24. Bölüm ( Azrail )

6.5K 167 2
                                    

Berkay dolu olan gözlerimle bakarken o hâlâ baygındı. Yanına gidip elini elimin arasına aldım ve sıktım.

"Bir kaç saat sonra muhtemelen uyanır ama dinlenmesi gerek."

Bu kadına ayrı sinir oluyordum ama dediği doğruydu. Dolunay la birlikte içeri doğru yürüdük. Okan, kendi halinde takılıyordu.

"Bahar hâlâ orada ve gerçekten delireceğim."

Dolunay kollarımı sıktı ve ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Onu oradan kurtaracağız. Güven bana. Berkay ayağa kalktıktan sonra harekete geçeceğiz."

Başımı salladım. Meleğe de gerçeği söylememiştim. En azından Berkay ayağa kalktıktan sonra anlatabilirdik. Şu an panik atak geçireceğinden emindim. Dolunay'a sarıldım ve biraz olsun huzurlu olmaya çalıştım.

Aradan üç buçuk saat geçmiş ve Berkay gözlerini açmıştı. Koşa koşa yanına gidip beklentili gözlerle ona baktım. Gözleri beni bulmuş ve kilitli kalmıştı.

"Elisa."

Sesi boğuk çıkmış ve yutkunmuştu. En yakın arkadaşım bu haldeydi ve ben kendimi bok gibi hissediyordum. Dolunay'a göz göze geldiğimde anlayışla karşılaşmıştı beni.

"Nasıl hissediyorsun?"

Merakla bakıyordum. Ağzını açmıştı ama kaşlarını da çatmıştı.

"Ağrım var. Fazlasıyla."

Buket, yanımıza gelmişti ve anında ona döndüm.

"Ağrı kesici vermelisin."

"Daha yeni verdim. Biraz sonra etkisini gösterir."

Berkay'ın ellerini sıkı sıkı tutmuştum. Parlayan gözleri mutluluk saçıyordu, bu durumda bile.

"Dinlen tamam mı?"

Başını hafif hafif sallamıştı. Kalkıp Dolunay'ın yanına gitmiştim.

"Atakan'la ne konuştunuz?"

Bir soluk verdi ve dişlerini gıcırtattı.

"Beni istiyor. Cesedimi istiyor."

Dehşet dolu gözlerle ona bakarken yüreğime bir ağırlık çökmüştü. Koyu yeşil gözlerine bakarken nefesim tıkanmıştı. Soluk borumda bir şey oturmuştu sanki nefes alamıyordum.

"Sakin ol sevgilim. Bir yolunu bulacağız."

Ona sıkıca sarılmıştım. Hiç bırakmayacakmış gibi. Okan içeri geldiğinde o da sıkıntılıydı. Berkay'ın toparlanması beklemeliydik. Bugün burada kalmak zorundaydık. Okan, usulca yanıma gelmiş elime dokunmuştu. Elime bir şey sıkıştırdığını hissettim. Uzun ve yumuşak parçayı hissettiğimde bunun sigara olduğunu anladım. Okan yüzüme bakıp sırıttı. Bu çocuğu seviyordum. Dolunay, öylece bakarken bir şey çaktırmadık.

"Biraz hava almalıyım."

Gülümsedi ve ben de hızlıca dışarı çıktım. Okan da arkamdan gelmişti. Pencerelerden uzak bir yerde durmuştuk. Okan çakmağını uzatmış ve sigaramı yakmıştı. Derin bir nefes alırken ciğerlerime dolmuştu zehirli duman. Okan da bir tane yakmıştı.

"Okan, nereye kadar böyle devam edecek?"

Okan sigarasından derin bir nefes almıştı. Neredeyse yarısına falan gelmişti.

"En sonunda birisi ölecek. Bu durumdan kimse hoşnut değil ama Atakan'ın kini çok büyük ve ağabeyinden intikam almak istiyor. Ne şekil olursa olsun. Ölmesini istiyor."

Bir türlü aklım almıyordu. Neden bu düşmanlık?

"Atakan niye bu kadar hırslı?"

Okan sigarasını bitirmiş izmariti yere atıp ayağıyla basmıştı.

"Babası doldurmuş Elisa. Aslında kendince de haklı. Durumları anlatmıştı zaten sana."

Başımı hafifçe salladım. Aldatma durumu vardı ortada. Aklıma annem gelmişti ve onu ne zamandır görmüyordum. Sigaram az kalmışken kapı açılmıştı. Sigarayı attım. Dolunay'a bir de bu konu da tartışmak istemiyordum ama elbette sigara içmeme karışamazdı.

"Siz ikiniz ne konuşuyorsunuz böyle?"

Okan kıs kıs güldü.

"Yengemle benim aramda."

Bana göz kırpıp içeri girmişti. Kıkırdadım. Bu durumda bile güldürüyordu beni.

"Okanla anlaşıyorsunuz bakıyorum."

Gülümsedim.

"Dolunay, anneme gitmek istiyorum."

Derin derin bana bakarken bir hüzün dalgasının geçtiğini gördüm.

"Ben de seni götürmeyi planlıyordum."

Mutlulukla ona baktım ve dudaklarını öptüm. İçeri girmiş Berkay'ın yanına gitmiştim.

"Berkay, annemin yanına gideceğim. Çok geçe kalmadan döneriz. Zaten bugün burada kalmak zorundayız."

O kadar yorgundu ki, sadece gözlerini kırpıştırmıştı. Saçlarını okşadım ve Dolunay'a birlikte çıktık. Buketle göz göze gelmiştim. Allahım. Nefret ediyordum. Nefret dolu gözlerle bana bakıyordu.

"Bana Buket'le olan davanızı ne zaman söyleyecektin?"

Üzgün gözlerle bana baktı.

"Özür dilerim. Söylemem gerekirdi."

Bir soluk verip arabaya bindim. Tek kelime dahi etmedim. O da pek konuşmak istememişti zaten. Sessiz bir yolculuk geçiyordu adeta ama bu biraz da huzurluydu. Kafamı dinlemek istiyordum artık. Sürekli bir  macera yaşamak istemiyordum. Gözlerim hafif hafif kapanıyordu. Hava gayet sıcaktı. Hangi ayda olduğumuzu bile hatırlamıyorum o derece (!) Sıcaklık beni mayıştırmıştı. Tam gözlerim kapanmış uyuyacaktım ki Dolunay'ın hafifçe koluma dokunmasıyla uyandım.

"Annemin nerede yattığını da biliyorsun yani?"

"Su."

Ah ablam. Doğru. Yavaş hareketlerle arabadan indim. Uyuşmuştum iyice. Dolunay da yanıma gelmiş hastaneye girmiştik. Uzun koridorda hızlı adımlarla yürüyordum. İçimde oluşan kötü his kalbime bir kazık gibi saplanmıştı. Odaya girer girmez gördüğüm kişiyle şoka girdim.

"Senin burada ne işin var!"

Yüksek sesle konuşmamaya çalışmıştım. Ama yine de sesim biraz yüksek çıkmıştı. Dolunay da ateş saçan gözlerle bakıyordu.

"Annemi görmek istemiş olamaz mıyım?

Kinayeli bir sesle tıslamıştı adeta.

"Su, buradan hemen çık!"

Dolunay'ın sesi benden daha da yüksek çıkmıştı. Ablam parmağını annemin yüzünde gezdirirken nefesim kesildi.

"Elisa, kardeşim. Seninle bir antlaşma yapmak istiyorum."

Yine ne saçmalayacaktı?

"Annemizin ölmesini istemezsin değil mi?"

Gözlerim yuvalarından az kaldı çıkıyordu. Dolunay bir adım ilerlemişti ki koluna yapıştım.

"Ölmeni istiyorum Elisa. Ölmelisin. En azından dünyadan gereksiz bir insan eksilmiş olur."

Atakan, Dolunay'ın ölmesini Su ise benim ölmemi istiyordu. Allah aşkına! Dolunay'la oracıkta öyle kalmıştık. İkimiz de ne yapacağımızı bilmez bir halde kalmıştık. Bahar'ı kurtaramıyorduk. Şu an annem de azrailin pençesindeydi...

Siyah NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin