Mehmet Bey elinde ki kağıdı hiç okumamış gibi baştan okuyor, ama bunların gerçek olabileceğine inanmıyordu. Eski patronu Selim Bey onu şirketin hesabından para çalmakla ve hileli iş yapmakla suçlamış ve böyle büyük bir iftirayla ona dava açmıştı.
Bu zamana kadar helal lokma kazanmak için uğraşmış, ailesinin boğazından haram lokma geçirmemişti. Ama şimdi böylesine kaçınıp, ailesini korumaya çalıştığı şeyle sınanıyordu. Mahkeme hakkındaki bilgileri küçüklüğünden tanıdığı avukat arkadaşı Tarık'ı arayıp sormuş, oda ertesi günü yüzyüze konuşmak için bürosuna çağırmıştı. Tarık işinde başarılı olduğu için içi rahattı. Bunun iftira olduğunu ortağa elbette çıkarabilirdi.
Asiye Hanım kağıdı görünce şok olmuştu. Herşey yoluna giriyor derken tekrardan bir çıkmaza mi sürükleniyorlardı şimdi.
Zeynep ve Hilye de babalarına atılan çirkin iftirayı gururlarina yedirememişlerdi.
Mehmet Bey Tarık'la telefonda konuştuktan sonra ailesine arkadaşının bu duruma yardım edeceğini ve iyi başarılı bir avukat olduğunu söyleyerek içlerine hafifde olsa su serpmişti.Her ne kadar azıcık rahatlamış olsalarda olayın nasıl sonuçlanacağını bilmemenin tedirginliğini taşıyorlardı yüreklerinde...
Ömer'den...
Gözlerimi açtığımda günün parlak ışıkları odayı dolduruyordu. Alarmla kalkmadığımı farketmiştim. Kendi kendime uyandığıma göre şirkete geç kalmıştım. Bugün bir görüşmemde vardı. Görüşmeye umarım geç kalmamışımdır. Başımı yatağın yanındaki komodinin üzerinde bugün çalma vazifesinı görmemiş olan saate çevirdim. 11:30 'u gösteriyordu ve görüşmeye yarım saat kalmıştı.Eğer şirkete uğramaya kalksaydım geç kalacaktım. Dosyaları almam gerekiyordu. Hemen aklıma gelen fikirle yerimden doğrularak telefonumu aldım. Sekreterimi arayıp Zeyneb'in şirkete gelip gelmediğini sordum. "Daha gelmedi."yanıtını alınca şaşırdım.
Hiç bu kadar geç kalmamıştı normalde. Şimdi başka biriylede gitmek istemiyordum.Onu arayıp dosyalarla beraber gelmesini isteyebilirdim. Sekreter kapatmadan "Zeyneb'in numarasını istiyorum. Sizde var mi?" dedim. Biraz bekleyip "Evet efendim var " deyince şaşırmamıştım. Çünkü çalışanların numaraları mutlaka bulunurdu.
Sekreter bugünki görüşmeyi hatırlatıp telefonu kapattı ve Zeyneb'in numarasını mesaj olarak yolladı. Hemen acilen ulaşmam gerektiği için numara gelir gelmez arama tuşuna tıkladım.
Içimden umarım önemli bir işi yoktur diye dualar ederek telefonun açılmasını bekledim. Eğer bir işi varsa dosyaları şirketten işletip tek giderdim. Çünkü yürüyemediğimi çoğu çalışan hâlâ bilmiyordu ve ben duyulmasını da istemiyordum. Başta Zeyneb'in de öğrenmesi beni rahatsız etmiş olsada o diğerleri gibi bana acımamıştı. Yüzünde acıma ifadesi yoktu. Onun yanında öyle durmak ne kadar rahatsızlık versede aynı zamanda huzur verici birşeydi.
Telefon açılınca düşüncelerimden sıyrıldım. "Efendim." bir anda ne diyeceğimi bilemedim. En iyisi kendimi tanıtmakti. "Zeynep ben Ömer. "
"Ömer bey ben kapıdayım, geliyorum. Kusura bakmayın geç.." bir nefeste bunları söylerken boşuna nefesini tüketmesin diye "Bir dakika nefes al ve sakin ol. Ben zaten şirkette değilim. Senden birşey isteyeceğim yarım saat sonra bir görüşme var ve şirkette değil bir cafede. Benim masamın üstündeki dosyaları al şoför seni buraya benim eve getirsin beraber gideriz buradan." uzun bir açıklamanın ardından "Tamam Ömer bey." dedi. "Acele et geç kalmayalım." diyerek telefonu kapattım.
Yataktan kalkarak lavaboya girdin üstümü giyinip mutfağa geçtim. Kahvaltılık birşeyler yoktu fakat dün akşam ki Zeyneb'in yaptığı ıslak kekten sadece bir dilim kalmıştı. Evet sadece bir dilim. Gerçekten güzel olmuştu ki Aras'la akşam hepsini bitirmiştik nerdeyse. Son kalan dilimi de yedikten sonra mutfaktan çıktım. Aras hâlâ uyanmamış olacak ki evde tıkırtı yoktu.