[3]

659 59 84
                                    

Dövüş sahnesini müzikle dinlemeniz önerilir, iyi okumalar.

Not:Şunca zamandır en gaza gelerek yazdığım sahne bu oldu.

-Elif

Sirel'le yaptığımız alışverişin ardından elimde torbalarla odaya çıkmıştım. İçerisi boştu, ki bu da işime gelmişti zaten. Akşam olacak dövüş için aldığım spor şortunu ve üstünü yatağa bırakıp ellerimi saç diplerime götürdüm. Azer'e hayır demesi için fırsat bile vermemiştim, ki vermeyecektim de zaten. Bu dövüş oldukça kritikti, herkesin saygısını kazanabilmem için ilk ve tek şansımdı hatta. Tam da bu yüzden, kaybetmek gibi bir lüksüm yoktu.

Sirel'in anlattıklarıyla insanlar hakkında az çok bir fikir edinmeye başlamıştım. Aslan'ın ne kadar sessiz ve gerekmedikçe konuşmayan; Fikret'in aralarındaki hep en rahat ve keyif düşkünü olan; Tunç'un ise Azer'in sağ kolu gibi bir şeyi olduğunu öğrenmiştim. Aynı zamanda Sirel'in hamile olduğunu da. Buraya doğmamıştı, bu işlerle de pek ilgisi yoktu. Ama kafası çalışan bir kadındı, Tunç ondan hiçbir şey gizlemezdi ve Sirel ona yardımcı da oluyordu. Ebru hakkında pek bir bilgi edinememiştim, bu gece büyük ihtimalle onunla dövüşeceğim bilgisi dışında.

''Ebru kadınların en iyisidir. Patronun karısıyla da sıradan birini dövüştüreceklerini de sanmıyorum. Yani sana ayıp olur.'' demişti oldukça rahat bir şekilde kıyafet seçerken. Sirel'in rahatlığı karşısında ona aynı şekilde rahatça yanıt verip kuralları sormuştum. Saç çekmek ve ısırmak dışında her şeyin uygun olduğunu, biri pes edene kadar da dövüşün her ne olursa olsun devam ettiğini söylemesiyle boğazıma oturan yumruyu yutmaya çalıştım. Evet dövüş geçmişim vardı, akademiden çıkan herkes gibi, ama böyle bir kafes dövüşünde bulunmamıştım daha önce.


Akşama doğru odadan çıkıp aşağı indiğimde, Fikret ve Aslan'ın salonda oturduğunu gördüm. Benim geldiğimi görünce Fikret selam verdi, Aslan'sa sadece bakmakla yetindi.

''Birazdan akşam yemeği yenir. Patron daha gelmedi, o da burada olur birazdan.'' dedi ve bana sigara paketini uzattı. Fırsatı tepmeden içinden bir tane alıp sigaramı yakmasına izin verdim ve ikisinin de karşısına oturdum.

''Yenge hanım, alışabildin mi buraya? Gerçi seni tüm gün Sirel'le yalnız bıraktık, fazla konuşmaktan sıkılmış da olabilirsin.'' dedi Fikret gülerek. Hafif bir tebessümle kafamı salladım.

''Alışıyorum gibi.''

Bir süre kimse konuşmadı, ardından kapının açılmasıyla Azer ve Tunç içeri girdi.

''Hoşgeldin hayatım.'' dedim ayağa kalkıp yanına yürürken. Azer'in gözlerinde bir saliselik gördüğüm şaşkınlığı başka kimsenin görmemiş olmasını umuyordum ki yaptığı hatayı telafi etmek için bana doğru yürüyüp sarıldı ve boynumdan öptü. Tüylerimin diken diken olduğu üzerimdeki hırkadan belli olmadığı için şükrettim içimden.

''Hoşbuldum.'' dedi Azer elini sırtımdan çekmeden.

''Karaca, Sirel nerede?'' dedi Tunç bana bakıp.

''Odada. Biz geleli birkaç saat oluyor. Uyuyacağını söyledi biraz.'' 

''Ben çıkıp onu da yemeğe çağırayım o zaman.'' dedi Tunç ve oturanlara da göz kırpıp yukarıya çıktı. Fikret ve Aslan aynı anda kalkıp masaya yürürken Azer beni biraz daha kendine çekti.

''Bu dövüş meselesi-''

''Tartışmaya açık değil.'' 

Birbirimize oldukça yakın olduğumuzdan ve fısıldayarak konuşmamızdan, cilveleşiyormuşuz gibi görünüyordu. Ama aslında ikimizin de ses tonu buz gibiydi.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin