[27]

417 42 76
                                    

Bu bölüm, sonun başlangıcıdır. Yorumlarınızı bekliyor olacağım.


'Sevgi iç çekişlerin buhar ile yükselen bir dumanıdır.

Bu duman yok olunca aşıkların gözünde parlayan bir nur kalır.

Bu nur aklı kedere sürüklediği zaman,

Sevgi, göz yaşı ile beslenen bir deniz olur.'

-Romeo ve Juliet, Shakespeare



Azer, Tunç ve Fikret yapmaları gereken görüşme için birlikte gittiklerinde, benim nereye gideceğim çoktan belliydi. Aslan'ın inzivada, Ebru'nun da burada olmamasını fırsat bilerek arabaya atladım. Berbat bir şofördüm aslında, yıllardır da bir türlü iyileşememiştim. Araba kullanmaktan da hiçbir zaman haz etmemiştim gerçi. Ama şimdi gitmem gerekiyordu ve başka seçeneğim yoktu.

Uzun süre direksiyon salladıktan ve gözlerim kuruyup acımaya başladıktan sonra arabayı durdurdum ve depoya baktım. Bundan sonra Azer'in herhangi bir yere gitmesi aptalca olurdu, oldukça da tehlikeli. Tam da bu yüzden, sıra bendeydi.

Arabadan inip sert adımlarla depodan içeri girdim. Fahri Başkan'ı gergin bir şekilde bana bakarken bulunca kafamla selam vermekle yetindim sadece.

"Azer nerede?" dedi kaşlarını çatıp.

"Azer'den şüpheleniyorlar." dedim lafı hiç uzatmadan. Fahri Başkan kendisinden beklenmeyecek bir küfür savurup ayağıyla yerdeki boş tenekelerden birine vurdu.

"Biri şüpheleniyordu, gruptan biri. Başka birine daha söylemiş. Söylediği kız henüz ortalarda yok, oğlanın da icabına bakmaya çalıştım."

"O ne demek?" dedi kaşlarını çatıp.

"İnzivaya attırdık. Bana konuşmayacağına dair söz verdi, en azından ben gerçekleri buluncaya kadar. Eğer haksızsa ona sıkacağım. Haklıysa Azer'i bana öldürtecekler."

Söylediklerimle mimiği oynamayınca, kendime engel olamadan alayla güldüm.

"Kızı ne yapacaksınız?"

Soğukkanlı davranışı benim sinirlerimi daha da zıplatırken, karşımdaki adamın bir zamanlar hepimize baba oluşunu hatırlatmaya çalıştım kendime. Fahri Başkan bizim için özeldi, en azından benim için. Azer için de tabii...

"Kızın konuşacağını sanmıyorum. Azer'e aşık. Onun ölümünü kaldıramaz." dediğimde tekrar küfür etti.

"Lan orası Dallas mı çete mi belli değil? Aşktan meşkten geçilmiyor işler." dedi sinirle. Lafı aynı zamanda bize de olduğu için dilimi dişlerimin üzerinde gezdirip sakin kalmaya zorladım kendimi.

"Emriniz ne başkanım? Ne yapacağız? Azer'e gitmesini söyledim, beni dinlemedi. Bu gece, toplasın eşyalarını gitsin. Güvenli bir ev muhakkak vardır yakınlarda-"

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedi uzun boyunun verdiği avantajla aşağı doğru bana bakıp.

"Azer'in gitmesi lazım." dedim kelimelerin üzerine basa basa. Derdimi anlatmanın neden bu kadar zor olduğunu da anlayamamıştım.

"Azer hiçbir yere gitmiyor." dediğinde dişlerimi birbirine bastırıp içimden üç derin nefes aldım. Karşındaki adam Fahri Başkan, Karaca. Kendine gelmen gerekiyor.

"Başkanım, bu gerçeği uzun süre saklayamayız. Benim elimden gelen tek şey, süreyi uzatmaktı. Eninde sonunda-"

"Büyük teslimata çok az kaldı. Azer'in şimdi ortadan kaybolması, teslimatı etkiler. Yıllardır uğraşıyoruz bu iş için, bu kadar ucuna gelmişken dönemeyiz."

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin