[47]

539 40 32
                                    

Finale son 1...

Aniden uyandığımda ilk duyduğum şey hızlı nefes alış-verişlerdi. Kafamı çevirince yatakta oturur pozisyona gelmiş ve başını elleri arasına almış Azer'i gördüm. Oturuş şeklinden dolayı yüzünü değil sırtını görüyordum ve teni terden ışıldıyordu.

"Azer?" dedim yeni uyandığımdan boğuk ve kalın çıkan sesimle yatakta dikleşirken. Adını söylemem onu tekrar irkiltti ve bana baktı.

"Uyu sen." dedi bana bakmadan elini uzatarak. Elini tuttum ama söylediğini yapmak yerine dizlerim üzerine yükselip ona doğru yaklaştım.

"Ne oldu? Her şey yolunda mı?" dediğimde beni rahatlatmak ister gibi gülümsemeye çalıştı. Bir kabus gördüğü çok belliydi ama buna rağmen beni sakinleştirmeye çalışmasıyla iç çektim. Elimi terden ıslanmış saçlarından geçirip bana bakmasını sağladım.

"Sevgilim, ne gördün-"

"Şimdi anlatmasam?" dedi ama bu bir sorudan ziyade ricaydı. Üzerine gitmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım.

"Tamam, peki. Sen nasıl istersen."

Azer derin bir nefes alıp avcundaki elimi sıktı ve ayaklandı.

"Ben duş alsam iyi olacak." dedi gülümseyerek ve banyoya doğru ilerledi. Dudaklarımı yalayıp arkasından bakarken bakışlarımı hissetmiş gibi bana döndü.

"İyiyim ben. Uyu sen." dedi tekrar ve en sonunda odadan çıktı. 

İçim hiç rahat değildi, ne gördüğünü anlatmak istememesi daha da geriyordu beni. Ama onu zorlayamazdım, destek olabilirdim yalnızca. Uyuyamayacağımdan emin bir şekilde ayağa kalktım ve üzerime Azer'in hırkasını giyip mutfağa yürüdüm.

Yeni evimize bayılıyordum. Her şeyiyle çok güzeldi ama bu sevgimin asıl sebebi ilk defa bir yuvamın olmasıydı. Daha önce kaldığım stüdyo daire ev demeye bin şahit isterdi. Ayrıca insanın geleceği biri olmayınca, yaşanılan yer de ev olmuyordu belli ki. Evliliğin bana öğrettiği ilk şeydi bu.

Evleneli iki ay olmuştu ve garip bir şekilde hayatlarımız oldukça yolunda gidiyordu. Azer ateşli silah eğitmenliği işini kabul etmişti. Oldukça da mutluydu. Yaklaşık bir ay önce, bunun ona yetmeyeceğine dair iddiaya girmiştim onunla. Ki kazanmıştım da, zira kendisi bu işin yanında bir de savunma sporu öğretmek için spor merkezi açmayı planlıyordu. Benim de ona yardımcı olmamı istemişti, şimdi mekan bakmakla uğraşıyorduk zaten.

Azer hızlıca meslek hayatına adapte olurken ben daha yavaş ilerliyordum sanırım. Günlerim evde resim yaparak geçiyordu. Bir de yemek yaparak.

Daha önce hayatımda hiç fırsatım olmadığı için yemek yapmakla uğraşmamıştım. Evde geçirdiğim günlerde mutfağa girmek zorunda kalmıştım ve bundan çok da zevk aldığımı fark etmiştim. Tabii Azer'in bundan ne kadar memnun olduğu tartışılırdı. Zira sıradan yemekler yapmak yerine kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Mutfak çoğu zaman bir savaş alanına dönüyordu. Bir hafta istiridyelere, bir hafta ördeğe, bir hafta deniz taraklarına başka bir hafta da pavlova yapmaya takıyordum. 

"Mükemmel olana kadar bırakmayacaksın değil mi?" demişti Azer bir keresinde beni mutfakta izlerken. Sırıtarak kafamı sallamıştım. Bir şeye başladıysam en iyisi olana kadar durmazdım, yapımda yoktu.

Belki bir restoran açarız, demişti. Bu fikir beni içten içe sevindirse de pek hazır hissetmiyordum kendimi. Daha vaktim vardı.

"Hayırdır, acıktın mı?"

Arkamdan gelen sesle yerimde sıçrayıp elim kalbimde sesin geldiği yere döndüm. Sahra salonun ortasında dikilmiş bana bakıyordu.

"Korkuttum mu?" dedi oldukça normal bir ifadeyle. Şaşkınlıkla ona baktım.

SirayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin