Bölüm 16

36 0 0
                                    

Simdi ne diyecektim? Yolun sonu... Doğruları söyleme zamanı. Buyurun Nil hanım kirli vücudunuzdan temiz cevaplar bekleyen, cevaplarınız kadar temiz sevgiliniz sizden cevap bekliyor.

"Kullandım. Ama çok az. İnanabiliyor musun başımda ki ağrıyı bile yok etti, kulaklarımda ki uğultu da gitti." deyip kendimi haklı çıkartmaya başladım.

"Nil ne diyorsun sen? O beyaz toz var ya seni nerelere sürükler biliyor musun, önünü alamazsan ne olacak? Bağımlı. Nil bir kereden bir şey olmaz diyen su an kaç kişi bağımlı değil sanıyorsun?"

"Oğuz tamam bir daha olmayacak. Söz veriyorum. Bir seferlik meraktı."

"Kimden aldın Nil?"

Alp'i ele veremem. Bu olmaz. Gerçi söylemesem ne olacak ki, nasıl olsa öğrenecek. Benden duymuş ya da duymamış.

"Cevap ver bana cevap!" diye bağırdı.

"Söyleyemem" diye kendimi savunurken bakışlarından korkup "Alp, bizim okulda ki Alp." diye söyledim. Özür dilerim Alp çok çok özür dilerim. Seni ha ben söylemişim ha barmen. İki türlü de adın bulunacaktı.

"O çocuk zaten bağımlı. Off Nil off. Ben senin saçının teline kıyamazken sen kendine nasıl boyle kıyıyorsun hem de acımasızca." diye söylenmeye başladı ve beni çekiştirerek lavaboya götürdü. Benim için klozetin kapağını açıp yere otutturdu. "İçinde ki tüm pisliği akıtmadan gelme. Bir de baban aradı. Annen için cenaze düzenlemiş. Oraya gideceğiz." deyip gitti. Ağlıyordu sevgilim. Buruktu son cümlesi.

Tabi ya cenaze. Annemin son yolculuğu. Aklıma gelince yine başladım ağlamaya. Sesim yükseliyordu. Git gide ağlamam artıyordu. İçimde ki pislik tıpkı hastane de ki gibi ağlayarak gitti. Zorla tutunarak musluğun önune gelip yüzümü defalarca, defalarca yıkadım. Bitkin Nil'e bakıyordum aynada. Yüzü ağlamaktan kıpkırmızı. Gözleri şiş şiş olan Nil'e.

Oğuz'un odasına gidip bir kaç parca eşya bulabilmek için Oğuz'un dolabını süzmeye başladım. Sadece giyebilecegim tek tişörtleri. Birden kapı tıklandı. İçeriye giren Oğuz. Bana bakıyordu. Bitkin, yorgun Nil'e. Güçsüz Nil'e. Omuzlarımdan sanki biri beni oturmam için zorluyordu. Yere çöktüm. Bağdaş kurdum oturuyorum yerde. Telaşla yanıma gelip ayni şekilde oturdu Oğuz. Hıçkırarak ağlamamı susturmak için bana sarıldı. İlk defa Oğuz'un ağladığını gördüm. Bacağıma düsen Oğuz'un göz yaşı masumdu.

Beni elimden tutup kaldırdı. Önünde ayakta zorla durmamı sağladı. Gözünden düsen 2-3 yaş ile bana ne diyecekti? Önüme gelen saçlarımı iki eliyle de arkaya götürdü.

"Nil yapma boyle, bırakma kendini. Yakışmıyor Nil sana. Benim tanıdığım Nil böyle değil." deyip bana sarıldı. Sonra da beni odadan çıkartıp annesi ve babasının odasına götürdü. Buradan istediğimi alıp giymemi söyleyip odadan çıktı. Dolabın kapağını açtığımda. Rengarenk bluzler, pantolonlar, kabanlar, çantalar, ayakkabılar...

Askıda tek başına yalnızlığın rengini dolapta temsil eden siyah sifon uzun kollu bluz bana bakıyordu. Yanına ise koyulan siyah dar kot pantolonu askıdan çıkartıp giymeye koyuldum. Aynaya baktığımda dolabın kenarında ki siyah fular bana bakıyordu. Onu da alıp odadan çıktım. Oğuz beni kapının önünde bekliyordu. Benim ne giyecegimi biliyormuş gibi o da simsiyah giyinmiş.

Bana uzattığı güneş gözlüklerini elime alıp asağıya indik. Suskunduk. Boyle bir günde nasıl konuşulacak mevzu olabilir ki? Arabaya kadar konuşmadık. Arabaya bindigimizde Oğuz sessizliği bozdu.

"Annem ve babam bizden önce gitmişler sabah kalktığımda yoktular. Eda ve Berk aradı. Buluşalım dediler. Bende tamam dedim. Hem kahvaltı yaparız bir şeyler yemedin zaten." deyip sustu.

Bir Küçük Aşk MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin