevgilim.
Sana yardım etmek istedim.
Palyaço kostümüyle çocukları eğlendiren kişinin Efe olduğunu anlayınca koşarak gidip boynuna sarıldım. Yaşadığım şoku atlatamıyordum daha önce kimse beni böyle sevmemişti. Hayatımda hep sevgi eksikliği ile büyümüştüm kimse benim için bırak palyaço olmayı kılını bile kıpırdatmazdı Efe'nin beni böylesine güzel sevmesi boynuna sarılı bir halde ağlamama sebep olmuştu. O hayatıma girdiğinden beri gözlerim hep mutluluktan yaşlanıyordu.
"Yaptığım her sürprizde ağlayacaksan artık sana sürpriz falan yok. Ben seni mutlu etmek istiyorum ağlatmak değil."
Çocukların şaşkın bakışları ve Efe'nin sözlerinden sonra kendimi boynundan çekip gözlerimdeki yaşı sildim.
"Mutluluktan ağlıyorum... Sevgilim."
Bizim ilişkimizde sevdiğini sözlerle, jestlerle belli eden taraf hep Efe idi ve ben ilk kez sevgilim diyordum ona. Etrafta çocuklar olmasını umursamadan göz yaşlarımın tuzlandırdığı dudaklarıma bir öpücük kondurdu ve kendini dudaklarımdan çektikten sonra neredeyse yüzümü kaplayan elleri ile göz yaşlarımı sildi. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip meraklı gözlerle bizi izleyen çocuklara döndüm.
"Hadi bakalım herkes bir balon alıp içeri geçsin. Palyaço abiniz de gelecek hemen arkanızdan."
Onu öpmeye doyamamıştım ama çocukların önünde öpersem işimden olurum korkusuyla çocukları tek tek içeri yollayıp tekrar yapıştım doyamadığım dudaklarına. Az önce benim gözyaşlarım yüzünden onun da yüzü ıslanmıştı ve palyaço makyajının birazı bana bulaşmıştı. Dışarıdan çok komik gözüktüğümüze emindim.
Akşama kadar benimle kafede çocukların yanında kalmıştı hem işimi kolaylaştırmıştı hem de çocukları fazlasıyla meşgul ettiği için pek hoşlanmadığım çocuklarla ben uğraşmak ya da oyun oynamak zorunda kalmamıştım. Bütün gün çalışmama rağmen bu hafta belki de ilk kez eve yorgun dönmemiştim ve duş alıp yatmak yerine salonda ikizlerle beraber yemek yemiştim. Hemen onlara Efe'nin bugün benim için yaptığı jesti anlatmıştım.
"Yuh ya, başta bu çocuğa alışamamıştım falan ama seviyor galiba seni baya." demişti Ceren. Seviyordu ve sonuna kadar da hissettiriyordu bunu bana.
Eren: "Ben çok sevdim valla eniştemi hadi verdim gitti seni..."
"Iyy enişte falan hiç sevmem öyle lafları. Acaba Efe'nin keko arkadaşı da benim güzeller güzeli Güneş'ime yenge diyor mudur?"
Ahmet'i en son kafede barıştığımız gün görmüştüm yani yüzüme hiç yenge falan dememişti ama benden yenge diye bahsettiğine yemin edebilirdim.
-"Sen bu Ahmet'e bir taktın ha?"
Eren: "Ahmet kim?"
-"Efe'nin en yakın arkadaşı. Antalya'dan ilk döndüğü gün beraberlerdi. Cerenle de öyle tanıştılar Ceren hanım da iki haftadır adını düşürmüyor ağzından."
Ceren: "Dev saçmalıyorsun. Ben gıcık oldum sadece çocuğa o kadar. Saçma sapan konuşma sevgilisi falan vardır ayıp olmasın."
Erenle aynı anda birbirimize bakıp kahkaha atmaya başlamıştık. Alttan alttan sevgilisi var mı yok mu diye öğrenmeye çalışıyordu.
Eren: "Yalnız ben bu arkadaşlara ayar olmaya başladım iki kız kardeşimi de aldılar lan elimden..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Partners in Crime | AHDEN
FanfictionAynı benzinliği soymaya kalkışan iki acemi hırsız güçlerini birleştirip çaldıkları parayı beraber harcamaya karar verir. aşk tutku macera hepsi ve daha fazlası...