[11]

487 63 61
                                    

AYT'de bol şans, seviliyorsunuz.

Karaca

Vurulmamın üzerinden bir ay geçmişti. Sadece vurulmamın değil, Azer'in beni bütün saha görevlerinden çekmesi, yüzüme bakmaması ve benimle zorunluluk dışında diyalog kurmamasının üzerinden de bir ay geçmişti. Başkalarının etrafında olmadığımız sürece buzdan bir kale gibiydi ve benim hiçbir adımıma karşılık vermiyordu.

Beni hiçbir operasyona almadığı, üzerine bir de Aslan'ı başıma bekçi gibi dikmesi beni sinirden delirtirken; karşı çıkamadığım için tüm günümü ofiste geçiriyordum. Yapacak iş kalmasa bile kendime yapacak başka bir şey buluyordum, çünkü beynim boş kaldığında sinirlenmeye başlıyordum tekrardan.

Öğlen yemeğine gidip geldiğinden beri masanın öteki tarafından bana kaçamak bakışlar atan Aslan'ı görmezden gelmeye devam etmekten sıkılmıştım ki elimdeki kağıdı masaya bırakıp ona baktım.

''Neye bakıyorsun Aslan üç saattir?'' dedim bıkkın bir şekilde. Aslan boğazını temizleyip oturduğu yerde dikleşti.

''Ben kağıda bakıyordum.'' dedi rahat olmaya çalışarak.

''Hayır, bana bakıyordun. Geldiğinden beri de bakıp duruyorsun. Bir şey diyeceksen, söyle. Dikkatimi dağıtıyorsun.''

Azer'in kendisini bakıcı olarak bana atamasıyla, ister istemez Aslan'la daha samimi olmuştuk. Hala Azer gibi ketum bir adamdı, bu yüzden Tunç ya da Fikret'le çalışıyor olmayı tercih ederdim; ama zamanla açılıyor gibiydi. Şimdi sorularıma yanıt veriyordu en azından.

''Şimdi konuşulacak bir şey değil. Sonra anlatırım.'' dedi Aslan gözlerime bakıp. Kaşlarımı çatıp suratımı buruşturdum.

''Zaten sadece ikimiziz Aslan. Söylesene hadi.'' dedim ısrar ederek. Aslan ne yapması gerektiğini değerlendirirmiş gibi duraksadı, ardından ayağa kalkıp kapıyı kapattı. Ne yaptığını şüpheyle izlerken masada kendi tarafına yönelmek yerine benim yanıma yürüdü ve hafifçe masaya dayanıp bana baktı.

''Her şey, yolunda mı?''

Aslan'ın sorduğu soruya anlam veremediğimden boş bir ifadeyle ona baktım.

''Yaramdan bahsediyorsan, rahat rahat yürüyebiliyorum artık.'' dedim omuz silkip. Aslan kafasını salladı, ancak daha diyecek bir şeyleri var gibiydi.

''Aslan ne dikiliyorsun tepemde? Bir şey diyeceksen de!'' dedim sabırsızlıkla. Aslan yüzünü ovuşturup yanımdan kalktı ve yerine geri oturdu.

''Boşver. Sonra söylerim.'' dedi ve önündeki kağıda baktı yeniden. 

''Fesuphanallah...'' dedim dişlerimin arasından ve kağıda geri döndüm.


Akşam yemeğinde masaya oturup Azer'i bekliyorduk. Karşımda oturan Sirel hamileliğiyle ilgili heyecanla bir şeyler anlatırken, dinliyormuş gibi yapıp gülümsüyordum. Aklım Azer'deydi. Bana hiçbir şey anlatmıyor, anlattığında da görevle ilgili özet verip geçiyordu. Masada duran bıçakları ona fırlatmamak her geçen gün daha zorlaşıyordu gözümde.

''Kusura bakmayın, ancak gelebildik.'' dedi Azer herkese selam verip masanın başına geçerken. Onunla beraber gelen Tunç da karısının yanında yerini aldı. Servis başlayınca hem yapmam gerektiğinden, daha çok da bunun Azer'i rahatsız edeceğini bildiğimden uzanıp masadaki elini tuttum.

''Her şey yolunda gitti mi?'' dedim ne yaptıklarını bilmiyor olmama rağmen. Azer elim eline değince gözle görülür şekilde kasılsa da, kafasını salladı. Elini geri çekmek için hamle yapsa da, tutuşumu sıkılaştırdığım için başarılı olamadı. Kafasını kaldırıp bana bakınca, gözlerindeki rahatsızlığı görmemle yüzüme gülümseme yerleştirdim. 

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin