[17]

575 57 119
                                    

İnanılmaz romantik, beni bile (ki bazı arkadaşlarım tarafından duygusuz bir k*ltak olarak tanımlanırım) duygusallaştıran bir bölüm yazdım. Bir de, bu bölüm Azer'in karanlık sırrını öğreniyoruz. Biyrooooooon....


Azer'le birbirimize hafifçe yaslanarak arabadan inince önünde durduğumuz mekana baktım kaşlarımı çatıp. Daha önce geldiğimiz meyhanenin önündeydik, ama içerisi bomboştu. Kapalı olup olmadığını soracaktım ki mekanın sahibi olduğunu bildiğim adam dışarı çıkıp bize gülümsedi.

''Gençler, hoşgeldiniz.''

''Hoşbulduk, hoşbulduk da. Abi sen kapatıyor muydun ya? Desene yanlış zamanda geldik.'' dedim elimin acısından yüzümü buruştururken. Teslimat her zamanki gibi olaylı geçmişti, ama ikimiz de ayakta durabilecek kadar sağlamdık. Azer benimle yemeğe çıkmak istediğini söyleyip durmuştu ve arabayı buraya sürmüştü. 

''Kapatıyorum da, mekanı size kapatıyorum.'' dedi ve cebinden çıkardığı anahtarı Azer'e uzattı. Azer canı acıdığı için ağır hareketlerle anahtara uzanırken, adam yüzünü buruşturup önce ona ardından bana baktı.

''Ben ilk yardım çantasını çıkarıp masalardan birinin üzerine koydum. Kendiniz halledersiniz.''

Adamın rahat tavrına şaşırsam da başka bir şey demeden yanımızdan gitmesiyle Azer'e baktım.

''Bu kadar yakın olduğunuzu bilmiyordum.'' dedim bir yandan içeriye girerken. Azer arkamdan gelip kapıyı kapattı. Meyhanede hala kısık sesle bir müzik çalıyordu, eski bir türkü olduğunu anlamıştım ama adını bilmiyordum. Kendimi ilk yardım malzemelerinin olduğu masaya atıp seslice ofladım.

''Elim hala acıyor.'' dedim üzerindeki yaralara bakarken. Azer masaya koyduğum elime uzandı.

''Dur, önce onu halledelim.'' deyip masada duran çantaya uzandı. Etrafıma bakınca elimde olmadan gülmeye başladım. Azer gözleriyle bana bir bakış atıp çantada bir şeyler aramaya devam ederken konuştu.

''Neye gülüyorsun?''

''İlk buluşma diye tutturdun. Kapalı bir meyhanede, arkada çalan eski türkülerle, birbirimize pansuman yapacağız.'' dedim hala gülerken. Komikti, ama burada olduğum için oldukça mutluydum.

Azer söylediklerime gülümseyip kafasını salladı.

''Ben su getireyim.'' dedi ayağa kalkıp.

''Azer?'' dedim arkasını dönünce. Yan dönüp bana baktı.

''Ne oldu?''

''Haydari de getirsene.'' dememle kahkaha attı. O içeriye gidince sakin gözlerle etrafı izlemeye başladım. Arkadan tatlı tatlı gelen müzik ve açık pencereden içeriye gelen yaz akşamı havasıyla keyfim iyice yerine gelirken, elimdeki yaraya rağmen, Azer içeri geri geldi. Büyükçe bir kaseye su doldurmuş, elinde temiz bir bez vardı.

''Uzat elini.'' dedi kendi sandalyesini benimkine yaklaştırıp yanıma otururken. Elimi masaya koyunca elimi tutup kendine çekti biraz daha.

''Bunu nasıl başardın inanamıyorum gerçekten.'' dedi kaşları çatık bir şekilde kurumuş kanları silmeye başlarken.

''Adama yumruk atacaktım ki kenara kaydı, ben de duvara atmış oldum. Ne var yani bunda?'' dedim sanki bu olay çok saçma değilmiş gibi bir ciddiyetle. Azer gözlerini devirip bezi ıslattı ve tekrar açık yaranın üzerinden geçirdi. Ağzımdan istemsizce çıkan sesle elimi geri çekmeye çalıştım ama daha sıkı tuttu ve eğilip üfledi.

''Kıpırdanma Karaca.'' dedi Azer elimi daha sıkı tutarken. Homurdanıp sandalyeye geri çöktüğümde, çantaya ulaşıp içinden batikonu aldı.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin