Şarkıyı mutlaka dinleyin... Sizleri seviyorum...
Yorgun, bitkin bir halde eve geldik. Yol boyunca annemi düşündüm. Bir an bile babam yoktu aklımda. Kızgındım ona haklı olarak. Bana tokat atmıştı. Beni kendinden nefret ettirmeyi başarmıştı. Tokat atarak. Bir an bile düşünmeden. Beni kaybetmeyi göze alabilmiş miydi mi acaba? Nasil üzüleceğimi düşünmüş müydü? Oğuz kadar yanımda olabilseydi keşke. Unutmasaydı kızı olduğumu. En kötü günümde bunları bana yaşatmasaydı.
Bağırmak istiyordum. Sadece bağırmak. Sesim kısılana kadar. Damarlarım patlayana kadar. İçimdeki tüm öfkeyi kusmak istiyorum. Kulaklarımda ki uğultulular bitsin istiyorum. Sanki bağırsam kulaklarımda ki uğultu, başımda ki ağrı bitecek.
Oğuz bana sürekli ne yapmak istediğimi soruyordu. Sıkılıyordum bu sorulardan kafamı dinlemek istiyordum. Sessizce. Onu da kırmak istemiyordum. Cevap bile vermeye cekiniyordum.
"Ne yapmak istersin?" diyor "Film izleyelim mi?"
"Oğuz ben dışarı gitmek istiyorum."
"Tamam hadi gidelim." diyor yalnız gitmek istediğimi tahmin edemeyerek. Öyle düşündüğümü sanıp kapıya doğru yöneldi. Onu kırmak istemeyerek "Şey... Oğuz... Ben yalnız kalmak istiyorum aslında biraz." dedim çekinerek.
Aniden surat ifadesi değişti. Moral bozukluğu yaşadı. Ama bana belli etmemek için çabalıyordu yapmacık gülüşüyle "Tabi pardon, düşünemedim." dedi
"Oğuz... Yanlış anlama lütfen, senden rahatsız olduğumu da düşünme. Biraz sahilde yürüyüp geleceğim. Bir saat sürer gelirim." dedim ikna edici tavırla.
"Telefonunu açık, her zaman ulasabileyim sana ama." deyip alnımdan öptü ve kapıyı acti.
Onu üzmek istemezdim ama bu bana gerek. Kendimi toparlamam gerek. Kendime sormam gereken sorular ile baş başa kalmam gerek.
Hayatımın en acı ikinci günü. İlk gün annemin ve babamın ayrıldığı gündü ve simdi de bu ölüm günü.
Sulu gözlerle ilerliyorum. Nereye gidecegimi bilmeden dümdüz gidiyorum. Sahile gitmek neye yarayacak ki. Kafamda ki sorulardan kaçamayacağım bir yer değil. Başka yer aklıma gelmediği gibi direkt yine ilk düşündüğüm yer olan sahile gittim. Sonunu bilmediğim İstanbul'u geziyorum. Denizin o anne kokusunu hissedercesine kokuyu içime cekiyorum. Annemi geri getirecekmiş gibi. İmkansız olduğumu bilsem bile.
Kaç saattir yürüyorum bilmiyorum. Yorulduğumu hissedip en yakin banka oturdum. Göz yaşlarımı artık temizlemiyordum. Onları bile temizlemekten yoruldum. Serbest bıraktım kendimi banka. Yeri izlemeye koyuldum. Denizden vaz geçtim diyerek. Sıkıldım diyerek iç cekiyorum sürekli. Aklıma Oğuz ile gittigimizi bar geldi. Belki orda rahatlatacağım.
Banktan kalkıp yürümeye başladım. Kendimi orda sakin hissedebilirdim belki. Kafamı orda dağıtabilirim. Aklımda Oğuz yoktu su an. Saatin kaç olduğuna bile bakmak içimden gelmiyor. Havanın kararması beni ilgilendirmiyor. Sadece Oguz'un aramalarına bakmak için telefonumu çıkarttım ve duymadığımı farkederek tekrar sessize aldım. Hala eve dönmek istemiyorum!
Oğuz ile geldiğimiz bara gelmistik. Hala aynı iki izbandut gibi adam değişmemiş. Beni görüp tanımış olmalılar ki hemen buyurun Nil hanım deyip sorgusuz sualsiz içeriye aldılar. İçeride yoğun müzik sesi rahatsız etmişti. Rahatsız olduğumu belli eden yüz ifadesi yaptım istemsizce. Barmenin olduğu yerin önünde ki taburelerin önune oturdum. Bana ne istediğimi sordu. Sarhoş olmak istiyordum. Bu yüzden tekila dedim. Ne kadar tadı kötü ya da iyi olduğunu bilmeden dedim...
Gelmişti sevgili sadece adını bildiğim ickim. Küçücük bardaktan ilk ufak bir tat denemesi yapıp sonra da bir kerekte kafama diktim. Yoğun bir yanma oldu boğazımda. Biraz öksürdükten sonra yenilemesi için komut verdim barmene. Yeniledi. Tekrar yeniledi...ve tekrar. Kafam iyice kötü olmuştu. Yanıma biri oturdu ya da oturdular. Kim ya da kimler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Gözlerim çift görüyor sanırım. Cebinden gizlice arkasını gozledikten sonra kimsenin gormemesini ister gibi bakış atıp poşet çıkarttı. İçinden toz alıp burnuna doğru götürdü. Gözlerim git gide yüzü tanıyordu. Bu bizim okulda ki Alp. Beni farketmedi sanırım.
Alp yoksa... Yoksa bağımlı mı? Susamadan hemen laf attım.
"Alp!" dedim. Hemen bana doğru yüzünü döndü ve "Nil? Senin ne isin var burda?" dedi.
"Kafamı dağıtmam gerekti. Sen napıyorsun bu tozla?"
"Bende senin yapmak istediğini yapıyorum. Yalnız o tekila ile pek ise yaramaz." diye güldü. "Al istersen bi kere dene, merak etme bi kereden bağımlı olmazsın." diye ekledi.
Biraz düşündüm ama boyle bir şey yapamazdım. Kendimi boyle bir tehlikeye atamazdım. Sadece bende ki merak yok olmasını istiyordum. Tekila ve o toz... Çok fazla.
"Hayır." dedim başım iyice dönüyordu. Sarhoş olduğumu biliyorum. Tek bilmediğim şey Oğuz'un yanına nasil gideceğim.
"Hadi ama..." diye ekledi. Eğer biraz daha israr ederse hayır diyemeyecek durumdayım ve bir kereden bağımlı olmazsın lafı beni cezbedip Alp'in elinde ki paketi aldım ve acemi biri olarak nasıl kullanacağımı tahmin ederek tozu burnuma doğru çektim. O kadar az çektim ki kulaklarımda ki uğultunun bitmesine bile neden oldu. İhtiyacım olan meret bu olamaz dimi?
"Nasılsın simdi?" derken arkamdan adımı çok yuksek şekilde bağırıldığını duydum. Sesin geldiği yöne doğru baktım. Kapıdan bağıran kişi Oğuz du.
Yanıma koşar adımlarla geliyordu. Alp hemen paketi cebine koyup bir şey olmamış gibi durmaya devam etti.
Oğuz benim kolumu sıkıp beni kendine doğru çevirdi ve herkes bize bakıyordu.
"Nerdesin sen? Aklım çıktı Nil." dedi sinirle. Ağzımı açmak istemiyordum içki içtiğimi bilsin ve sarhoş olduğumu anlasın istemiyordum. "Nil barmen haber vermeseydi senin nerde olduğunu bilmeyecektim." tabi ya barmen... "Tekila içmek ne demek ya, nasıl icersin tekila?" diye ofkeliydi.
"Ben yetişkin bir kızım, nerde ne yapacağımı biliyorum." dedim sarhoşlukla.
"Yürü gidiyoruz." diye çekiştirdi.
"Bırak ben yürürüm." dedim özgüvenle. Oğuz da daha fazla ısrar etmeden beni kolumdan tutmayı bıraktı. İlk adımda bodoslar gibi yürüdüm sonra bir kaç düzgün adım attıktan sonra yere düşerken Oğuz tuttu ve "Ben seni her burada bulunduğumuz da kucağıma alıyorum bilmem hatırlıyor musun?" dedi ve kucağına aldı. Arabaya doğru gidiyoruz. Sinirli. Benimse aklımda kullandığım bu gece ki meret var. İçtiğim tekila yerini aldı o adını söylemek istemediğim toz.
Arabaya bindirdi beni. Kendi de şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. Ağzını bile açmıyordu. Ben de sarhoşluğun verdiği yan etkiyle şarki söylemeye başladım.
"Naber kendini benden bir haber et. Merak ettim...." diye düzgün bildiğim ya da bilmediğim şarkıyı söylemeye başladım. Oğuz az da olsa tebessüm ediyordu.
"Şu an seninle konuşmamam gerek ama sana kıyamıyorum."
"Ben çok sarhoş değilim ki." diye kendimi övdüm
"Yaa tabi o yüzden yürüyemiyordun dimi?" dedi gulerek.
Çok uykum var. Gözlerim beni zorluyordu. Başımı istemsizce yana kaydırdım ve göz kapaklarımla savaş vermeyi bırakmıştım. Uyku bana o beyaz tozu unutturmasını istercesine uyumak istiyordum çünkü.
*****
Sabah uyandığımda uzerimden sanki tır geçmişti. Yorgun olmamla birlikte felaket baş ağrısı vardı, midem bile bulanıyordu. Yanıma baktığımda Oğuz yoktu. Zorda olsa yataktan kalktım ve Oğuz'un nerede olabileceğini bulabilmek için evde arayışa geçtim. İlk durağım mutfak...ve doğru tahmin. Oğuz mutfakta. Telefonla konuşuyor. Sinirden olsa gerek ileri geri yerinde durmadan yürüyor. Telefonda ki kişi onu epey sinirlendiriyor. Benim onu izlediğimi fark edemiyor.
"Dün neden haber vermedin?" diye bağırıyordu telefonda. Sakinlesmesi gerektiğini düşünerek ona yaklaştım ve yanağına bir öpücük kondurdum. Ben yanına gidince telefonu kapadı. Verdiğim öpücüğün karşılığı alamamanın üzüntüsüyle Oğuz'a gülüyordum. Bana ters ters bakıyordu.
"Nil bana dun gece hakkında söylemek istediğin bir şey var mı?" diye imalı soru sordu. Ne biliyordu? Telefonda ki kimdi? Ne söyledi? Sorularından kaçmak istiyorum, bahane bulma çabasındayım.
"Bana cevap ver Nil..." diye bağırıp "...dün gece toz mu kullandın?" diye sesini daha yükseltti. Aklıma barmen çocuğun söylediği aklıma geldi.
Arkadaşlar uzun bir ara oldu biliyorum sizden özür dilerim. Ama güzel bir bölümle karşınızdayım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Aşk Masalı
RomanceGerçek aşk nedir? Ona zarar vermemek için ondan uzak ne kadar durabilirsiniz? Uzaktan sevmek aşkların en güzeli demek bu olabilir mi?