[30]

378 44 68
                                    

Bol bol yorum bekliyorum, öpüldünüz.

"Bassana gaza Eren!" 

Bilmem kaçıncı defa bağırışımda Eren en sonunda bana dönüp ters bir bakış attı. 

"Simay, daha hızlı gidemem; ışık var ışık!" dediğinde gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Ya bas geç işte, ne olacak sanki!" dediğimde seslice sabır çekti ve arabayı aynı hızda kullanmaya devam etti.

"Neden oraya gittiğimizi söyleyecek misin bir noktada bana?" dediğinde dudaklarımı kemirmeye başladım. Saklamak pek mantıklı olmayacaktı zira eğer Ebru haklıysa ve Azer oradaysa, Eren de bunu görecekti.

"Konuşturmaya çalıştığınız kadın, Ebru. Bir şey söyledi. Doğru olma ihtimaline karşın gidip kontrol ediyoruz." dedim bunun yeterli bir açıklama olduğunu düşünüp. Ama belli ki Eren bana katılmıyordu. Gözlerini yoldan ayırmadan kaşlarını çattığında yeni bir sorunun geleceğini biliyordum.

"Bir şeyi mi bulmaya gidiyoruz, birini mi?" dediğinde bakışlarımı tırnaklarıma sabitlemiştim.

"Birini." dediğimde Eren gözlerini yoldan ayırıp kafasını bana çevirdi. Ne demek istediğimi anlamış gibi duraksadığında bir şey söylemesine izin vermeden konuştum.

"Sür sadece."

Eren önce söylediklerimi dinlemese de şimdi gaza bastı ve kırmızı ışıkta durmak yerine sokaklardan geçmeye başladı. Arkamızdaki arabalardan korna sesleriyle beraber küfürler yediğimize de emindim, ama ikimizin de umrunda değildi. 

"Yaklaştık, iki dakikaya oradayız." dedi bana bakmadan. Zaten terli olan ellerim buz kesti ve nefes alış verişim zorlaştı. 

"Eğer oradaysa, hemen hastaneye gitmemiz gerekecek. Bana taşımak için yardım etmen lazım."

"Tabii ki."

Eren'in Azer'i tanıyıp tanımadığına emin değildim; ama bilmiyor olmalıydı. Gerçi bilmiyor olsa da bir şekilde namını duymuş olduğu kesindi, hepimiz için öyleydi çünkü.

Araba en sonunda durduğunda, kapının kolunu tutup duraksadım. Eren arabadan koşarak çıkmamı bekliyor olmalıydı, ama kilitlenmiş gibi kaldım olduğum yerde. 

"Simay?" dedi kolumu tutup ona bakmam için ama kımıldamadım. Bunun yerine, arabada sadece ikimiz olmasak duyulmayacak kadar küçük bir sesle konuştum.

"Ya orada değilse?"

Çünkü asıl sorun buydu. Azer içerdeyse, nasıl bir konumda olursa olsun; benim için umut vardı. Ama eğer bütün bunlar Ebru'nun son kez bana yaptığı bir oyunsa ve o hayatta değilse...

"İn arabadan. Hadi, git bak!" dedi Eren kolumdan tekrar beni dürtüp. Gözlerimi ona çevirmeden, çünkü çevirseydim dolu olduğunu görecekti, arabadan indim. Ebru'nun tarif ettiği yıkık evin önünde duruyorduk şimdi. Yanıma hırlayarak gelen köpeğe bakınca Eren'in gerçekten tarif ettiği gibi kemiklerinin sayıldığını gördüm. Aldığım derin nefes ciğerlerime iğne gibi batarken, bu şekilde ayakta durmanın ve korkaklığımın ne kadar aptalca olduğunu kendime defalarca tekrar ettim ve eve girdim. 

Zaten halihazırda yarısı yıkılmış gecekondunun içi karanlıktı. Pek iyi koktuğu da söylenemezdi. Suratımı buruştursam da arka cebimden cep telefonumu çıkarttım ve fenerini açtım.

Etrafımda görebildiğim tek şey çöp ve kullanıp atılmış içki şişeleriydi. Duvarlarda yazan saçma sapan yazılardan bir tanesi gözüme çarpmış ve gözlerimi devirmeme sebep olmuştu.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin