Lotte parka geldiğimizde, Yu-Mi bana akvaryumu mutlaka görmem gerektiğini söyledi. Dünyanın en büyük kapalı eğlence parkının akvaryumunun da çok büyük olacağını tahmin ettiğimden, ben de merak etmiştim.
Görevliler akvaryumun geçici olarak kapalı olduğunu, birkaç aydır süren bakım çalışmaları yapıldığını söylediklerinde Yu-Mi'nin suratı asıldı.
Bende göremeyeceğim için biraz sıkılmıştım ama Su Parkını önerdiklerinde denemeye karar verdim. İçeri girerken kolumuza saat benzeri bir şey taktılar. Yu-Mi bu alete 300.000 Won'luk kredi yükletmişti, üzerindeki rakamlar kalan miktarı gösteriyordu. Kore'lilerin teknolojilerini seviyordum, pratik ve kullanışlı oluyordu.
Ajanlar bizim su parkına gireceğimizi öğrenince biraz sorun çıkardılar. Çünkü su parkında herkes mayo ve bikini ile dolaşırken çok göze batacaklarını düşünüyorlardı.
Yu-Mi bana mayo almış kendisi de bir bikini seçmişti. Ajanlara isterseniz size de alayım diye teklif ettiyse de adamlar ciddiyetlerini bozmadan reddettiler.
Do Hyun bana güvendiğini adamlarına da söylemiş olmalı ki benim Yu-Mi'yi koruyacağıma inanıyorlardı. Uzakta durup, acil durumda yardıma koşacak bir mesafeden bizi izleyeceklerini söylediler.
Yu-Mi bikinisi giydiğinde şeytana uymamak için bakmamaya çalıştım ama ajanların bile kaçamak bakışlarını gördüğümde bu güzelliğin saklanamayacağını anladım.
Su parkında eğlenceli vakit geçirmek için gelen birçok Kore'linin arasında, kendimi farklı hissediyordum. Fakat Yu-Mi bana diğerleri gibi bakmıyordu, bu da benim yabancı bir ülkede olduğumu unutmamı sağlıyordu.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan su parkında eğlenmiştik, bütün sorunları unutmuş, sadece içimizden geldiği gibi davranmıştık.
Yu-Mi çocuklar gibi neşeliydi, birlikte geçirdiğimiz zamanın bitmesini istemiyorduk ama sonuçta bugünün sonunda, babasının icadı yüzünden hedef olmaya devam edeceğini biliyordum.
Olaysız geçen gün aniden bir çığlıkla bölündü, havuzlardan birinde biri boğulmuştu. Meraklı kalabalık havuzun etrafında birikmiş, endişeyle cankurtaranların görevlerini yapmadıkları üzerine tartışıyorlardı.
Havuzlardaki kalabalığı düşününce, cankurtaranların yeterli olamayacağını anlamıştım. Tam dönüp Yu-Mi'ye endişelenmemesini söyleyecektim ki yanımda olmadığını fark ettim. Etrafıma göz attığımda, ajanlarında aynı şaşkınlıkla çevreyi kolaçan ettiğini gördüm.
Hızla ajanların yanına gittim. "Yu-Mi nerede, gören var mı?"
"Hayır Mert Ssi, dikkatimiz dağıldığı sırada kaybolmuş olmalı."
"Belki de kaçırıldı" dediğimde hepimiz aynı korkunç ihtimali kabullenmiştik. Etrafa dağılıp Yu-Mi'yi aramaya başladık, bu kalabalıkta bulma ihtimalimiz azdı. Bu yüzden sakin bir köşe bulup duru görü yeteneğimi kullanmaya karar verdim.
Ajanlara fark ettirmeden sauna kısmına geçip boş bir odaya daldım. Konsantre olup Yu-Mi'yi düşünmeye başladım, son gördüğüm yerde havuzun kenarında kalabalığın içindeydik.
Düşüncelerimi yoğunlaştırıp çevreyi taramaya başladım. Kalabalığın içinde Yu-Mi'yi gördüm, arkamda dururken biri ağzını kapatıp kendine çekiyordu.
Yu-Mi kendinden geçmiş, koluna giren iki kişi tarafından sürükleniyordu. Dışarıdan görenler güneş çarptığını düşünmüş olmalıydılar. Bir arabaya bindirildiğini görmüştüm ama arabanın plakasını söktüklerinden plakayı alamamıştım.
Mavi bir sedan arabayı Seul'de bulmak zor olacaktı. Bu bilgileri biran önce ajanlara vermeliydim tabi nasıl elde ettiğimi anlatamazdım.
"Bir görgü tanığı buldum, bana bir kızın iki kişi tarafından sürüklenerek mavi bir sedana bindirildiğini söyledi" dediğimde, ajanlar merkezle irtibat kurup trafik kameralarının kayıtlarından aracın bulunması için işlem başlattılar.
Ben de boş duramazdım, Do Hyun'u arayıp bilgi verdim ve Yu-Mi'yi koruyamadığım için üzgün olduğumu söyledim.
"Mert Ssi kendinizi suçlamayın, ajanlarım da dikkatsiz davranmışlar. Düşmanlar dikkatinizi dağıtmak için birini öldürmüş bile olabilirler."
Do Hyun beni teselli ederken, ben Lee Kang Ho'ya kızını kaybettiğimi nasıl açıklayacağımı düşünüyordum. Benden kızını korumamı istemişti ve ben kendime çok güvenip onu kaybetmiştim.
Ajanlardan biri yanıma geldiğinde Do Hyun'dan özür dileyip telefonu kapattım ve ajanı dinlemeye başladım. "Aracı bulduk efendim, Seul'un dışında metruk bir yerde terk edilmiş."
Aldığım haber hiç de iç açıcı değildi, arabayı terk ettiklerine göre Yu-Mi'yi nasıl bulacaktık. Tenzin yanımda olsaydı, belki bana aklıma başıma getirecek bir şeyler söylerdi.
Tenzin'i aramaya karar verdim, sadık dostumun tavsiyelerine ihtiyacım vardı.
"Tenzin, selam dostum."
"Merhaba Mert, uzun zaman oldu. Sağlığın iyi mi?"
"Evet dostum, kusura bakmazsan acil bir durum var. Yu-Mi kaçırıldı ve ben ne yapacağımı bilemiyorum."
"Anlıyorum, yeteneklerini kullanmanı önerirdim ama sen çoktan yapmışsındır."
"Doğrusunu istersen sağlıklı düşünemiyorum, Yu-Mi'ye ne kadar çok değer verdiğimi kaybettiğim zaman anladım."
Tenzin bir süre düşünüyormuş gibi konuşmadı. Dostumun bir çıkar yol bulacağını umuyordum, aksi halde Hacı Anne'ye danışacak ve beceriksizliği itiraf etmek zorunda kalacaktım. Yaşlı kadını hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordum.
"Mert bir yolu var, fakat sana tavsiye etsem mi bilemiyorum."
"Ne olursa olsun denemem lazım, hadi anlat lütfen."
Tenzin tereddüt ediyordu ama ben her şeyi yapabilecek durumdaydım.
"Cinlerle işbirliği yapman gerekiyor, onlar dünyayı saniyeler içinde dolaşabilecek hıza sahipler. Fakat onlarla anlaşma yapmak senin için zor olacaktır."
Cinleri önerdiğine inanamıyordum, ilk defa astral seyahate çıkacağım zaman, beni onlara karşı uyaran dostum şimdi işbirliği yapmamı istiyordu.
"Anladım dostum, teşekkür ederim. Tavsiyeni dikkate alacağım."
Telefonu kapattıktan sonra düşünmeye başladım, Tenzin'in tavsiyesini uygularsam sonuçlarına katlanabilecek miydim? Ne olursa olsun Yu-Mi'yi kurtarmak zorundaydım ve onun için cehenneme bile girerdim.
-DEVAM EDECEK-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Göz (SY)
FantasíaMert'in Türkiye'den Tibet'e giderek kendisini Nirvana yolunda geliştirme çabaları, Yu-Mi'nin işe karışmasıyla Kore'de son buldu. Yu-Mi ile tanıştıktan sonra geliştirdiği güçlerle Kore'ye giden Mert, kızın babasının icat ettiği cihazı korumakla görev...