Aynadaki yazıyı düşündükçe sinirim bozuluyordu. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, bir çıkış yolu bulamıyordum. Üzerimi giyinip Do Hyun'u aradım, ajandan iyi bir haber alacağımı umuyordum.
"Do Hyun Ssi, benim için iyi haberleriniz var mı?"
"Evet" dediğinde umutlanmıştım. "Başbakan, yarın görüşmek için bize zaman ayıracakmış. Kararınızı gözden geçirdiniz mi? Güçlerinizi göstermekten başka ikna yolu bulabildiniz mi?"
Aslında kararım üzerine düşünmemiştim ama değiştirmek için bir sebep göremiyordum. Güçlerimi saklamam gerekse de, bir başbakanı ikna etmem için gereken gösteriyi yapacaktım.
"Hayır, gerekte yok zaten. Siz randevuyu sağladınız, gerisini bana bırakın lütfen."
Cihazın ve Kang Ho'nun ailesinin korunması için gerekli olan her şeyi yapmaya hazırdım. Yarın için hazır olmalıydım, eğer başarısız olursam Yu-Mi her zamankinden daha çok tehlike altında olacaktı.
Uzun zamandır Tenzin ile görüşmediğimi hatırladım. Telefon etmek yerine astral seyahatle yanına gitmenin daha eğlenceli olacağını düşündüm.
Ruhum bedenimden uzaklaştığında, her zamanki özgürlüğü tattım ve mutlulukla Tenzin'in yanına gittim.
Dostum uyuyordu ama ben yanına gider gitmez o da astral çıkış yaptı. İki dost birbirimize sarıldık.
"Merhaba Mert, beni unuttuğu düşünmeye başlamıştım."
Dostum sitem etmekte haklıydı, "seni ihmal ettim, özür dilerim. Başımdan geçenleri bilsen beni affederdin" dedikten sonra, son konuşmamızdan beri olan tüm olayları aktardım.
"Seni cinlere yönlendirmekle asıl yanlışı ben yapmışım. Sana düşman olan cinle nasıl baş etmeyi düşünüyorsun?" diye sordu.
"Allah dostlarından oluşan bir grubun desteğiyle başa çıkabileceğim. Fakat o cin de başka güçlerle işbirliği yapıyor."
Tenzin üstadın ölümünden sonra tapınağın yeni üstadı olmuştu. Öğrencilerini eğitmediği zamanlarda kendini geliştiriyormuş.
Onun tarafında her şeyin yolunda olması, bir nebze de olsa beni sevindirmişti. Yu-Mi'ye çok odaklandığım için dostumu ihmal etmiştim. Bir daha yapmamaya söz vererek dostumla vedalaştım. Bedenime geri dönüp huzurlu bir uyku çektim.
Sabah olduğunda ilk işim hastaneye gitmek oldu. Yu-Mi'nin babasının yanında kaldığından emindim. Ajanlara selam verip içeri girdim.
Kang Ho'nun yatağı boştu ama Yu-Mi odada olduğuna göre uzakta olamazdı. Sifon sesinden tuvaletten çıkmak üzere olduğunu anladım.
Yu-Mi beni görünce yorgun bir şekilde gülümsedi. Kalkıp bana sarıldığında, babası yatağına dönmek için banyodan çıkmıştı. Beni görünce ifadesizce selam verdi, bende Yu-Mi'ye daha sıkı sarılarak başımla selam verdim.
Yu-Mi benden ayrılıp arkasını dönünce, babasının kınayan bakışları ile karşılaşıp başını önüne eğdi.
"Daha iyi olmanıza memnun oldum efendim" dedim.
Kang Ho "teşekkür ederim. İyileşmemdeki katkınızı unutmayacağım" diyerek karşılık verdi.
Yu-Mi heyecanla, "babamı akşama taburcu edeceklermiş, yapılan tetkikler sonucunda kalıcı bir hasar olmadığı tespit edilmiş" dedi.
"Bu çok güzel bir haber" diyip bu fırsattan istifade kıza bir daha sarıldım. Yu-Mi önce çekinse de bana karşılık verdi.
Kang Ho'nun boğazını temizleme sesiyle ayrıldık, ikimizde koltuğa oturduk. Yu-Mi açık pembe bir bluz ve bir koyu tonda etek giymişti. Eteğin kadınlara pantolondan daha çok yakıştığını düşünüyordum. Gerçi Yu-Mi çuval giyse yakışırdı, onun güzelliği doğallığından geliyordu.
Ben bu düşüncelerle gereğinden fazla göz gezdirince adam huylandı.
"Mert Ssi bu aralar neler yapıyorsunuz? Şaşırtıcı iyileştirme seansından sonra sizi daha fazla merak eder oldum. Keşişlerin böyle becerileri olduğunu bilmiyordum."
Adamın, dikkatimi kızından uzaklaştırmak için konuştuğunu bildiğim halde, oyununa dâhil oldum.
"Tüm keşişlerde olmasa da, bazılarımızda bu gibi yetenekler gelişebiliyor."
"Gizlice bir yerlere girebilme becerisi de tapınaklarda öğretiliyor mu merak ettim" dediğinde ilk aklıma gelen laboratuvara izinsiz girişimimin farkına vardığı olmuştu.
Ben soğukkanlılıkla cevap vermeye hazırlanırken, Yu-Mi endişeyle bana bakıyordu.
"Bu sorunun ardında bir ima seziyorum, daha açık konuşur musunuz?"
"İma ne demek, kurtarıcıma bir şey ima etmem mümkün mü? Fakat böyle becerileri tekrar kullanmamak gerekir diye düşünüyorum."
Kesin, aba altından sopa göstermek diye buna diyorlardı. Atalarımın sözlerinin ne kadar isabetli oluşuna saygı göstererek cevapladım.
"Size sonuna kadar katılıyorum, insanın böyle becerilerinin olması her zaman kullanmasını gerektirmiyor. Sadece özel durumlarda olabilir; mesela bazı şeylerin olması gerektiği gibi çalışmaması durumunda, merakını gidermek için."
Bu sefer şaşırma sırası ondaydı, "olması gerektiği gibi çalışmayan bir şey mi biliyorsunuz?"
Adamın kendini toparlayıp aynı soğukkanlılıkla cevap vermesi, rakibimin hiç de kolay pes etmeyen biri olduğunu ortaya seriyordu.
"Herkesin peşinde olduğu bir şeyin aslında işe yaramaması veya farklı bir işe yaraması hayli ilginç olurdu."
Adam kıpkırmızı olduğunda, Yu-Mi'nin bizi tenis maçı seyreder gibi bir bana bir babasına baktığını fark ettim.
"Sanırım bu konuya daha uygun bir zamanda devam etmeliyiz" diyerek müsaade istedim. Kang Ho'yu selamlayıp odadan çıkarken, ardımdan gelen kızın ayak seslerini duydum.
"Mert içeride neler oldu?"
Yu-Mi'nin endişeli haline bakıp teselli etmek istedim. "Önemli bir şey yok, sadece baban beni test ediyordu. Sanırım testi geçtim" diyerek bir kez daha sarıldım. Bu sefer ajanların bakışlarını umursamadan saçlarını, ardından alnını öptüm.
"Baban iyileşip işinin başına dönünce, biraz baş başa vakit geçirmek istiyorum. Seni özledim."
Yu-Mi mutlulukla gülümsedi, "bende seni özledim. Seni o kadar çok seviyorum ki senin için ölebilirim" dediğinde, görünmeyen parmağın aynaya yazdığı yazıyı hatırladım. Aynada "Kız senin için ölecek!" yazıyordu.
"Sakın bunu bir daha söyleme!"
Ani çıkışımdan ürkmüş ve geri kaçmıştı. Ajanlar bile dikkatle bana bakıyorlardı.
"Seni kaybetmek istemiyorum, benim için bile olsa kendini tehlikeye atma sakın. Senin yaşaman için her şeyi yaparım" dedikten sonra, gözleri dolan kıza sarılıp kulağına fısıldadım.
"Seni seviyorum aşkım."
-DEVAM EDECEK-
Yayımlanma tarihi: 07.05.2015
Y.N: Bölümü beğendiyseniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
İlave not: Kullanmayı düşündüğüm bir espri vardı ama hikâyenin ciddiyetine sığmaz diye yazmadım. Kullansaydım şöyle bir şey olacaktı.
Mert kızın gözlerine bakıp, "seni seviyorum, sen benim için GOOGLE gibisin. Aradığım her şeyi sende buluyorum" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Göz (SY)
FantasyMert'in Türkiye'den Tibet'e giderek kendisini Nirvana yolunda geliştirme çabaları, Yu-Mi'nin işe karışmasıyla Kore'de son buldu. Yu-Mi ile tanıştıktan sonra geliştirdiği güçlerle Kore'ye giden Mert, kızın babasının icat ettiği cihazı korumakla görev...