6🦋

86 47 0
                                    

İyi okumalar:)



2 hafta sonra

Ömer asafla kahvaltımızın(arkadaşlar bu bölüma kadar yazmamışım. Ömer asafın ünlü bir  restoran zinciri var) üzerine tam iki hafta geçmişti. Kahvaltıdan sonraki günlerde ise alçıyı çıkarttırmak için hastaneye gitmiştik. İşe başladıktan sonra sadece yiğit ve eto ile karşıda ki kafeye geldiklerinde görmüştüm. Onun haricinde görmemiştim. Üstelik bilinmeyenden de konuşmuyorduk. Ben mesaj atmıyordum onun da atmasını beklemiyordum.

Şimdi ise dışarı çıkmak için hazırlanıyorum. Saat gece on ikiyi geçiyordu. Siyah panterimle biraz gezeceğiz. yeşil kargo pantolon ve üstüne de yeşil yarım askılımı giyip çıktım.

 yeşil kargo pantolon ve üstüne de yeşil yarım askılımı giyip çıktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Zeyşanın giydikleri)

Siyah panterimle zaman geçirmeyeli baya olmuştu. En son zaman geçirmek için binmemin üzerinden iki hafta geçmişti. Panterime atlayıp yola koyuldum. Otobana doğru sürdüm. bu saatlerde boş oluyordu. Zaten yüksek olan hızımı daha da yükseltip rüzgarın beni üşütmesine izin verdim. Oldum olası soğuğu severdim.

Düşünceler aklımı çelmeye başladığında sinirlenmiştim. Ben dememiştim ona gel kahvaltıya gidelim diye. Kendi istemişti. Mal adam. Sinirlerim tepeme çıkmıştı iyice. Gazı biraz daha kökledim. Hız yapmaya bayılırdım. Soğukta buna eklenince kendimi kaybederdim.

Az ilerde yolun ortasında bir beden görmem ile hızlıca frene bastım. Tekerleklerden gelen sesi umursamadan gördüğüm bedenin yanına çöktüm. Bu sırada ise yağmur yağmaya başlamıştı.

"Hey! Bana bakar mısın?" Dedim. Eğer uyanıksa dikkatini çekmeye çalışacaktım. Uzun saçlarından anladığım kadarıyla bu bir kızdı. Elimi boynunda ki atar damarına değdirdim ve derin bir nefes verdim. Yaşıyordu. Hemen vücudunu kontrol etmeye başladım. Yaralanmış olabilirdi sonuçta. Ne kan vardı ne de bir yaralanma. Kızı sırtıma alıp motoruma doğru ilerledim. Onu önüme alıp en yakın hastaneye sürmeye başladım. Eğer ambulans çağıracak olsaydım iki saatte gelemezlerdi. Her ne kadar kızda bir yara olmasa da baygın bile olsa hastaneye gitmesi gerekti.

Hastaneye gidip, kızı verdikten sonra yakınlarını aradılar. Hiç dikkat etmemiştim, kızın telefonu cebindeymiş. Beş on dakika sonra koridoru inleterek bağıran bir kadın, onu sakinleştirmeye çalışan fakat onunda durumunun kadından pek farklı olmayan bir adam geldi. Onlar kızın odasını gören camdan içeri bakarken, koridorda biri daha belirdi.

Ömer asaf?

"Ömer asaf?" Dedim bariz bir şekilde belli olan şaşkınlığımla. Onunda gözleri bana döndü.

"Zeyşan? Senin burada ne işin var?"

"İçerde bir kız var. Otobanda baygın halde buldum. Bende onu buraya getirdim."

"Azrayı sen mi getirdin?"

" Azra kim?"

"İçerde ki kız ve aynı zamanda da kuzenim." Dedi.
Şimdi ben sevdiğim adamın kuzenini mi kurtardım. Hem de bilmeyerek. İlk defa şans benden yanaydı.

" hmm bilmiyordum." Dedim.

"Senin üstün neden çamur? Üstelik bu soğukta göbeğin neden açık?" Deyip ceketini sırtıma örttü.

"Yağmur yağıyordu. Ben de onu alabilmek için biraz çaba sarfettim ondan olmuştur." Dedim." ve teşekkürler ama ben soğuğa dayanıklıyım,  severim." Dedim ceketi ona uzatırken.

"Neyi seversin?" Dedi.

"Soğuğu severim." Dedim. Tam ağzını açmış itiraz edecekken doktorun odadan çıkması ile yanına gittik. Ben onların biraz arkasında durdum. Annesi olduğunu düşündüğüm kadın konuştu.

"Ne olmuş benim kızıma doktor bey? Yaralanmış mı?" Dedi.

"Hayır kızınızın durumu gayet iyi. Düşündüğüm kadarıyla fazla susuzluktan olmuş. Böbrekleri susuz kalınca fazla ağrı yapmış. Kızınız da fazla acıdan bayılmış. " dedi doktor.

"Çok teşekkürler doktor bey kızımı iyileştirdin." Dedi babası olduğunu düşündüğüm adam.

"Bana değil bu küçük hanıma teşekkür etmelisiniz. O getirdi kızınızı buraya. Geçmiş olsun." Dedi doktor.

"Ben. Küçük. Değilim." Dedim dişlerimin arasından doktora. O da gülümseyerek gitti. Aileye döndüğümde genişçe gülümsedim.

"Düşündüğüm kadarıyla kızınız gayet iyi. Benim şimdi gitmem gerek." Diyerek gidecekken kadının konuşmasıyla durdum.

"Çok teşekkürler kızım. Ailen senin gibi hayırlı bir evlat yetiştirdiği için minnettarım. Onlara güzel dileklerimi iletirsen sevinirim." Dedi.

"İletirim." Dedim acıya acıya. Ve koşar adımlarla çıktım. Motoruma atlayarak bu sefer sahile sürdüm. Sahile geldiğimde Motordan inip ayakkabılarımı çıkardım. denize girdim ve Yavaş adımlarla ilerledim.

Ben hiçbir zaman acımı doğru düzgün yaşayamamıştım. Annem ve babam öldükten sonra komaya girdiğimden dolayı yasımı tutamamıştım. Çıktıktan sonra ise üstümü bile giyinmeden o hastane elbisesi ve çıplak ayaklarımla buraya gelmiştim. Motorum yoktu o zamanlar. Koşarak gelmiştim buraya. İnsanların bakışlarına aldırmadan.

İntihar etmek için.

İzin vermemişlerdi. Sırf sorgulamaya çekilmediğimden dolayı gelen polisler ölmeme bile izin vermemişlerdi. Tam iki hafta sonra Benim masum olduğumu anladılar. Benim masum olduğumu anlayana kadar da nezarette kalmıştım. Karar vermiştim. Yas tutmayacaktım. Üzülsem de ağlamayacaktım.

Önce öldükleri ve hiçbir zaman yuva olarak görmediğim evi satmıştım. Sonra o parayla küçük bir çiçekçi açmıştım. Harıl harıl çalışıyordum. Sonra bir dekorasyon şirketiyle anlaşma yapmıştım. Bu sayede hem işleri hem de dükkanımı büyütmüştüm. Bu sırada da araba almayı düşünürken gördüğüm kapkara panterimi almıştım. Ve hiçbir zaman yas tutacak zamanım olmamıştı. Ailem öldüğünde liseyi yeni bitirmiştim ve üniversiteye gitmeyi iç düşünmemiştim. Okulu sevmediğimden bu işime gelmişti.

Nedense tam şuanda intihar etmek istiyordum. İlk denediğimde izin vermemişlerdi. Şimdi ise izin vermeyecek kimseler yoktu. Deniz artık boğazıma gelmeye başladığında, hastanedeyken duran yağmur tekrar başlamıştı. Yağmuru çok severdim. Aynı zamanda ıslanmayı da. Yağmurun altında ölmek beni mutlu ederdi.  Adımlarımı durdurup başımı gökyüzüne çevirdim. Ağlamasam da benimle birlikte yağıyordu yağmur. Benim için.

Birkaç adım daha atıp, denizin beni yutmasına izin verdim.

Ömer asaf'tan

Zeyşan hızla yanımızdan ayrıldığında şüphelenip bende peşinden gitmiştim. Çok hızlı sürüyordu motorunu. Alışık olduğu belliydi. Az ilerde ki sahil de durup ayakkabılarını çıkarttı. Yavaş adımlarla denize girdiğinde Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Baharda olmamıza rağmen hava zaten soğuktu. Hanımefendi bir de denize giriyordu. Çok fazla ilerledi, taki deniz boğazına gelip yağmur yağmaya başladığında durdu. Ve kafasını gökyüzüne çevirdi. Hafif bir tebessüm peydah oldu dudaklarında. Baya bir süre öyle durduktan sonra biraz daha ilerleyerek kafasını da denize soktu. Geri çıkmasını beklerken çıkmamasıyla iyice endişelenmiştim. Sonuçta o benim arkadaşımdı.

Hızlıca üstümde ki ceketi ve ayakkabımı çıkartarak denize girdim. Boyu kısa olduğundan dolayı onun kafasına gelen deniz seviyesi benim omzuma geliyordu. Kolayca onu kucaklayıp denizden çıkardım. Hareket etmiyordu. Muhtemelen çok su yutmuştu ve bu onu ölüme bile götürürdü. Bu düşünceyle adımlarımı hızlandırıp onu kuma yatırdım. Ve hemen kalp masajı yapmaya başladım. Bir işe yaramıyordu. Tek çare suni teneffüstü. Hemen eğildim ve dudaklarına yapışacaktım ki o buz mavisi gözlerini açmıştı.

Yıldızı parlatırsanız sevinirim:)

Mavi (Yarı Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin