Seni arayamam... Yapamam

852 34 14
                                    

Söylediği şeyle boğazına yapışasım gelmişti. O giyinme odasına doğru giderken arkasından gittim. Korkuyla bana bakıyordu. Bakışlarımı o da farketmişti kapıyı yüzüme kapatıcakken benim önce davranmam sayesinde kapatamamıştı. İçeri girip kapıyı sertçe kapattım. Parmaklarım Yoonginin açıkta kalan boğazını sararken, onu kapıya dayadım. Sertçe gözlerine bakarken.

Jungkook
"Böyle birşeyi aklından bile geçirme!"

Elleri bileğimi kavrarken, zorlukla konuştu.

Yoongi
"Kıskandın mı?"

Bakışlarım daha da sertleşti ve boğazını daha fazla sıktığımda çırpınmaya başladı. Bir anlık gözüm dönmüştü. Ne yaptığımın farkına varıp elimi çektim. Odayı Yoongi'nin öksürük sesi sardı. Kontrolümü kaybetmiştim. İlk defa! Ona baktığımda hâlâ öksürüyordu. Suçluluk duygusu sarmıştı. Kapıyı açıp çıktım. Asansöre bindim. Siktir! Ne yapıyordum ben! Onu öldürüyordum. Benim olan meleğimi, asla incitmek için dokunmayacağım bedeni az önce kendi elim altında can çekişti. Nasıl böyle bişey yapardım. Ellerimi saçlarıma atarak sinirle ve ağlamaklı şekilde çekiştirdim...

Canavara dönüşmüştüm. Kendime hakim olmam lazımdı! Bugün ona dokunamamanın verdiği his beni vahşi birşeye dönüştürmüştü. Bileğime baktım. Yoongi'nin tırnak izleri vardı. Ah bunu unutamayacaktım. Lanet olsun! Hâlâ elimde çırpınışlarını hissediyordum. Kendime olan sinirim geçmiyordu. Masanın üstünde bulunan sert cam bibloyu elime alıp sıktım çok ince olan kısmı elimde parçalanmıştı. Bununda verdiği acıyla bibloyu duvara fırlattım, ve acıyla bağırdım. Dizlerimin üstüne çökmüş ağlıyordum. Kendimden nefret ediyordum. Kolumda bir el hissetmemle kafamı oraya çevirdim. Ne ara geldiğini anlamadığım Namjoon yüzüme endişeyle bakıyordu.

Namjoon
"Bay Jeon ne yapıyorsunuz siz!? İyi misiniz!? Ne oldu böyle!?"

Cevap veremiyor boş boş bakıyordum yüzüne. Ben sustukça o daha çok beni incelemeye başladı. Elimi farkedince ayağa kalktı.

Namjoon
"Ambulansı aramalıyız!"

Jungkook
"Gerek yok!"

Ağlamaklı itaatkâr sesim onu tatmin etmemişçesine hâlâ bişeyler geveliyordu.

Jungkook
"Namjoon! Yeter! Gerek yok dedim!"

Sustu tekrar yanıma eğildi, sessizce bakmaya başladı. Ona hiçbir şey anlatamazdım. Kahretsin birinin omzunda ağlayarak haykırmak istiyordum. Çırpınışları, gözümün içine bakan o korkak bakışları, elimi boynundan çekmeye çalışan zayıf çelimsiz elleri, ah! Hiçbiri gözümün önünden gitmiyordu. Kahretsin! Ellerimin altında can çekişiyordu! Benim yüzümden! Ona zarar vermiştim. Sinirle bağırarak kalkmamla ne olduğunu anlayamayan Namjoon şaşkınca bakıyordu. Biblo yüzünden kanatmış olduğum elimi umursamadan yumruk yapıp duvara yumruk attım. Acı artınca daha çok bağırdım. Kendimi öldürmek istiyordum. Kalbimdeki o acıya rağmen elimin acısı bir hiçti...

Namjoon'un omzuna çarparak odadan çıktım ve dış kapıya ilerledim. Arabaya yürüdüğümde Taehyun beni farketmiş arkamdan hızlıca bana yetişti ama ben şoför koltuğu tarafına geçip anahtarı istedim.

Taehyun
"Ama efendim"

Jungkook
"Tae bana anahtarı ver dedim!"

Anahtarı elime bırakıp geri çekildi. Uzak, tepeye biyerlere gidip içimdekini haykırmalıydım. Sağ elimi unutup vitese dokunduğumda acıyla inleyip geri çektim. Dikiz aynasından kendime baktım. Göz yaşlarım artık akmıyordu. Ama her an o sahne gözümün önüne gelse tekrar ağlardım. Kıpkırmızıydı gözlerimin içi. Onun canını yakmış olmak beni mahvediyordu. Uzun bir sürüşün ardından yemyeşil çimenlerin olduğu muhtemelen kimsenin olmadığı tüm Seul'un gözüktüğü bir tepeye gelmiştim. Arabadan inip tepenin en yukarısına yürüdüm. Aşağısı bir uçurum olsada gerçekten tüm Seul burdan gözüküyordu. Yere oturdum. Dizlerim beni taşıyamıyordu. Sarsılmıştım. Ben farketmeksizin Göz yaşlarım tekrar tekrar akıyorlardı...

Jungkook
"Oh I can't call ya I can't hol' ya
Oh I can't
And yes you know yes you know
Oh I can't call ya I can't touch ya
Oh I can't..."

(My time'dan bir parça)

Leave yourself to your daddy •|Yoonkook|•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin