Yaklaşık altı ay geçmişti. Beomgyu asla Taehyun'un aynıdan ayrılmıyordu. Beraber ödevi de yapıp öğretmenlerine teslim etmişti. Beomgyu bu sırada Taehyun'un Amerika'da Huening Kai diye bir arkadaşı olduğunu öğrenmişti.
Taehyun ciddi anlamda artık daha iyiydi. Gülüyor, şakalaşıyor ve artık anıları aklına gelince ağlıyordu. Duyguları tatmıştı artık.
Beomgyu şimdi ona gelişmesini gösterecekti. Duyguların boş olmadığını ispatlayacaktı.
"Taehyun, biraz konuşalım mı?" Aldığı onayla bahçedeki banka oturdular. "Değiştin. Sana duygular boş değildir demiştim. Ayrıca şunu bil, ben hala sana aşığım."
"Ahh, sen cidden!" Alay eder gibi olan konuşması Beomgyu'yu hayli şaşırtmıştı. "Sana zamanında dedim. Ben aşkla zaman kaybetmeyeceğim. Ayrıca homofobik olmasam bile, eğer aşka adım atarsam bir kızla atacağım. Erkekle değil. Beni bir daha bunu konuşmak için çağırma." Beomgyu'dolan gözler, akan yaşlarla bıraktı ve kalkıp gitti.
Beomgyu ona duyguları kalbini kırsın diye öğretmemişti. Onunla alay etmesi için öğretmemişti. Ama asla yanlış bir şey yaptığını düşünmüyordu. Taehyun artık gülümsüyordu. Beomgyu bunun için pişman değildi.
Sevmişti bir kere. Kaçışı yoktu Taehyun'dan. Ama kimse kendini seven birinin kalbini böyle kırmazdı değil mi?
Aslında hata Beomgyu'daydı. Neden ona, onu sevdiğini söylemişti ki? Taehyun her aman soğuk biriydi. Beomgyu için değişecek hali yoktu ya.
-----
"Tek başına neden gidiyorsun ki? Hem ne olur Kore'de kalsan? Asıl soru zaten, neden gidiyorsun?" Beomgyu Amerika'ya gideceğim dediğinden beri Hyunjin bin bir türlü şey söylemişti.
"Gidiyorum çünkü daha fazla Taehyun'la aynı havayı solumaya dayanamayacağım. Ama bir kaç sene sonra geri geleceğim zaten merak etmeyin. Ben çağı kaçırmamak adına, gideyim." Hepsiyle vedalaşıp yola koyuldu. O da istemiyordu gitmeyi ama çaresiz hiddedfiyordu.
-----
Yaklaşık bir haftadır Amerika'da yaşıyordu Beomgyu. Alış veriş merkezinde tesadüfen Huening Kai ile karşılaşmıştı. Taehyun'un İngilizcesi çok iyi olmalıydı ki, Korece bilmeyen biri ile arkadaş olmuştu. Beomgyu'nun da İngilizcesi iyiydi ama onunki kadar değil tabii ki.
"So no longer emotionless? I am very happy about this. But still very rude! (Yani artık duygusuz değil mi? Bu konuda çok mutluyum. Ama yine de çok kaba!)" Kaı'a her şeyi anlatmıştı. O da tıpkı Beomgyu gibi düşünüyordu.
"Yes it is. But I'm still in love with him like a fool. (Evet öyle. Ama hala ona aptal gibi aşığım.)" Kai itiraz eder gibi bir bakış yönlendirdi karşısındaki üzgün bedene.
"Love is not stupid! Love is the best thing that can happen to you. (Aşk aptallık değildir. Aşk başınıza gelebilecek en güzel şeydir.)" Bu Beomgyu'yu gülümsetmişti. Dediğine göre, onun hiç sevgilisi olamamış. Ama sevdiği biri olmuş. Oda cinayet sonucu ölmüş. Beomgyu şükretti. Kendi sevdiği hayatta olduğu için şükretti.
"You are right. But... It would be nice if he didn't use emotions to break my heart. He literally made fun of me. (Haklısın. Ama... Kalbimi kırmak için duygularını kullanmasa iyi olurdu. Resmen benimle alay etti.)" Asla dedikleri aklında çıkmıyordu. 'Ben aşkla zaman kaybetmeyeceğim.' Zaten o kızları tercih ediyordu. Kızlar, Beomgyu'ya bin basardı. "I have to go. See you. (Gitmeliyim. Görüşürüz.)" Eve gidecekti.
Beomgyu şu sıralar, sanki kalbini hissetmiyordu. İçeride bir ameliyat vardı ve kalbi uyuşturulmuştu.
"Hey Beomgyu! (Hey Beomgyu!)" Buraya geldiğinde ilk tanıştığı kişi Johnny Beomgyu'nun yanına geliyordu. Asla yüzünden düşmeyen gülümsemesiyle tabii ki. "Hello, how are you? (Merhaba, nasılsın?)"
"I think ı'm fine. You? (Sanırım iyiyim. Sen?)" Maalesef şu bir gerçekti, Johnny eğer karşısındaki iyi hissetmiyorsa bunu hemen anlardı.
"I'm fine. But you are not well. What happened? (Ben iyiyim. Ama sen iyi değilsin. Ne oldu?)" Ne olduğunu kendisi de tam olarak bilmiyordu aslında.
"I fell a little bad. This must be what is called the pain of love. (Biraz kötü hissediyorum. Aşk acısı denen şey bu olsa gerek.)" Bunu da tatmıştı ya Beomgyu, artık kimseye bir şey demezdi. Asla basit bir acı abartma demezdi hele.
"Throw your pain into the sea. (Acını denize at.)" Ne demek istiyor diye düşündü Beomgyu. Acını denize at da ne demekti? "Even water understands you better than a human. You can tell the sea. I have to go to my boyfriend. See you. (Su bile seni bir insandan daha iyi anlar. Denize söyleyebilirsin. Erkek arkadaşıma gitmeliyim. Görüşürüz.)" Mantıklıydı. Beomgyu her şeyi denize anlatacaktı.
|||
Fırsatınız varsa siz de her şeyi denize anlatın
O alıp uzaklara götürüyor
Kimse bilemez, sadece siz ve deniz
Aslında bir yıldıza anlatmakta mantıklı ama deniz sizi daha iyi duyabilir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anti-Romantic || Taegyu
RomanceTaehyun aşktan, romantizmden, sevmekten, sevilmekten, ilişkilerden nefret ederdi. Bunu yapan insanlarla iletişim kurmazdı. Kısacası hiç kimseyle iletişim kurmazdı. Anne ve babasıyla bile çok mecbur kalmadıkça konuşmazdı. Beomgyu, ona aşık en özel in...