-46-

2.6K 180 43
                                    

Bulut'un kucağında sesimi çıkarmayıp yarını düşünerek on dakika gibi bir süreç geçirdim. Bu kadar çabuk o günle yüzleşeceğimi hiç tahmin etmemiştim. Çok yakındaydı ve ben hazırlıksız yakalanmıştım.

Düşüncelere dalıp boş gözlerle etrafa bakarken Bulut da konuşmayıp sadece koşmuştu ve hala garipsediğim şey; hiç yorulmamıştı da. Kurtadamdı ama hamile olan beni de o kadar süre kucağında koşmak da zordu hani.

Sonunda bir yere varmıştık. Bir eve. Sanırsam son beş dakikadır da arkamızda kimse bizi kovalamıyordu. Yağmur her ne yaptıysa.. işe yaramıştı.

Beni kucağından indirdiğinde elim direk karnıma gitti. Çok ağırdı. Yere bastığımda dengemi sağlamam biraz zamanımı almıştı. Ben uyurken o çok büyümüştü anlaşılan. Ve yarın gelişimini tamamlayacaktı. Ben bile kendimi taşıyamazken Bulut'sa buraya kadar koşmuştu kucağında.

Bulut önüme geçip kapıyı çaldı, kapı çalar çalmaz anında açıldı. Yaşlı bir adam kapının ardından gözüktü. Ben adama bakarken Bulut belimden tutup yürümeme yardım etti.

Kapıyı açan yaşlı adamı süzdüm. Giyinişi ve tipi bir acayipti. Eski zamandaki giyinişlere benziyordu. Belki acayip bir benzetme olacaktı ama antika vazolar gibiydi. O kimdi acaba? Bulut beni niye buraya getirmişti? Bulut'a da kısa bir bakış attım ama Bulut bana bakmadı bile. Yağmur'u mu düşünüyordu? Eğer Yağmur'a bir şey olursa benden nefret eder miydi? Neden iki kardeş bir olmuş beni kurtarmaya çalışıyorlardı? Onlara fena halde borçlanıyordum. Asla ödeyemeyeceğim bir şekilde hemde. Hele de Yağmur'a bir şey olursa ben bu suçluluk duygusunu üzerimden atabileceğimi hiç sanmıyordum. Umarım onlardan kurtulmayı başarmıştır. Umarım..

Bulut'un beni belimden hafifçe iteklemesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Bulut bir an bile bana bakmadan sadece belimden tutup beni yürütüyordu. Yüzü çok duygusuzdu ve ne düşündüğünü asla anlayamıyordum şu anda.

Uzun koridorları geçip bir odada son buldu yürüyüşümüz. Odanın köşesinde bir yatak vardı ve orta kısmında genişçe bir masa, etrafındaysa birkaç eski ve tahtadan yapılma sandalye duruyordu. Ev de en az adam kadar eskiydi.

Bulut beni yatağa kadar yürütüp uzanmama yardım etti. Bunu yaparken sonunda göz göze gelmiştik ama onun duygusuz bakışları bana bakınca dahi herhangi bir duygu belirtisine uğramamıştı.

Adam ve Bulut ise masanın etrafındaki eski sandalyelere oturdular. Tamam şimdi bana neden burada olduğumu anlatsalar iyi olurdu.

"Hybrid puella, (latincede: melez kız) bebeğin yakında doğması gerektiğini biliyorsun."

Heyebard pualla.. yok yok hiyabad mıydı? Ne dedi ya o?

"E..evet, biliyorum."

"Şaşırmış olmalısın hybrid puella.. buraya neden geldiğini merak ediyorsun.. anlıyorum seni. Merak etme her şeyi açıklayacağım."

"Ah.. evet.. bunu yapsanız güzel olur.."

Gergin hissediyordum kendimi. Adam gerçekten çok acayipti. Konuşma tarzı ve şivesi bir garipti.

"Sana birisinin seni aradığında bahsetmişlerdir hybrid.. (latincede: melez) o kişi benim. Merak etme.. amacım kötü değil, kardeşimin aksine.."

"Ne demek bu?"

"Geminae meum (latincede: ikizim) ve ben, ikimizin aynı anda senden haberi oldu. Ama amaçlarımız farklıydı."

Allah aşkına türkçe konuş be adam!

"Onu orda durdurmaya çalıştım fakat işe yaramadı. Bende seni ondan önce bulmaya karar vermiştim."

MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin