[1]

921 67 62
                                    

Bismillahirrahmanirrahim, başlıyoruz.

Her zamanki gibi yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum, sizden haber aldıkça yazma şevkim geliyor zaten :) Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete... Umarım beğenirsiniz, öpüldünüz.

-Elif



Sağanak yağan yağmurdan korunmaya çalışıp kapüşonumu iyice başıma çektim ve gözlerimi yerden ayırmadan yürümeye devam ettim. Depo buralarda bir yerde olmalıydı. 

İn cinin top oynadığı, insanların bir daha asla bakmayacağı eşyalarını bıraktıkları depoların önünden geçerken saymaya devam ediyordum. 14.depo olmalıydı. En sonunda önünde durup kapşonumu indirdim ve etrafa baktım. Saat sabahın ikisiyken ortalıkta kimsenin olmaması normaldi, herhangi biri varsa da hayırlı bir iş için burada olmazdı zaten. Deponun sürgüsünü eğilip geçebileceğim kadar kaldırdım ve içeri girdim. Hızla arkamdan kapatıp başımı kaldırdığımda Fahri Başkan'ı ve karşısında oldukça sinirli bir şekilde duran bir adamı gördüm.

''Başkanım, merhaba.'' dedim kafamla ona selam verip. 

''Hoşgeldin kızım.'' dedi sigarasından derin bir nefes çektikten sonra. Yanındaki adama dönünce, bana bakmak yerine çenesini kasıp duvara bakarken buldum onu. Bana kendisini tanıtmasına gerek yoktu, gerçi kimseye yoktu. Görür görmez kim olduğunu anlamıştım. Anlamadığım kısım, benim neden burada olduğumdu.

''Otur.'' dedi Fahri Başkan kafasıyla kenarda duran ve çok pis görünen sandalyeyi işaret edip. Bir şey söylemeden gösterdiği yere oturunca, o da konuşmadan sigarasını içmeye devam etti. Konunun ne olduğunu merak etsem de, konuşmaya cesaret edemediğimden onu bekledim.

Fahri Başkan sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi ve paltosunun iç cebinden bir şey çıkartıp ortada duran masaya fırlattı. Uzanıp attığı şeylere bakınca şaşkınlıkla kaşlarımın kalkmasına engel olamadım.

''Başkanım-''

''Esra'nın söylediklerini unut. Acil bir durum bu. Şimdiki görevini başkasına vereceğiz. Bu gece buradan Karaca Kurtuluş olarak çıkacaksın, Azer Kurtuluş'la beraber.'' dedi ve oturan adama döndü.

''Ben anlamıyorum-'' demem kalmadan adam kendini yaslandığı duvardan ittirip konuştu.

''Ben de anlamıyorum başkanım. Size saygım sonsuz, karşınızda boynum kıldan ince. Ama bu kadar tecrübesiz birinin, bu kadar büyük bir gizli operasyonda bulunması doğru değil.'' 

Odada sanki ben yokmuşum gibi rahatça konuşması beni sinirlendirirken Fahri Başkan ona doğru kükredi.

''Sen demedin mi, işler kötüye gidiyor, kontrolü sağlayamıyorum. Yanıma biri lazım demedin mi?'' dedi o da bağırarak. 'Azer Kurtuluş' eliyle alnını sıvazlayıp kanatırcasına dudaklarını ısırdı.

''Yanıma tecrübeli bir asker lazım dedim. Daha yeni mezun bir çocuk-''

''Vereceğim kararları sana danışmıyorum! Kendine gel asker!'' dedi Fahri Başkan bağırarak. Sesinden yayılan otoriteyle ben bile yerimde dikleşirken adama doğru bir adım attı.

''Bilmediği yerleri öğretirsin. Sana akademinin en zekisini getirdim. Senin kas gücüne değil, kafasını kullanan birine ihtiyacın var. Durup dururken Orta Doğu'nun en büyük çetelerinden birine de bu kızı sokamayacağımıza göre... Hayırlı uğurlu olsun evliliğiniz. Allah bir yastıkta kocatsın.'' dedi sonra doğru alayla gülerek.

Ardından kolunu kaldırıp saatine baktı ve iç çekti.

''Bilmesi gereken her şeyi anlatacaksın, hiçbir detayı atlamadan. Bu işi batırırsanız...'' Cümlesine devam etmesine gerek yoktu ki Azer kafasını salladı. 

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin