Özet: Mert kâbusundan uyandığında babasının nefes almadığını görür. Ambulans çağırıp babasını hastaneye kaldırır. Hastanede uykuya dalan Mert, Kâbuslar Kraliçesi ile görüşür. Astral seyahati ve rüyalara girmeyi bırakması karşılığında babasının kurtulacağını söyler. Babası uyandıktan sonra Cemile gelir. Teykel'in ve Kâbuslar Kraliçesinin meclise saldırdığını söyler ve yardım ister. Mert her iki düşmana söz verdiği için yardımcı olamayacağını söyler.
*** Yeni Bölüm ***
Cemile'nin böyle hayal kırıklığı içinde ayrılışı içimi parçalıyordu. Teykel'in neden böyle bir anlaşma istediğini anlamıştım. Yu-Mi'nin halasını korumayı bırakması karşılığında, ona karşı savaşmayacağıma dair söz almıştı benden.
İntikam hırsım yüzünden, dikkatlice düşünmeden anlaşmayı yapmıştım. Do Hyun'un söylediği gibi şeytanla anlaşmıştım. Kâbuslar Kraliçesinin babamı kullanarak, beni tehdit edip devre dışı bırakması büyük planın parçasıydı.
Aptalca kanmıştım bu yaratıklara. Şimdi elim kolum bağlı bir şekilde dostlarıma yardım edemeden kalakalmıştım. Hacı Anne'nin beni azarlamasını istiyordum. Yaptığım aptallığı yüzüme vurmasını ve bir daha böyle bir saçmalık yapmamam için uyarmasını bekliyordum.
Fakat benimle uğraşamayacak kadar yoğun olmalıydı. Saldırı anında meclis alanı kapatılıyordu. Cemile sırf bana ulaşmak için dışarıda kalmayı göze almıştı. Şimdi savunmasız bir şekilde, meclis alanına giremeden düşmanla yüz yüze gelecekti.
Babamı tekrar ölüme terk edemezdim. Kraliçenin ve Teykel'in planlarını bozmam gerekliydi ama nasıl? Tenzin'den başka danışacak kimsem yoktu. Annem gelene kadar bekleyip, sonrasında Tibet'e geçmeyi planladım.
Annem geldiğinde mutluluğu yüzünden okunuyordu.
"Oğlum baban uyandı değil mi? Sorunu neymiş?"
Ne diyebilirdim ki? Benim yüzünden uyanamıyormuş demem gerekirdi. "Önemli olan uyanması değil mi anne? Hadi içeri gir babam bekliyor, benim bir süre dışarı çıkmam lazım."
Annem bana sarılarak bir süre kaldı. Fısıltıyla şükrettiğini duyabiliyordum. Beni bırakıp babamın yanına gitmek için odanın kapısını açarken, ben de tuvalete doğru yöneldim. Kalabalığın içinde kaybolmayı istemiyordum. Kapıyı kilitlemeden bir kabine girdim. Tibet'teki tapınağı düşünerek bir adım attım.
Avluya geldiğimde, yeni birkaç öğrenci dışında aniden belirmeme şaşıran olmamıştı. Eski arkadaşlarımdan bir kaçı beni karşılayıp sohbet etmeye başladılar. Konuşmaya devam ederken gözüm Tenzin'i arıyordu.
"Üstada mı bakıyorsun?" diye sordu bir öğrenci. Tenzin yeni üstat olduğu için ünvanına henüz alışamamıştım. "Evet, kendisi nerede?"
Odasında olduğunu söyleyip, beni oraya götürdüler. Tenzin düşüncelere dalmış bir şekilde gözleri kapalı oturuyordu. Öğrenciler seslenecekken onları durdurdum. Zihnimden ona ulaşmaya çalıştım.
"Selam dostum."
"Selam Mert."
Gözlerini açtığında beni gördüğüne sevindiği belliydi. "Seni buraya getiren şey nedir?"
Direk konuya girmesi durumumu anladığı içindi. "İki tane şeytani varlıkla anlaşma yapmak zorunda kaldım. Bu yüzden onlarla savaşan dostlarıma yardım edemiyorum."
Tenzin ondan ne beklediğimi anlamıştı. Fikir verebilmek için önce düşünmesi gerekiyordu. "Bu sözü tutmazsan ne olur?"
"Ailem zarar görür ve Do Hyun'un ölümü boşuna olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Göz (SY)
FantasiMert'in Türkiye'den Tibet'e giderek kendisini Nirvana yolunda geliştirme çabaları, Yu-Mi'nin işe karışmasıyla Kore'de son buldu. Yu-Mi ile tanıştıktan sonra geliştirdiği güçlerle Kore'ye giden Mert, kızın babasının icat ettiği cihazı korumakla görev...