Medya da tanıtım videosu var.
İlk kitabım "Ölümcül Oyun" bakarsanız çok sevinirim. Medyada Elisa var^^
Bahar bağırmayı kes. Geleceğim."
"Gelmezsen, bittiğinin resmidir ona göre."
Bİr iç geçirdim.
"Orada olacağım. Kapatıyorum, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Tanrı aşkına bu kızın derdi ne? Aptal bir parti o kadar! Lanet olası İstanbul ve lanet olası trafiği. Arabamı sola kırdım, ara yollardan gitsem çok daha iyi olacaktı. Bir arabanın önüme çıkmasıyla fren'e abandım. Elimi kornaya bastırdım.
"Dikkat et! Seni gerizekâlı!"
İlk önce benim geçmem gerekiyordu. Her neyse Elisa yoluna devam et. Ara yola girince sarsılmaya başladım. Bu ara sokaklar niye bu kadar kötü ki? Yerde siyah bir süliet görmemle durmam bir oldu. Emniyet kemerimi hızlıca çözüp, aşağı indim. Hızlı adımlarla süliet'e yürüyordum. Bu bir adamdı. Yüz üstü yerde yatıyordu. Ona yardım edip etmemek konusunda kararsız kalmıştım ama onu artık böyle gördüğüme göre bırakamazdım. Onu sırt üstü çevirdim, yeni çıkmaya başlamış sakalları ve dağılmış kumral saçlarıyla çok güzel duruyordu. Yüzü çok solgundu ve gözlerinin açık olduğunu fark ettim. Yeşil gözleri çok donuktu, sadece.. Bakıyordu.
"İyi misiniz? Beni duyabiliyor musunuz?"
Elisa! Sen bir tıp öğrencisisin! Elimi şah damarına götürdüm. Atıyordu. Derin bir nefes aldım. Başı yana doğru düşmüştü, elimle çenesini tutup kendime çevirdim. Bir an olsun gözlerini kırpıştırdı. Çömeldiğim yerden kalkıp baş ucuna geçtim. Koltuk altlarından tutup onu kaldırmaya çalıştım. Çok ağırdı!
"Hadi ama bana yardım etmen gerek koca adam!"
Kendini biraz olsun toparlamaya çalıştı. Ter döktüğünü fark ettim. Bu belirtiler neydi? Beynim durmuş gibiydi. Bir ameliyatta da böyle mi olacaksın Elisa? Ah hayır. Aklını başına topla! Kolunun altına geçtim ve onu arabaya doğru yürütmeye başladım. Yolcu koltuğana oturtup sürücü tarafına geçtim. Ona baktım hâlâ donukça bakıyordu aynı zaman da ter döküyordu. O an kafama dank etti, çok solgun ve beyaz bir yüz. Ter dökmeler ve donuk bakışlar. Uyuşturucu!
"Sen uyuşturucu mu aldın? İnanmıyorum. Hemen hastaneye gidiyoruz."
"Hayır!"
Sesi olması gerektiğinden çok daha sertti.
"Yardıma ihtiyacın var. Durumun hiç iyi değil, anladığım kadarıyla da uzun zamandır alıyorsun."
Yüzünü yavaşça bana çevirdi ve anlamsız gözlerle bana baktı. Tekrar başını çevirdi ve yola bakmaya devam etti.
"Pekâlâ, o zaman birini arayayım. Tanıdığın falan var mı?"
"Telefonumu al. Ceketimin cebinde."
Gri deri ceketinin cebine elimi soktum ve telefonu aldım. İphone 6 plus. İyi tercih. Orta tuşa bastım, yana kaydırdım ama şifre vardı.
"Şifren ne?"
Dudaklarını oynattı ama sesi pek çıkmıyordu ve sürekli gözlerini kısıyor dişlerini sıkıyordu.
"9264"
Şifreyi girdim, açılmıştı. Son arananlara girdim, belki anne babası'nı aramıştır, tabii varsa. Bir bakalım.
-Nergis
-Fulya
-Selin
-Damla
-Özge
-İrem
-Burçin
Burada hiç erkek yok muydu? Rehbere girdiğimde de öyleydi ne yazık ki!
"Buradakilerin hepsi kız ve ben kimi aramam gerekiyor?"
Bir an sırıttı ve bembeyaz dişlerini gözler önüne serdi. İstemsizce ben de gülümsedim. Ama bu çok kısa sürdü.
"O piçe işimin düşeceğini asla düşünmezdim."
Göz devirdim. Şu erkekler ve şu lanet olası küfürleri.
"Kim?"
Göz ucuyla bana baktı.
"Okan Güven."
Rehbere girip, Okan ismine baktım ve evet çıkmıştı. Numaraya bastım ve telefonu kulağıma götürdüm. Uzun bir çalıştan sonra nihayet açılmıştı.
"Alo?"
İlk ben konuşmuştum. Arkadan bir kız sesi geliyordu.
"Dolunay'ın kızları beni hiç aramaz. Sen de kimsin?"
Ah aman ne güzel. Dolunay.. İsmi gerçekten hoşuma gitmişti. Ve kızları? Zaten ne kadar çapkın (!) olduğu belliydi.
"Pardon ama kendisini yerde yatarken buldum ve şuan cidden kötü durumda. Onu hastaneye götür.."
"Asla! Bak, sakın öyle bir şey yapmıyorsun. Şimdi mesaj atacağım yere getir onu."
"İyi tamam!"
Telefonu suratına kapattım. Hastaneye gitmesi gerekiyordu!
"Sen nasıl konuşabiliyorsun? Uyuşturucunun etkileri cidden iğrenç. İnsanlıktan çıkıyorsun."
Yayvan bir şekilde gülümsedi. Yorgun gözüküyordu ama uyuşturucu onu çok etkilemiyordu.
"Adını öğrenebilir miyim?"
Gözlerimi kıstım. Bu adama ismimi söylemeli miydim? Gerçi arabama bile almıştım. Ve kötü bir durumdaydı. Bana şifresini bile söylemişti. Söyle gitsin.
"Elisa."
Yüzünde hafif bir tebessüm oldu.
"Adımın Dolunay olduğunu öğrendin zaten. Soruna gelirsek, vücudumun direnci yüksek. Ve ne olduğunu bilmiyorum ama uzun zamandır uyuşturucu kullandığımı anladın zaten. Doktor musun?"
Hâlâ ara sokaktaydık ve şu lanet olası Okan bir türlü mesaj atamamıştı. Tabi ne yapıyorsa artık (!)
"Hayır değilim ama tıp öğrencisiyim, bu yüzden anladım."
Kollarımı göğüsümde birleştirdim. Bakışlarını üzerimde hissediyordum. Tuhaftı.
"Kaçıncı senendesin?"
Kısa bir bakış atıp yola bakmaya devam ettim. Her şeyi mi ona söyleyemezdim öyle değil mi? Yada söyler miydim? AH.
"Daha ilk senemdeyim."
"Üniversite birinci sınıfsın ama bu kadar çok şeyi biliyorsun."
Bu bir soru değildi ama yine de cevaplayacaktım. Omuz silktim.
"Araştırma yapmayı seviyorum."
Bu sefer gerçekten gülümsedi. Telefonun bildirim sesiyle ikimizde sessiz kaldık. Gelen mesaja baktım. Okan. İstanbul dışına mı çıkmamı istiyordu? Orası çok uzak! Direksiyonu kavradım. Niye bu adama yardım ediyorum ki? İçimde ki ses; artık çok geç. Onu arabana aldın ve yardım ettin. Bunu da yapmak zorundasın.
Sen sesini kessen! Kendi kendimle kavga ediyordum. Derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdım. Dolunay ise hiç bir şey söylememişti. Ana yola saptım ve bir nefes koyuverdim. Fazla sesizdik, aklıma gelen ilk soruyu sormaya karar verdim.
"Peki ya, sen kimsin?"
Dolunay'ın suratı ifadesizdi ne düşündüğünü anlayamıyordum.
"Saçma herifin tekiyim. Ben bir hiçim."
Tek kaşımı kaldırmış bir şekilde ona bakıyordum. Aslında haklı olabilirdi. Bir şey demeden yolculuğumuza devam ettik. Telefonum çalmaya başlamıştı ve fazla yükses sesliydi. Dolunay, gözlerini kapadı aynı zamanda dişlerini sıkıyordu. Elbette yüksek sese ve ışığa gelemiyorlardı. Hemen telefonu çıkarıp kim olduğuna bakmadan açtım.
"Hey, Elisa nasılsın?"
"İyiyim Berkay ya sen?"
"Ben de iyiyim. Parti'ye gelecek misin?"
Saate baktım. 1 saat vardı lanet olsun.
"Ah tabii, geleceğim."
"Sevindim. Gelip seni almamı ister misin?"
"Hayır teşekkürler. Kendim gelirim."
"Tamam. Orada görüşürüz."
"Görüşürüz."
Dolunay, olduğu yere daha da sinmişti.
"Sanırım bir yere yetişmen gerekiyor."
Nedense çok rahattı ama ben hiç değildim! Aslında çok da rahatsız değildim ama bu adam beni biraz olsun germişti.
"Evet, arkadaşım beni öldürecek eğer geç kalırsam."
Küçük bir kahkaha attı. Ona tip tip baktım.
"Gözünü yoldan ayırma Elisa."
Ah ima yapmıştı. Sakin ol..
"Emin ol Bahar Keskin tarafından sorgulanmak istemezsin."
Dudakları yukarı kıvrıldı. Tamam çok yakışıklıydı. Onu izlemeyi bırakmalıyım yoksa kaza yapacaktım. Yola bakmaya devam ettim. İstanbul dışına çıkmamıza az kalmıştı, geç kalacaktım. Bahar. Beni. Öldürecekti. Sakince yolculuğumuza devam ettik. Dediği yere gelmiştik ve karşıma beyaz bir köşk çıktı. Vay canına. Burada böyle bir şey olacağını tahmin etmiyordum. Arabayı park ettim, kapıyı açıp aşağı indim ve Dolunay'ın da inmesine yardımcı oldum. İlk önce biraz sarsılmıştı ama kendini toparlayıp benimle yürümeye devam etti. Köşk'ün kapısına gelince onu bıraktım ve kapıyı tıklattım. Anında açıldı, karşımda kumral ile kahverengi arasında kalmış saçlar ve koyu mavi gözlerle karşılaştım.
"Merhaba. Arkadaşını yolda.."
"Evet, söyledin. Şimdi içeri girin."
Göz devirip Dolunay'a yardım ettim. Okan'ın umurunda bile değildi nasıl böyle yapabiliyor? Arkadaşı şuan çok kötü durumda!
"Yardım etsen diyorum."
Evin hali cidden tek kelimeyle bok gibiydi. Her yerde çöpler çoraplar tişörtler. Bu bir tanga mı? Şok olmuş halde eve bakıyordum. Kız iç çamaşırları da vardı. İşte şimdi kusacaktım. Dolunay yavaşça krem rengi büyük kanepeye oturdu. Okan, Dolunay'a sırıtmaya başlamıştı.
"Dostum her gün eve kız mı atıyorsun?"
Okan, bir kahkaha attı.
"Öyle dostum. Bu kız beni aramadan önce sarışın bir hatunla birlikteydim."
Gözleri beni buldu. Ağzını açtı, sanki şaşırmış gibiydi. Bu muhabbeti daha fazla duymak istemiyordum. Ama yapmam gereken bir şey vardı.
"Mutfak nerede?"
Dolunay ve Okan şaşkınca bana baktılar. Okan eliyle arka tarafı gösterdi. Oraya doğru yürümeye başladım. Mutfağa girince.. Burası evin kalan tarafından çok daha temizdi. Çok temiz.. Umursamadan buzdolabını açtım. İki tane muz çıkardım, dolapları karıştırarak ceviz buldum. İçinden bir avuç aldım. Blender'ı alt taraftaki dolapta bulmuştum. Onu çıkarıp fişi prize taktım, içine cevizleri koydum. Tekrar buzdolabını açıp içinden bir kutu süt çıkardım. Sütü büyük bir bardağa doldurdum ve blender'ın içine döktüm. İki muzu soyup ikisini doğradım ve blender'a attım. Bal aramaya başlamıştım.
"Nerede bu bal?"
"Kiler dolabında."
Olduğum yerde kaldım ve arkamı döndüm. Tam dönmesem de bir yarım dönmüştü. Dolunay, omuzunu duvara yaslamış ve kollarını göğüsünde birleştirmiş bir şekilde bana bakıyordu. Orada ne kadar zamandır olduğunu merak etmiştim. Kafa salladım, tahmin ettiğim dolaba yürüdüm ve evet burası kiler dolabıydı. Üst raftaki bir kavanoz balı aldım. Üç tatlı kaşığı balı blender'a döktüm. Ona bakmadan;
-Zencefil var mı?
"Hayır yok."
Ona bakmak istemiyordum. Bir yanım evet istiyorsun diye bağırıyordu.
"Peki pekmez?"
"Evet var."
Sesini nedense çok yakınımda hissettim. Arkamı döndüğümde tepeden bana bakıyordu. Bu yakınlık fazla. Onun da kiler dolabında olabileceğini tahmin ettim ve kapakları açtım. Evet burada. Onu da alıp içine iki tatlı kaşığı döktüm. Blender'ın kapağını kapattım ve düğmesine bastım. Dolunay küçük masaya oturmuş beni izliyordu. Hepsi iyice birbirine karışınca durdurdum ve büyük bardağa döktüm. Bardağı alıp önünde durdum.
"İç şunu."
Bardağı önüne bıraktım. Gözlerini kırpıştırarak bana baktı.
"Bu ne?"
"Bu; kanında ki uyuşturucu'yu atmana yardım edecek. Aslında her gün içmen lazım ama ben olmayacağıma göre ve sen de uyuşturucu kullanmaya devam edeceğine göre şimdilik seni biraz rahatlatır. Eğer içmezsen içine kadar yanında dururum. Ve sürekki gevezilik ederim."
İki elini havaya kaldırdı ve bardağı kavrayıp büyük bir yudum aldı. Bardağa çevirip kaşlarını çatmıştı.
"Tadı hiç de fena değil."
Zafer dolu bir şekilde gülümsedim.
"Artık gitsem iyi olur. Kendine dikkat et. Emin ol bir daha kimse sana bu iyiliği yapmaz."
Kibirli bir şekilde gülümsedi. Gözlerimi kısıp ona baktım. Her neyse Elisa çık bu evden! Salona doğru yürüdüm ve Okan bana kısa bir bakış atıp maç izlemeye devam etti. Kapıyı açıp çıkacakken Dolunay'ın sesini duydum.
"Teşekkür ederim. Elisa.."
Bir şey diyecek gibiydi ama ona bir şey demeden evden çıktım. Arabama doğru koştum. Telefonumu çıkarıp baktım. 10 cevapsız arama, Bahar! Beni diri diri toprağa gömecekti. Hemen Bahar'ı aradım çalar çalmaz açıldı.
"Neredesin sen!"
"Özür dilerim Bahar. Geliyorum."
"Çabuk olsan iyi edersin. Sana geç kalma demiştim!"
"Bahar bağırma! Geliyorum şu aptal partiye."
"Aptal bir parti değil. Her neyse çabuk ol."
"Tamam."
Telefonu suratına kapattım, evet böyle bir huyum vardı işte. Araba'nın kapısını açtım. Evin bir bölümü full pencereydi ve orada Dolunay'ı gördüm. Yüzünün solgunluğunu buradan görebiliyordum. Daha fazla bakmadan arabama bindim, arabayı çalıştırıp gaza köklendim. Bir çok kişinin arkamdan küfür ettiğini duyuyordum ama yapacak bir şeyim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Nefes
RomanceBU KİTAP +18 İÇERMEKTEDİR! Uyuşturucuya bağlı bir adam. Üniversite tıp öğrencisi olan bir kız. Hayatları kesişirse ne olur? Elisa, her gece o adamı rüyasında görür, artık gerçek ve rüyayı ayırt edemez. Bu rüyaların artık birer kurbanı haline gelir...