[40]

348 39 77
                                    

Finale doğru...

Karaca

30 gündür temizdim, ve bu beklediğimden daha çok canımı sıkıyordu.

İyileştiğim için mutlu olmak ve sağlığımı yavaş yavaş geri kazandığıma sevinmek yerine; keyifsiz bir şekilde buradan çıkacağım vakti bekliyordum. 

"Mutlu değil gibisin?" 

Sahra'nın sorusuna yanıt vermek yerine omuzlarımı silkmekle yetindim. Sabah kahvaltı yapmak istememiştim, iştahım hala yoktu. Önceleri iyileştiğimde geri geleceğini düşünüyordum, ama sağlığım iyi gitmesine rağmen yemek yeme düşüncesi bile midemi bulandırıyordu. Aç karnına içtiğim ikinci sigara da midemi bulandırmıştı, şimdi onun yeni yaktığını bitirmesini bekliyordum yangın merdiveninde.

"Çok sıkıldım." dedi Sahra derin bir nefes alıp. Sanki ona keyif verebilecek bir şey arar gibi tesiste gezindi gözleri. Ardından gözlerini oturduğu merdiven basamağında duran defterime dikti.

"4.adım pek iyi gitmiyor ha?" dediğinde komik bulmasam da güldüm.

"Bence bu adıma alerjim var." dememle Sahra gözlerini devirdi.

"Hangimizin yok ki?"

Tesisteki doktorlara ve çalışanlara göre; uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele yalnızca fiziksel değil, ruhani bir süreçti. Bu süreçte de bize yardımcı olmak için belirli adımlar ve egzersizler vardı. Şimdiye kadarki adımlar beni pek zorlamamıştı, ama dördüncü adım ağzıma sıçıyordu.

'Bizi geceleri uyanık tutan' sırları bulmamız bekleniyordu. Yaptığımız ve bedelini ödemediğimiz ya da özrünü dilemediğimiz için suçluluğuyla yaşadığımız hataları yazmalı ve bunlarla barışmalıydık. Pek fazla hata yapmamış bir insan olarak, oraya yazacak bir şeyim olmadığına emindim: Tek bir konu hariç. Beni geceleri ayakta tutan ve uyumamı zorlaştıran şey Azer'di. Ona karşı duyduğum özlem ve öfke. 

Söylediği laflar ve bakışları aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Öğrendiğinde kıyametin kopacağını zaten biliyordum ama bana yalnızca acıyarak bakmasını beklemiştim, o gece gördüğüm gibi öfkeyle değil. Benden hesap soruşu ve ona olan hislerimi hafife alışı beni hala delirtiyordu. 

"Doğru düzgün bir kavga etsek, çözülecekti aslında. İçimdekileri söyleyebilseydim, hala gördüğüm ilk yerde ağzını burnunu dağıtmak istemezdim." 

Sahra söylediğim şeyi değerlendirir gibi duraksadı. Ardından tek kaşını kaldırıp bana çevirdi kafasını.

"Ama o sırada kavga edemedin, çünkü kafan bir trilyondu." dediğinde ona göz kırptım. 

"Ama şimdi ayıksın. Otuz koca gün hem de."

"Onu görmek istemediğimi gayet iyi biliyorsun." dediğimde Sahra alayla güldü.

"Onun sebebi öfken değil de köpek gibi özlemen olmasın?"

Kurduğu cümleye yanıt vermedim, çünkü haklıydı. Zaten bir soru da sayılmazdı bu. Azer'i gördüğüm anda ağlamaya başlayıp boynuna atlayacağımı biliyordum çünkü ve buna henüz hazır değildim. Onu gördükten sonra burada kalmak on kat zorlaşacaktı.

Sahra'nın dalgınlıkla dışarıya bakması dikkatimi çektiğinden, ayakkabımın ucuyla bacağını dürttüm.

"Asıl senin neyin var?" dedim sesimden şüphe akarken. Sahra içmeyi unuttuğu ve neredeyse tamamı kül olan sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi.

"Hiç. Yok bir şey."

İkna olmamış bir şekilde dikkatle yüzüne baktım. Birkaç gündür davranışları garipti, daha dalgındı. Grup toplantılarında sürekli konuşup her şeyi taşağa vuran kadın, suskunlaşmıştı. Eskisi kadar alay etmiyordu ki bu yalnızca içinde bir şeyler döndüğünü gösterirdi. Derdi her neyse, bana anlatmasını tercih ederdim.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin