[20]

567 57 70
                                    

Oy, yorum falan demeyeceğim; paşa keyfiniz nasıl isterse çiçekler. Bir de pek yazasım gelmiyor, baya zorlanıyorum. O sebeple bölüm biraz kısa oldu. Kusura bakmazsınız artık. İyi geceler, selametle.


"Azer yapma! Gözünü seveyim al şunu benden saçmalama!" dedim elimdeki silahı Azer'in ellerine ittirip. Elleri benimkilerin üzerine kapanıp silahı daha sıkı tutmamı sağlarken kafamı sertçe iki yana sallamaya devam ediyordum.

"Hayır!" diye bağırdım onu ancak böyle ikna edebilirmişim gibi. Azer acı çektiği belli olan gözleriyle, yine de titremeyen sesiyle konuştu.

"Bunu yapmak zorundasın. Aksi taktirde..."

"Ne aksi takdirde? Ben seni vurduktan sonra ne olacak sanıyorsun?" Bağırırken çatlayan sesim ve kızarmış burnumla akan göz yaşlarım bütün durumumu ortaya sererken Azer silahın kabzasını kavramamı sağladı elleriyle.

"Sen beni vurmazsan, ikimizi vururlar." dedi kalın bir sesle. Söylediği şeyin bende yarattığı şokla ağzım açık ona baktım.

"Vursunlar!" dedim bağırarak. 

"Bırak vursunlar. Sıksınlar bitsin, tamam!" 

Hala kendimi kollarından kurtarmaya çalışırken Azer'in tutuşu benim ağzımdan çıkan her cümleyle sıkılaşıyor, benim uzaklaşmamı imkansız kılıyordu. 

"Karaca, ben batırdım. Sen devam edeceksin. Bu böyle olmak zorunda!" dedi Azer de benim gibi bağırarak.

"Hayır değil! Biz yoksak yerimize başkası gelir, birini bulurlar. Ben, senin canını yakamam!"

Kelimelerin her biri ağzımdan çıkarkan kötü, metalik bir tat bırakıyordu sanki. Azer'in beni anlaması için daha ne kadar bağırmam gerektiğine emin değildim. Benden neyi istediğinin farkında bile değildi.

"Çok zamanımız kalmadı." dedi Azer bakışları kapıya kayarken. 

"Sen beni duymuyor musun?" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Ben sanki başka bir dilde konuşuyormuşum gibiydi, o kadar anlayamıyordu dediklerimi.

"Yapmayacağım." dedim bağırmaktan vazgeçip. Azer sakinleştiğimi fark edince beni tutuşunu gevşetti, ama ben de kollarının arasından çıkmak için çaba sarf etmedim. En sonunda bana tekrar bakınca, gözlerimi onunkilere diktim.

"Yapmayacağım. Ne dersen de, ne anlatırsan anlat. Yapmıyorum."

Azer en sonunda ellerimi bıraktı ve yüzümü avuçlarının içine aldı. Ağlamam hala dinmemişti, dinecek gibi de durmuyordu. Onun yerine, Azer'in gözyaşları da benimkilere karışacak gibiydi aslında.

"Yapmak zorundasın güzelim. Çok üzgünüm."

1 ay önce

Azer'in dudaklarını öpmek, dünya üzerinde bana en iyi gelen şey olabilirdi. Sonunun nasıl biteceğine emin olduğumuz bu gecede bile, o kadar yumuşak ve o kadar nazikti ki dokunuşları, sürekli daha fazlasını istetiyordu. Kendimi ona daha da itip dudaklarımızı birbirine bastırırken koluyla belimi kavradı ve beni kendine çekti Azer. Güçlü bedenine yaslanıp kendi kollarımı boynuna dolarken, bunu sonsuza kadar yapabileceğimi düşündüm. 

Dudaklarımızı ayırıp yanağımdan öpmeye başladı Azer.

"Bana zaman kavramını unutturuyorsun..." dedim dalgınlıkla. Tişörtünün üzerinden bana değen bedeni, yanaklarımdan boynuma inen dudaklarıyla daha fazlasını istediğimi belli edercesine geriye doğru attım kafamı. Azer ellerini belimden yukarı çıkartıp saçlarıma daldırdı ve toplu olan saçlarımı açtı tek hareketle. 

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin