Arkadaşlar kusura bakmayın derslerin çok yoğun ve yazamadım. Yepyeni bir bölümle karşınızdayım. İyi okumalar...
Diğer kitabım olan Aşkın Sesi'ne göz atmayı ihmal etmeyin...
Yeni okuluna başlayalı tam 2 hafta oldu. O günden beri Oğuz'dan haber alamıyorum. Ne Oğuz, ne de Berk telefonlarını acmiyor. Eda'yı aradığımda haberi olmadığını söyleyip beni kandırıyor. Ben ne ara bu kadar kötü kız oldum. Etrafındakileri uzaklaştıracak kadar iğrenç bir kız mı oldum ben?
Her sabah uyandığımda aklıma geliyor. Aklımdan saniye bile çıkmıyor.
Bazı hatalarımı sildirebilsem sanırım o barda olanları sildirirdim.
Yanımda duran telefonum çalmaya başlıyor. Arayan Aras.
"Günaydın." diyor mutlulukla.
Onun tam aksi bir ses tonuyla "Günaydın." diyorum.
Yataktan doğrulup yorganı atıyorum uzerimden. Dolabıma doğru yöneliyorum.
"20 dakika sonra kapıdan alıcam seni" diyor.
Aras neredeyse her gün beni evden almaya geliyor. Eviyle alakasız yerde oturduğum halde geliyor.
"Tamam." diyorum "Ben hazırlanayım." deyip kapıyorum telefonumu.
Dolabımı açıp göz gezdiriyorum. Sivil kıyafetle okula gitmek düşündüğüm kadar da iyi bir şey değilmiş gibi sanki.
Gözüme rahat bir şeyler kestiriyorum. Düz beyaz tişört, siyah dar bir kot ve deri ceketimi çıkarıyorum askıdan.
Sırayla giyiyorum. Saçlarımı ise bu sefer doğal bırakıyorum. Uçları kıvırcık olmasını seviyorum. Ama pek kullanmıyorum.
Siyah sırt çantamı da alıp son bir kez aynada kendime bakıyorum ki göz altlarımı fark ediyorum. Çantamı yere atıp makyaj aynamın önündeki raftan fondateni ve sonrada pudrayı göz alttlarım kapanana kadar sürüyorum. Sonra biraz da rimel sürüp çıkıyorum odadan.
Hızlıca merdivenlerden iniyorum. Kahvaltıya oturulmuş. Kerem, babam ve Aslı beni görünce tebessüm ediyorlar. Kahvaltıya bir göz ucuyla göz gezdiriyorum. Ama canım bir şey istemiyor.
Bir kaç bahane uydurup kahvaltı etmekten kaçınıyorum. Bir kaç dakika Keremle sohbet ettikten sonra Aras telefonla geldiğini haber veriyor. Bende çıkıyorum evden.
Sanki anlaşmışız gibi o da siyah ceket ve pantalon giymiş tek farkımız o beyaz değilde siyah tişört giymiş. Sanki tişört küçük gelmiş gibi. Kasları göz ile görülebilecek kadar belirgin.
Bu onu ne kadar çekici kılıyor bilmiyorum ama karşı sitedeki kızın dikkatini fena şekilde çektiği kesin.
Kız her gün servis bekliyor. Adını ya da nerde okuduğunu bilmiyorum. Sevimli bir kız değilde daha çok içinde küçük bir tarantula besleyen kedi gibi duruyor.
Aras beni arabasından çıkıp karşılıyor. Kapıyı açıp otutturuyor beni arabaya. Kıza baktığımda hala Aras'ı süzüyordu. Gülmemek için kendimi zor tutuyorum.
Aras'a belli etmiyorum. Ama anlıyor gibi kıza bakarak. Ve anlamış olmalı ki "Şu kız kim?" diyor .
"Bilmem. Şu önünde durduğu evin sahibinin kızı sanırım." diyorum "İstersen senin için iletişime gecebilirim" dedim. Onun benim için düşüncelerini bilmiyormuş gibi yaparak.
"Nil saf ayağına yatma." diyor ve hemen konuyu degistiriyorum.
"Aras hadi sahilden gidelim." diyorum. Bana bakıp ufak bir alaylı gülüş yapıyor ve basıyor gaza. Sinirini asfalttan çıkarır gibi bir hali var.
Aras bu sinirle beni okula normalden daha erken getirdi. Konuşmuyor benimle. Yine mi trip?
Önden ilerliyor Aras. Ona yetişemediğimden yorulup bağırıyorum. "Aras yeter ya. Bekle." diye bağırıyorum ve olduğu yerde duruyor.
Arkasını dönüp bana gülüyor dislerini göstererek. Eliyle gel işareti yapıyor. Koşarak gidiyorum yanına. Duruyor yine olduğu yerde. Ona doğru dönüp 'Noldu?' bakışı atıyorum.
Gözlerime bakıp "Neden anlamak istemiyorsun?" diyor.
Neyden bahsettiğini anladığım halde "Neyi?" diyorum.
Çenesini kaşıyıp "Nil bence gayet iyi anladın." dedi.
"Tamam pes ediyorum." diyorum "Anladım ne demek istediğini. Ama olmaz Aras. Biliyorsun olanları. Daha 2 hafta önce neler yaşadım. Sen şahit oldun. Oğuz'a bu kadar tutukluyken olmaz, yapamam."
"Nil, ömür boyu Oğuz'u mu bekleyecek misin?"
Evet anlamında başımı sallayıp "Biz asla vazgecemedik birbirimizden. Belki şartlar yüzünden biz, biz olamayacağız ama... Üzgünüm Aras. Ben seni arkadaş gibi görüyorum."
Ufak bir tebessüm ediyor. Alaylı. Yan yana sınıfa giriyoruz. Sırama çantamı iki sıra uzaklıktan çantamı atıyorum.
Aras'a kantine gelmesini teklif ediyorum ama gelmeyeceğini söyleyip kulaklıklarını takıyor.
Kantine binanın içindeki kapıdan değil de hava almak için bahçe kapısından girmek istiyor canım.
Dışarı çıkıp çıkış kapısının yanına doğru ilerliyorum. Etrafıma bakarken dışarıda bir şey dikkatimi çekiyor.
Arabanın içindeki adam bana doğru beni süzüyordu resmen. Arabanın icindekinin kim olduğunu anlamak için dikkatlice bakiyorum.
Tanıdık gelmiyor yüzü.
Adam benim ona farkettikten sonra gaza basıp hızla gidiyor. Arkasından plakasına bakmak icin koşuyorum ama çoktan yan sapağa girmişti.
Hızlıca kantine giriyorum ve bir şey almadan hemen sınıfa yöneliyorum.
Sınıfa sakince girip bir şey olmamış gibi oturuyorum yerime. Aras kafasını bana doğru döndürüyor.
"İyi misin Nil?"
"Hıhı" diyorum.
"Bir şey almamışsın?" diyor "Ne? Ne dedin?" diyorum.
"Kantine gittin ama bir şey almadan gelmissin diyorum, iyi misin?"
"Vazgeçtim." diye kestirip atıyorum.
Daha fazla üzerime gelmiyor ve "Peki öyle olsun." diyor.
Acaba kimdi o adam? Belki de babam pesime birini takmıştır.
Eğer öyleyse neden ve neyden korumak istiyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Aşk Masalı
Lãng mạnGerçek aşk nedir? Ona zarar vermemek için ondan uzak ne kadar durabilirsiniz? Uzaktan sevmek aşkların en güzeli demek bu olabilir mi?