Ömer'den...
Elimdeki dosyayı incelerken kapının tıklatılmasıyla başımı kaldırdım. "Gir."
"Ömer Bey kahveniz."
Bu son yarım saatten beri istediğim üçüncü kahve olmuştu. "Tamam şuraya bırak."
"Afiyet olsun. Başka bir isteğiniz var mi?"
"Yok. Ha şu bir kız vardı. Görüşmeye gelecekti. Ne zaman gelecekmiş onu bir öğren."
"Peki efendim."
Bırakılan fincandan tüten dumanlar bakışlarımın esiri olmuştu şimdi. Sadece şu dumanları izlemek için istemiştim kahveyide. Ağzımın tadı yoktu.
Annem ve babaannem ısrar etmese şurada bir dakika bile duramazdım.
Birde asistan işi çıkarmışlardı başıma.
Bir az boyunca bir sürü kızla görüşmüştüm.
Her gelen kız sanki asistanlığa değil , kendilerini göstermeye geliyor. Sinirlerim onların saçma hareketleriyle iyice geriliyordu.
Bugün gelecek kız umarım öyle biri değildir.
En son gelen kızda yaşadıklarımı yaşamak istemiyordum...
Kız hiç işle alakalı konuşmayıp, kendinden, özel hayatından bahsederek canımı sıkmış, bununlada kalmayıp bana asılarak;
"Size aşık oldum. " demişti.
Kız böyle söyledikten sonra büyük bir atak geçirdim.
"Bana ondan başkası aşık olamaz! Beni ondan başkası sevemez ! Duydun mu beni ! "
Sesim şirketin ikinci katını inletirken, annemler beni sakinleştirmeye çalışarak arka kapıdan çıkarmışlardı. Bir hafta buraya gelememiştim.
Ama sonra Hülya Hanım'ın -babaannemin - ısrarları üzerine işte yine bu masanın başındayım..
Kahvenin dumanı yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı.
Kahveyi içmek yerine izleyen tek insan bendim herhalde.
Kahve ve onun tüten dumanları bana onu hatırlatıyordu. Tabi unutamıyordum ki hatırlayayım...
Düşüncelerimden kapımın aniden açılmasıyla sıyrıldım.
Şaşkınlıkla bakışlarımı kapıya doğru çevirdim.
Odaya dalan kız sinirli bir şekilde beni süzdükten sonra;
"Müdür siz misiniz?" Bu soru karşısında şaşırmıştım.
Arkasından Sinem Hanım gelerek kızın kolunu tuttu ve;
"Ömer Bey kusura bakmayın. Durdurmaya çalıştım. Ama dinlemedi." Kız kolunu onun elinden kurtararak;
"Nasıl bir şirket burası ya? Siz zenginler her böylesiniz. Insanları hep dış görünüşlerine göre yargılıyorsunuz. Bu nasıl birşey anlamıyorum. Sizi begenmedim bu yüzden ise alamıyorum diyorsunuz. Kusura bakmayın ama bu çok saçma birşey. Babamda sizin gibiler yüzünden işsiz kaldı. Bu ise ihtiyacım olmasa..." kızın daha fazla konuşmasına izin vermeyerek;
"Evet. Buranın müdürü benim. Eğer şöyle oturursanız ve biraz sakinleşmeye çalışırsanız sizi daha iyi dinleyeceğim ve belki bir orta yok buluruz. Ne dersiniz?"
Kız sanki tepki vermediğimden olacak ki şaşırdı. Sonra usulca karşımda ki koltuğa oturdu. Elinde ki dosyayı önüme uzattı. Dosyayı aldım ve kapıya dönerek;
"Gidebilirsiniz Sinem Hanım."
Sinem Hanım kapıyı çektikten sonra önümde ki dosyaya döndüm.
Ama aklımı bir türlü dosyaya veremiyordum.
Kızın bana bağırması garibime gitsede rahatlatmıştı.
Evet evet rahatlamıştım. Kazadan sonra şu son iki yıldır kimseden en ufak bir azar bile işitmemiştim. Belki bağırmak insanın kendisine daha iyi gelsede bağırılmakta en az onun kadar rahatlatıyordu. Yani en azından benim için öyleydi.
Ailemi bunun için -bana kızmayıp, yanımda oldukları için yada ne bileyim çok iyi davrandıkları için - kesinlikle suçlayamazdım.
Bana acımalarını , hatta kimsenin bana acımasını istemiyorum. Bu yüzden şirkette çalışmak artık içimden gelmiyor. Onları üzmek de istemediğimden , başlarda kabul etmesem de sonra dan kabul etmek zorunda kaldım.
Onlar bana iyi geleceğini düşündükleri için teklif etmişlerdi tekrar çalışmaya başlamamı. Biliyordum, ama tam aksine burası bana hiç iyi gelmiyor.
Önümde ki dosyanın sayfalarını birer birer çevirirken düşünüyordum son zamanlarda hissettiğim şeyleri. Sayfaları bittiğinde anladım artık sıyrılmam gerektiğini iç dünyamdan...
Bakışlarımı dosyadan kaldırıp , beni izleyen kıza çevirdim. Merakla bakıyordu yüzüme. Heyecanlıydı, bu her halinden belliydi. Az önce ki bağıran kız dan eser yoktu şimdi.
Sonra dosyanın en ilk sayfasını açarak ismine baktım.
"Zeynep.. Zeynep Ünsal." yavaşça heceleyerek ismini söylemem üzerine hafif kekekeleyerek;
"E..evet benim." bu hali hırçınlığı üzerine komiğime gitmişti. Ama uzun zamandır gülemediğim için gülememiştim. "Belki de gulmeyi unutmuşumdur" diye düşünürken kıza ciddi bir ses tonuyla;
"Yarın sabah saat 7 'de burda ol. Yapacaklarını yarın konuşuruz." şaşkın bir ifadeyle;
"Nasıl yani işe alındım mı?"
"Evet bunu istemiyormuydun?"
"Yok. Yani şey.. ben onu demek istemedim. Yani şaşırdım. Ben teşek..."
Kapının tıklatılmasıyla onun sözü yarıda kalırken , ikimizinde bakışları kapıya doğru döndü.
"Gir" kapının yavaşça açılmasıyla Ahmet görünmüştü. Her zaman ki gibi , samimi sevecen sesiyle;
"Kardeşim.." bana hitap ederken kaldırdığı elleri kızı görünce yavaşça indi ve;
"Şey.. Ben görüşmen olduğunu bilmiyordum. Özür dilerim böldüğüm için."
Ben "Sorun değil." derken, kız da ayağa kalkarak;
"Bende gidiyordum zaten. Başka söyleyeceğiniz birşey yoksa tabi Ömer Bey." dedi.
"Yok yarın sabah 7'de. Ne daha erken ne de geç."
"Peki. Çok teşekkür ederim."
Önümde ki dosyaları uzatarak;
"Anlaştık o halde." dedim.
Dosyaları eline alarak diğer elini uzattı ve;
"Anlaştık." dedi.
Uzattığı eline bakarak elini tuttum. Elini çektikten sonra arkasını dönerek kısık bir sesle birşeyler söyleyerek odadan çıktı.
Ahmet az önce ki kızın kalktığı koltuğa oturarak;
"Müdür asistanını bulmuş sonunda." diyerek şaka yollu takıldı.
"Öyle oldu." dedim sıkılmış bir şekilde.
Sıkıldığımı anlamış olacak ki;
"Bir on beş dakika kaldı neredeyse. Birazdan çıkarız. Yoruldun mu?"
"Yorulmadım. Ağır bir iş yapmıyorum ki. Sadece bugün biraz karışık geçti o kadar."
"Evet bugün havada biraz bunaltıcıydı."
Tasdik edercesine başımı salladım.
Sonraki dakikalar şirketle alakalı konuşmalarımıza ev sahipliği yapmıştı.
Ahmet aklımı dağıtmak için farklı konular açarak, beni iç dünyamdan az da olsa uzaklaştırmaya çalışıyordu. Kötü zamanlarımda yanımda olduğunu belirtmeye çalışan kişilerdendi. Az omuzunda ağlamamıştım. Biz kardeşten de öteydik.
Ne kadar içimdekileri anlatmayı sevmesem de, o beni sükutumda da dinlemişti.
Aramızda bir yaş vardı. Ama ikiz gibi büyümüştük. Oda burada çalışıyordu. Aile şirketi olduğumuz için tüm ailemiz burada çalışıyordu daha doğrusu.
Babam patronumuz, annem yanında herşeyiyle ilgilenen yardımcısı, babaannem de çoğu şeyle alakadar oluyordu şirkette.
Ahmet'te şirketin avukatlığını yapsa da , şirket sorumlusu gibi birşeydi. Çoğu zaman oda çok koşturuyordu. Ben müdürdüm. Yani müdür oldum şu son bir ayda.
Aslında hayallerim bu değildi benim.
Ama şunu unutmamak lazım, hayaller sadece hayal işte..
Hayatın zıttı.. Insanın düşündüğü, hatta olacağına emin olup, şüphe duymadığı şeyler bile gerçekleşmiyor bazen şu hayatta...~ ~ ~ ~ ~
Sinem Odadan çıkar çıkmaz Feride Hanım ve Hülya Hanım'ı bulmak için üst kata odalarına bakmıştı.
Ama ikiside odalarında yoktu. Aşağıda bir problem varmış onunla uğraşıyorlarmış. Sekreterden bunu öğrenir ogrenmez hemen aşağıya inip yanlarına gitti.
Hülya Hanım biriyle konuşuyordu. Adamın üzerine birşey dökülmüş kızıyordu. Hülya Hanım mahcup bir şekilde sakinleştirmeye çalışıyordu öfkeden bağıran adamı.
Sinem sessiz bir şekilde Feride Hanıma yaklaşarak;
"Feride Hanım bir bakar mısınız?"
Feride Hanım Sineme dönerek;
"Sinem önemli mi? Şu an meşgulüm. Görmüyor musun?"
"Önemli efendim. Ömer Beyle ilgili."
Feride Hanım endişeli bir şekilde;
"Birşey mi oldu ? Yoksa.. Ömer.. O iyi mi?"
En son gelen kızda olan olaydan sonra kızları Sinem'den sonra o görecekti. Öyle tenbih etmişlerdi Sinem'e.
Korkmuştu geçen sefer ki gibi olmasından.
"Endişelenmeyin. Kötü birşey olmadı. Hani şu asistanlık için gelecek olan kız vardı ya. Siz meşgul olduğunuz için, işe alamayacağımı söyledim. Oda bir hışımla Ömer Bey'in odasına daldı. Bağırarak Ömer Bey'e hakaret etti. Sonrasında Ömer Bey kızı içeri aldı. Gerisini bilmiyorum."
Feride Hanım bir olayın olmadığını öğrenmiş, içi rahatlamıştı. Sinem'e;
"Tamam ben Ömerle konuşurum. Haber verdiğin için sağol." dedikten sonra kayınvalidesine ve karşısında ki öfke köpüren adama döndü...