Bu kısa bölüm için kusura bakmayın lütfen. Diğer bölüm ile telafi etmeye çalışacağım.
Türkçe söylenen sözü duyunca, gösterdiğim tepkiyi gördü ve sanırım açıklama ihtiyacı hissetti. Bu sefer de İngilizce konuşmasını yadırgamıştım.
"Uyurken rüyamda bir kadın gördüm. Yaşlı kadın benimle, bilmediğim bir dilde konuşuyordu. Söylediği sözleri anladığımda şaşırmıştım. Şimdi rüyada konuştuğum için garip gelmiyor ama o zaman söylediği her şeyi kalbimle anlamış gibiydim" dedi.
Rüyasında gördüğü kadının Hacı Anne olduğuna emindim. Anlatması için devam işareti verdim.
"Bana söylediği şeylerin hepsini hatırlıyorum. Bu garip, çünkü genelde rüyalarımı hatırlamam. Beni kurtarmak için birinin geleceğini ve ona güvenmemi söyledi. İşin ilginç yanı, kaçırılmamdan hemen önce bir çocukla karşılaşmıştım. O da bana, senin geleceğini ve beni kurtaracağını söylemişti."
Gözleri bana minnetle bakarken, utandım yüzüm kızardı. Bana olan güvenini boşa çıkarmadığım için Hacı Anne'nin mutlu olacağını düşündüm. Çocuğun kim olduğunu merak ediyordum ama sormanın zamanı değildi.
"Seni gördüğümde önce korktum ama görünüşün değişince bana rüyamda söylenen şeyleri hatırladım. Beni kurtardıktan sonra uyuduğumda, yeniden rüya gördüm. Bu sefer yaşlı kadın senin kim olduğunu anlattı. Türk olduğundan bahsedince, Türkçe teşekkür etmek istediğimi söyledim, o da bana öğretti."
Şimdi her şey anlaşılmıştı. Bana olan minnettarlığını göstermek için Türkçe teşekkür etmişti. Dünyevi isteklerimden kurtulmak için yaptığım meditasyon ve arınma çalışmalarından sonra, kadınlara karşı arzu hissetmiyordum. Karşımdaki bu güzel kız, benim için sadece yardıma ihtiyacı olan biriydi. Kızın gözlerine baktığımda aynı şekilde düşünmediğini anlayabiliyordum. Konuyu değiştirmek istedim.
"Neden seni kaçırdılar ve öldürmek istiyorlardı?" diye sordum.
"Beni öldürmek istediklerini nereden biliyorsun?" diye şaşkınlıkla sordu.
"Aralarında konuşurken duymuştum" diye geçiştirdim. "Lütfen anlatmaya devam et."
"En başından anlatsam iyi olur" dedi ve uzun bir konuşmaya başlamak için derin nefes aldı. "Adım Lee Yu Mi, babam ünlü elektronik firması FutSoft'un sahibi Lee Kang Ho'dir. Yakın zamanda geliştirdiği bir cihaz için patent aldı. Bir sürü elektronik firmasının ele geçirmek için birbirlerini yok edebilecekleri kadar önemli bir cihazmış. Gizli servis, Mavi Saray'dan aldıkları emirle babamı ve şirketi korumaya başladılar. Özellikle yabancı ülkelerden gelen sanayi casusları, cihazın prototipini çalmak için her şeyi deniyorlardı."
Konuşmanın gidişatından olayı az çok anlamıştım. Babasına ulaşamayınca kızını koz olarak kullanmak istemişlerdi. Babasına bir hafta süre verip, sonrasında prototipi vermezse kızı bir hafta içinde öldüreceklerini söylemiş olmalılardı.
"Peki o zaman, babanı arayıp ona iyi olduğunu söyleyelim, böylece şantajcılara boyun eğmek zorunda kalmaz" dedim.
Bana minnetle bakan çekik gözler, içimde bir şeyler kıpırdamasına yol açtı. Bunca meditasyonun boşa gitmesini istemediğimden kafamı çevirdim. Elimi tutup "kalkmama yardım eder misin?" dediğinde isteğini yerine getirmememin kabalık olacağını düşünüp, yardım ettim.
"Çok açım ama önce babamla konuşmak istiyorum lütfen" dedi.
Önden giderek tapınaktaki tek telefonun yerini gösterdim. Babası ile konuşurken kulak misafiri olmamak için, yemek hazırlamak amacıyla mutfağa yöneldim. Rahipler çok çeşitli gıdalar tüketmiyordu. Ağırlıklı olarak meyve sebzeden oluşan bir tabak ve yanına süt hazırladım. Telefonunun bittiğini umarak tepsiyi odaya götürüp beklemeye başladım.
Tahmin ettiğim gibi telefondan sonra odaya geri dönmüştü. Bana anlatmak istediği şeyler olduğunu anlayıp, konuşması için bekledim.
"Henüz adını bilmiyorum ama kurtarıcım olarak sana tekrar teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca babam da teşekkür etti. En kısa zamanda gizli servisten birileri gelip beni alacaklarmış" derken gözleri gitmemek için yalvarıyordu.
Bende gitmesini istemiyordum ama burada yaşaması mümkün değildi. Misafir olarak bile, bir kadının tapınakta kalması uygun olmazdı. Aklıma Türkiye'ye dönmek geldi. Üstadın ölümü ile birlikte burada kalmak için bir sebebim kalmamıştı.
Aklımdakileri okumuş gibi "benimle gelmek ister misin?" diye çekinerek sordu.
O güzel gözlere bakmak, fikrimi değiştirmemi sağlamıştı bile "neden olmasın" dedim. "Tapınaktan ayrılmayı düşünüyordum zaten."
Gözlerindeki sevinci görmemek mümkün değildi.
"Bekle bizi Kore, biz geliyoruz."
-DEVAM EDECEK-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Göz (SY)
FantasiaMert'in Türkiye'den Tibet'e giderek kendisini Nirvana yolunda geliştirme çabaları, Yu-Mi'nin işe karışmasıyla Kore'de son buldu. Yu-Mi ile tanıştıktan sonra geliştirdiği güçlerle Kore'ye giden Mert, kızın babasının icat ettiği cihazı korumakla görev...