[45]

337 42 49
                                    

Uzun zaman oldu, nasıl özleştik değil mi? Yorumlarda buluşursak çok mutlu olurum, iyi okumalar çiçekler.

-Elif


Yaşıyorken düştüm derde
Gülmek istedim üzdüm bende
Beni vur beni onlara verme
Hani benim gençliğim nerede

Karaca

Derin bir nefes alıp yatakta bilmem kaçıncı kez döndüm yine. Gözüm Azer'e gidince, oldukça rahat bir şekilde uyuduğunu gördüm. Yatağa gireli en az iki saat olmuştu ve bir türlü dalamıyordum uykuya. Azer'i de uyandırmamak için yavaşça kalktım yataktan. En azından birimiz uykumuzu almayı hak ediyorduk.

Telefonumu da yanıma aldım ve üzerime Azer'in evde giydiği sweat i geçirip odadan çıktım. Kapıyı dikkatlice arkamdan kapatırken telefonuma baktım. Bir yeni mesaj olduğunu görünce kaşlarım çatıldı ve hızla açtım tuş kilidini.

Mesaj Yılmaz'dandı. Yalnızca yarım saat önce atılmıştı, ve sadece 'müsait misin?' yazıyordu. Yılmaz durduk yere beni aramazdı, bir mesele olduğuna emindim. Balkona çıkıp onu aradım hızlıca. Açmasını beklerken esen rüzgar içimi titretince üzerimdekini burnuma kadar çekip beklemeye devam ettim.

"Uyandırmadım değil mi?"

Yılmaz'ın kalın sesiyle kaşlarım çatıldı.

"Hayır, uyku tutmadı zaten. Ne oldu Yılmaz, iyi misin sen?" 

Sesim istediğimden daha endişeli çıkmıştı farkındaydım. Yılmaz yanıt vermek yerine nefes alıp vermekle yetindi.

"Yılmaz, neredesin? Söyle geleyim. Evde misin?" dedim hızlı hızlı. Yılmaz hayır anlamında bir ses çıkartınca konuşmasını bekledim.

"Yürüyorum." diyince kaşlarım kalktı.

"Nereye doğru?" dedim gülmeye çalışarak. Sesi dalgın geliyordu, bir yandan arkadan gelen dalga seslerini duyabiliyordum.

"Onu ben de bilmiyorum."

Haklıydım, canı fena halde sıkkındı; ama neden öyle olduğunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey, şu anda yalnız kalmaması gerektiğiydi. Benim en zor zamanlarımda koşulsuz şartsız yanımda durmuştu Yılmaz, artık Azer'in olduğu kadar benim de kardeşim sayılırdı.

"Bana konum atsana, geleceğim yanına." derken sesimde itiraz kabul etmeyeceğim belliydi. 

"Hiç gerek yok. Ben öylesine-"

"Ben gelmek istiyorum. Uyku tutmadı dedim ya sana. Temiz hava alırız, uykumuz gelir belki?" dedim normal bir sesle. Yılmaz söylediğimi komik bulmasa da güldü ve konumu atacağını söyleyip telefonu kapattı. Şansıma yalnızca on dakikalık mesafedeydi, deniz kenarında gösteriyordu. Odaya girip çıksam Azer uyanacağından, altımdaki eşofmanın yeterli olduğunu düşünüp ayağıma ayakkabılarımı geçirdim ve apartmandan çıktım.

Saat gece ikiydi, sokakta in cin top oynuyordu. Birkaç köpeğin havlamasıyla irkilsem de sakinliğimi korumaya çalışıp yürümeye devam ettim. Dakikalar sonra konuma ulaştığımda, Yılmaz'ı üç bank ötede otururken gördüm. İçiyor olacağını düşünmüştüm, ama elinde hiçbir şişe yoktu. Ona doğru yürürken adım sesleriyle kafasını kaldırıp bana baktı ve eliyle selam verdi. Konuşmadan yanına oturdum ve denize baktım.

"Çok mu kahve içtin?" dedim sadece konu açmak için. Neler olup bittiğini deli gibi merak ediyordum, ama direk konuya girmekten de çekiniyordum.

"Yok. Hiç içmedim bugün." diyince anladığımı ifade eden bir ses çıkarttım. Yılmaz arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı.

"Azer seni göremeyince delirmesin meraktan?" dedi sonra bana yandan bir bakış atıp. Omuzlarımı silkip elimde tuttuğum telefonu gösterdim ona.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin