[35]

407 44 66
                                    

Saatli bomba, patladı...

Azer hastaneden çıkalı yaklaşık 10 gün olmuştu. Bu 10 gün içerisinde, Karaca elinden gelenin de fazlasını yaparak bakıyordu adama. Kendisi bu işlerden hiç anlamasa da, ve şimdilerde fark ettiği üzere sevmese de, internetten bulduğu bilimum çeşit tarifle Azer'e sağlıklı olduğunu düşündüğü yemekler yapıyordu. Her iki günde bir hastaneye götürüp pansumanlarını kontrol ettiriyordu, bunu yapmasına gerek olmasa da. Yılmaz neredeyse her gün ziyarete geliyordu, çünkü Azer'i yatakta tutmak git gide zorlaşmaya başlamıştı. Daha iyiye gittiği kesindi, ancak doktorlar ve Karaca'nın da düşündüğü gibi ayağa kalkıp rutin hayatına dönmeye hazır değildi. 

Çaktırmadan yanında oturan adama bakınca, açık olan televizyonu izlemediğini fark etti ve kumandaya uzanıp başlattığı filmi durdurdu.

"E izlemiyorsun ki Azer! Sen seviyorsun diye açtım bunu." dedi kumandayı koltukta aralarına bırakırken. Azer oflayıp Karaca'ya döndü oturduğu yerde.

"Karagülüm, çatladım sıkıntıdan. Tıkıldık kaldık küçücük eve!" dediğinde Karaca aslında ne demek istediğini anlasa da işi alaya vurup hafifçe güldü.

"Kusura bakma, bu maaşla bu kadar eve yetiyor."dediğinde Azer gözlerini devirip kendini biraz daha yaklaştırdı kadına.

"Ne olur biraz çıkıp yürüsek? Fena fikir mi?" 

Karaca, adamın inadının tuttuğunu fark edince gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Doktor ara sıra yürüyüşe çıkmalarının sorun olmadığını söylemişti, mahallede biraz nefeslenseler fena da olmazdı aslında.

"Peki, tamam." dediğinde Azer bunu beklemiyor olacak ki gözleri aydınlanıp Karaca'ya baktı. Kadın buna daha çok gülerken ayağa kalktı.

"Hapis hayatı yaşıyormuş gibi davranmasan, ha Azer? Ne yapıyorsam senin iyiliğin için, bilmiyorsun sanki." dedi ve ondan destek alması için elini uzattı ona doğru. Azer, kadının uzattığı elden tutup bir yandan da koltuktan destek alarak kalkarken hala gülümsüyordu. En sonunda ayağa kalkınca, hızla Karaca'nın yanağından öptü.

"Tam olarak iyileştiğimde, seni tatile götüreceğim."

Cümlesinin ardından kapıya doğru yavaşça yürümeye başlarken, Karaca arkasından ona bakmakla yetindi. Hala sakladığı sırlar vardı, yakın zamanda söyleyemeyeceği türden sırlar, ve bu sebeple tatil hayalinin ertelenmesi gerektiğini biliyordu. İlk zamanlar, söylemeyişini Azer'in hastalığının ardına saklayabiliyordu; ama Azer günden güne iyileşirken ve Karaca'ya sürekli kafasında kurduğu planlar ve hayallerden bahsederken sessiz kalmak artık bir zulüm gibi geliyordu.

Azer'in ona hevesle anlattığı şeylere mutlu olacağı, kalbi kabaracağı şekilde dinlemek varken içinde büyüyen karartıyla dinlemek zorunda kalmak daha da çok sıkıyordu canını. En kısa zamanda konuşacağım, diyerek kendini kandırıyordu çünkü o zaman bir türlü gelmiyordu. Sadece sesli itiraf edecek olmanın verdiği korku değildi bu; hayatını onun şimdi bağımlı olduğu bir şeye savaşmaya adayan bir adama söyleyecek olmanın verdiği histi. Bütün bunlar bir yana, Azer'in ne kadar üzüleceğini biliyordu ve onun canını sıkan kişi olmak istemiyordu.

"Gelmiyor musun?"

Azer'in açık kapıdan kurduğu cümleyle kafasındaki düşüncelerden sıyrılıp yüzüne bir gülümseme yerleştirmeye çalıştı Karaca. Kafasını sallayıp koltukta duran hırkasını üzerine aldı ve adamın yanına yürüdü. Kapıyı arkasından kapatıp çıkmadan önce yaklaşık bir hafta önce yaptığı zulasına ilişti gözleri. Sürekli gidip gelmek şüphe çekeceğinden, vermesi gerekenden çok daha yüksek bir meblağ verip oldukça fazla mal almıştı. Azer'in alması gereken ilaçları aldığına emin olduktan sonra, ve uykuya dalmasını beklerken almak zorunda kalıyordu. Olması gerekenden daha az uyuyordu, morarmış göz altları da bunun en büyük kanıtı niteliğindeydi; ama düzeni bir şekilde oturtması lazımdı.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin