[8]

556 60 28
                                    

Patlayan silahla kimin vurulduğunu anlayamasam da, buna bakmak yerine silahımı kaldırdım ve adama ateşledim. Kendimizi arabanın arkasına atacak kadar zaman geçmeden, saniyeler içinde silahlar ateşlendi ve Ivan ve adamları yerde yatıyordu artık. Nefes nefese kafamı kaldırıp bizimkilere bakınca, Azer'in hızla bana doğru geldiğini gördüm.

''Hassiktir!''

Aslan'ın bağırmasıyla ona bakınca, Fikret'in onun yürümesine yardım ettiğini ve bacağından vurulduğunu gördüm.

''Aslan'ı hemen götürmemiz-''

''Karaca!''

Azer'in sözümü kesip bana bağırmasıyla kaşlarımı çatıp ona baktım. Sırtımı arabaya sabitleyip geriye çekildi ve karnıma bastırdı. O sırada kafamı eğdiğimde neden bağırdığını anladım. Ben de vurulmuştum.

Anın şokuyla hiçbir şey hissetmemiştim, çünkü bir görevdeydim. Ama Azer'in karnıma baskı yapan elleri kan içinde kalmıştı. Farkındalığımın geri gelmesiyle tüm vücuduma bir acı dalgasının yayılması bir oldu.

''Kurşun çıkmış mı?'' diyebildim sadece Azer'e. Azer gözlerinde beklemediğim bir panikle eğilip ellerini arkama götürdü. Bana geri baktığında kafasını iki yana salladı.

''Hayır. Hala içeride.''

''Hassiktir.'' dedim bağırarak. Bu işleri çok daha zorlaştırırdı. Kurşunu bir şekilde birinin çıkartması gerekecekti ve eğer hayati bir yere gelmişse bu benim için son anlamına gelebilirdi.

Aslan ve Fikret'in bizden uzakta olduğuna güvenerek Azer kulağıma fısıldadı.

''Karaca, hastaneye gitmek zorundayız.''

Hızla kafamı iki yana salladım.

''Hastane falan yok. Kimliğimin açığa çıkmasına izin veremeyiz Azer!'' dedim kalan gücümle kolumdan kavrayıp. Azer gözleri öfkeyle yanarken bana baktı.

''Sadece ikimiz olacağız, Aslan'ları eve yollarım. Durumu kritik değil zaten.''

''Bu riski alamayız!'' diye bağırmamla Azer öfkeyle karnıma daha çok bastırdı.

''Karaca, seni bu halde eve götürürsek, kurşunu da çıkartamazsak-''

''Benim görevim var. Yolumdan falan da dönmeyeceğim. Hastaneye gidersek neleri riske atacağımızın farkında mısın?''

Azer söyleyecek bir şey bulamadığından, dudağını sertçe dişleyip yumruğunu yanımdaki araba kapısına geçirdi.

''Allah kahretsin!''

Haykırışı bütün semti inletebilecek şiddetteydi. Hızla ayağa kalktı.

''Arabaya, hadi!'' diye kükredi Aslan'lara. Fikret Aslan'ın yürümesine yardım ederken, Azer beni çoktan kucağına almış arka koltuğa oturtmuştu.

''Aslan, sen yanıma. Fikret, Karaca'yla ilgilen. Ben kullanıyorum.''

Azer'in neden kendisi kullanmakta ısrarcı olduğunu anlamıştım. Araba mesih gibi yere değmeden hızla ilerliyordu. Fikret'in kanamamı azaltmak için yarama daha çok bastırmasıyla inledim.

''Abi,'' dedi Fikret sıkkın bir şekilde.

''Ne?''

''Yengenin kanaması-''

''İyiyim ben!'' diye bağırmaya çalıştım elimden geldiğince. Azer'in bana olan sinirinin kelimelerle anlatılamayacak kadar olduğunu fark etmiştim. Direksiyonu ne kadar sıkı tutuyorsa, parmakları bembeyaz olmuştu.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin